Göz yaşartan bayrak anısı - Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya

GÖLGE
Güney komşumuz Irak’ın baş şehrinde üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü varmış. Burada 1950’li ve 1960’lı yıllarda zaman zaman hocalarım Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, Prof. Dr. Sâdettin Buluç misafir öğretim üyesi olarak hocalık yapmış, ders vermişler. 1970’li yıllarda da, ben asistan iken, hocalarımdan Necmettin Hacıeminoğlu ile Mustafa Kafalı da Türkoloji Bölümü’nde misafir hoca olarak bulundular. 

Mustafa Kafalı Konya’lıdır. Eşi Sevgi ise Adana’lı. Yani Sevgi ile ben hemşehriyiz. Bu yüzden ben Mustafa Kafalı’ya hep “Enişte” diye hitap ettim. Bu hitabın inceliğini bilmeyenler de Sevgi’yi benim öz ablam zannettiler. Hattâ bir gün Sevgi Profesörler Evi adlı yemekhanemizin masasında yemek fişlerini unutmuş. Yönetici Hamit Karaçerçi de fişlerin arkasına not düşmüş. “Osman Bey’in ablasının yemek fişleri”. Bu nota Sevgi ile birlikte çok gülmüştük. 

Ha unutmadan ilâve edeyim. Türkoloji’de her taşın altından ben çıktığım için, her kese bir lakap takan hocam Caferoğlu, bana da “Haylaz” lakabını takmıştı. Yakınlarımdan bazıları beni bu lakabım ile çağırırlardı.

Şimdi konuya gireyim.

Mustafa Kafalı Irak’tan döndü. Tarih Bölümü’nün 307 numaralı Asistanlar Odası’nda toplandık. Bağdad hatıralarını dinlemek istiyorduk. Dinledik de. Şimdi yeri geldi. Bu hatıralardan insanın gözünü yaşartan birisini Sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bağdat’ta Türkiye Elçiliği’nin bulunduğu caddede/sokakta bulunan bazı evlerin kirası, normal ev kirasından 4-5 misli yüksekmiş. İşi iyi olan ve para kazanan Türkmen aileler bu caddede/sokakta bulunan evleri kiralıyormuş. Mustafa Kafalı sormuş. “Başka yerlerde daha güzel evler, daha da ucuz. Ne için bu pahalı evleri kiralıyorsunuz?” Cevap: “Evimizin sokağında Türkiye Elçiliği’nin önünde Türkiye Bayrağı dalgalanıyor. Bu her şeye değer”.

Bir başka gün bir meslekdaşı ile buluşup çalışacaklarmış. Adam üniversiteye gelmiş. “Hocam! Beni affet. Bugün gelemeyeceğim. Annem hastalandı. Kardeşimle birlikte annemi doktora götüreceğiz” demiş ve bekleyen otomobile binerek annesini doktora götürmüş. Daha sonra tekrar araba ile gelmiş. “Hocam! Akşama görüşürüz. Annemin reçetesindeki ilacı alayım. Doktor “Gölge” de yazdı” demiş ve hemen kardeşinin kullandığı arabaya binip gitmişler. Arabanın arka koltuğunda başına bir tülbent/yağlık/yazma çatmış bir Türkmen anne oturuyormuş. Kafalı “ben acele ile söylenen bu sözlerden bir şey anlamadım. Hayır ola inşallah” dedim diyor.

Akşam meslekdaşı gelmiş. Hoca çekiniyor. Laf arasında “Annen nasıl? Rahatsızlığı geçti mi?” diye sormuş. Meslekdaşı “Çok şükür annem çok iyi” demiş. “Doktor ne ilaç verdi?” sorusuna da “Sadece Aspirin yazdı. Sabahları bir Aspirin içsin yeter” cevabını almış. Kafalı “Sen doktor GÖLGE yazdı dedin” deyince, Türkmen meslekdaşı gülmüş. “Hocam!” demiş “Buradan Türkiye sınırına 3-4 saatlik yol gittik. Türkiye sınırına hakim yüksek bir yerde durduk. Saat 2’yi geçmişti. Güneş dönmüştü. Türkiye sınırında yüksek bir gönderde Türk bayrağı nazlı nazlı dalgalanıyordu. Güneş Türkiye tarafında olduğu için Türk bayrağının gölgesi Irak topraklarına düşüyordu. Annem Türk bayrağının gölgesini 15 dakika kadar seyretti. “İnşallah  bir gün seni evimin önüne diker, gölgende oturup dinlenirim” dedi. Başına çattığı yağlığı çözdü. “Haydi çocuklar eve dönelim. Başımın ağrısı geçti” dedi. Biz de geri döndük. Annem şimdi evde yemek yapıyor, yemeği yaparken de türkü söylüyor. Doktorun ilaç olarak yazdığı GÖLGE budur” hocam demiş. 

Yavuz Sultan Selim Han’ın önderliğindeki Türk ordusunun 24 Ağustos 1516’da Mercidabık zaferini kazanmasından tam 500 yıl sonra 24 Ağustos 2016’da Suriye’de yürüyen Türk tanklarının arka antenlerine bağlanmış Türk bayrağının nazlı nazlı dalgalandığını görünce Mustafa Kafalı hocamızın bizlere anlattığı GÖLGE anısını hatırladım ve Sizlerle paylaşmak istedim. 

Büyük şairimiz Arif Nihat Asya’nın BAYRAK şiirinde “Gölgende bana da bana da yer ver” demesini şimdi daha iyi anlıyorum. OFS

BAYRAK
 Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, 
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, 
Işık ışık, dalga dalga bayrağım! 
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.  

Sana benim gözümle bakmayanın 
Mezarını kazacağım. 
Seni selâmlamadan uçan kuşun 
Yuvasını bozacağım. 

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... 
Gölgende bana da, bana da yer ver. 
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar: 
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.  

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün 
Kızıllığında ısındık; 
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün 
Gölgene sığındık. 

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı; 
Barışın güvercini, savaşın kartalı 
Yüksek yerlerde açan çiçeğim. 
Senin altında doğdum. Senin altında öleceğim.  

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: 
Yer yüzünde yer beğen! 
Nereye dikilmek istersen, 
Söyle, seni oraya dikeyim! 
ARİF NİHAT ASYA

Yorumlar (0)