KURT ESİR OLMAZ - Tuğrul ÇELİK

KURT ESİR OLMAZ!


 

Kurda sarılmak


Kurdun Türk tarih ve kültüründeki doldurulamaz yeri, Türk’ün doğayla içiçe olan yaşamıyla da doğrudan bağlantılıdır. Türkler, tarih boyunca doğaya saygılı, onu değiştirmek yerine onunla uyum içinde yaşamayı ilke edinmiş yaşam tarzları dolayısıyla, tarihi boyunca kurtlarla da kopmaz bağlar kurmuştur. Daha önce destanlarda değindiğimiz kurdun “ata”, “ana” ve yol gösteren lider” konumu, Türklerle kurtların arasında süren bozulmaz dengeyle birlikte var olmuştur.
Kurt, Türklerin sembolü olurken, bu durum onu “totem” haline getirmemiş, kurda bir “tabu” özelliği kazandırmamıştı. Doğada kurt avlanırken belli bir sınırı aşmıyor, insanlar da bozkırın bu özgür avcısıyla hayvanlarını korumak için mücadele ediyordu. Zaten bozkırda yaşam da bu dengenin korunmasıyla var olmaktaydı. Daha önce andığımız “Kurt Totemi”nde anlatıldığı gibi kurt, doğada kendisine verilen görevi yerine getirirken, bir anlamda bozkırı tüketen canlıların sayısını dengede tutuyor, doğanın (bozkırın) kendini yenilemesine fırsat sunuyordu.

Doğada Türk ve kurt arasında yaşamsal bir denge vardı


İnsanoğlunun açgözlülüğünün dengenin önüne geçtiği zamanlarda ise, doğa sanki kurtların intikamını alıyorcasına yaşam sunmayı kesiveriyordu… Doğada Türk ve kurt arasında yaşamsal bir denge vardı. Türk, bozkurdu izlediğinde, onun gibi olduğunda refaha eriyor, onu terk ettiğinde ve -eğer- karşı durduğunda ise yok olmanın eşiğine geliyordu…
Kurda sarılmak Türk’ün varoluş mücadelesinin olmazsa olmazıydı…
Daha önce Azerbaycanlı şair Refik Zekâ Handan’ın kurt temalı şiirlerine değinmiştik. Türkistan’daki Rus zulmü altındaki Türklerin direnişini anlatmak için de Refik Zekâ Handan örneğinde olduğu gibi “kurt” figürü kullanılmış, Türklük mücadelesi kurtların mücadelesi olarak anlatılmıştır.
''Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.''
''Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!''

Kurt, avcılıktaki mahareti, lidere sadakati, yaşayış şekli ve güç timsali olması bakımından Türklerin sembolü olurken, şüphesiz en önemli özelliği özgürlüğüne düşkün karakteridir.
Türk’ün son Ergenekon’dan çıkışında ona yol gösteren Bozkurt’u Atatürk, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” derken de bu özelliğe vurgu yapıyordu şüphesiz. “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşırım!” dizesiyle Mehmet Akif de…

Kökserek kurtluğundan vazgeçmedi


Türklere Bozkurt’tan yadigar özgürlük üzerine Kazakistanlı yazar Muhtar Avezov’un Kökserek ve Kırgızistanlı yazar Tölögön Kasımbek’in Bozkurt hikayeleri, Türk’ün özgürlüğe düşkün karakterini ve uğrunda verdiği mücadeleyi anlatan iki sarsıcı eser olarak değerlendirilebilir.
Ustaca yapılan canlı tesvirlerle kurtlarla insanların birlikte yaşadığı ortamı gözümüzün önüne getirecek kadar başarılı yazılmış her iki hikaye de...
Türkistan’daki Sovyet zulmünün olanca azgınlığıyla sürdüğü, takip eden on yıl içinde Türkistan’da birçok devrimci ve aydının kıyımdan geçirileceği dönemin başlangıcında yazılmıştı Kökserek, 1929 yılında…
Türklere yönelik Ruslaştırma politikasının Türk kimliğine bütün gücüyle saldırdığı dönemde Avezov’un Kökserek’i de “köpekleştirilmeye” çalışılan bir kurt yavrusunun hikayesidir. Hikayede 6 kardeşi öldürülen kurt yavrusu, ininden alınıp insanların arasına getiriliyor. Ona Kökserek adı veriliyor ve bir köpek gibi yetiştirilmeye çalışılıyor.
Ancak Kökserek bir kurttur ve köpekleşmeye direnir. Yetişkin bir kurt olmaya adım attığı anda insanların arısından kaçar ve bir kurt gibi yaşamaya başlar. Kendisini köpekleştirmekten vazgeçmeyenlerle mücadelesi de devam eder. Kökserek kısa sürede bir efsaneye dönüşür. Kökserek’i bir köpek haline getirmek, avcı için halledilmesi gereken bir mesele olmuştur artık, tıpkı Türkleri mankurtlaştırmaya çalışan Sovyet rejimi gibi…
Hikayenin sonunu anlatmadan, Kökserek’in kurtluğundan vazgeçmediğini söylemekle yetinelim. Canı pahasına olsa da…
Türk’ü anlamak için kurdu seçen Avezov, Kökserek’te her türlü işkenceye rağmen kurdun evcilleştiremeyeceğini; köpekleştirmeye direnen kurt gibi Ruslaştırılmaya çalışılan Türk’ün de asla Türklüğünden vazgemeyeceğinin mesajını vermiştir.
Muhtar Avezov’la aynı meseleyi Kırgız yazar Tölögön Kasımbek de “Bozkurt” hikayesinde işlemiştir.

Benzer biçimde başlar Bozkurt da…


Dört yavrusu kaçırılan kurdun, avcıyla mücadelesinin hikaye edildiği Bozkurt, anlatım tekniği olarak da farklı bir şekilde ilerler…
Kasımbek, vermek istediği mesajı gerek kurdun gerekse avcının iç sesinden verir. Örneğin koyunları avlamaya giriştiği zaman etrafı tasvir ederken avcının köpeği ile ilgili olarak kurdun içinden şöyle bir düşünce geçirir Kasımbek:
“Bozkurt iyice coşmuştu. Birkaç sıçrayıştan sonra kendini koyunların arasında buldu; artık kendini tutamıyor, gözlerini kapatıp keskin dişleriyle önüne gelen bir şeyi kapıyor ve bir şeyler yanı başında yere yığılıyordu. Bir hamle daha ve bir av daha soluksuz yere yığıldı. Genellikle böyle zamanlarda çobanın canhıraş bağırışları duyulur, ardından o şeytani, ateş püskürten kara sopa gürlerdi. Ancak şimdi ortalık sakindi, hatta sürekli sürünün peşinden koşan o alçağın havlamaları bile duyulmuyordu.”
Avcının kurt yavrusunu köpekleştirmek istemesi ve aslında bunun imkansızlığı aynı anda, bizzat avcının iç dünyasından şöyle verilir:
''Ne yapacaksın bunları?'' diye sordu yavrulara acıyan gönlünden gelen bir ses. ‘Onları köpeğe dönüştüreceğim’ diye karşılık verdi başka, soğuk bir ses. ‘Kurt hiçbir zaman köpek olamaz ama’ diye karşılık verdi gönül sesi. Soğuk ses bir kahkaha patlatıp ‘Burada yaşayacaklar, masamın artıklarıyla beslenecekler; annelerinin, sütüyle verdiği kurtluk duygusunu kaybedecekler. Böylece köpeğe dönüşecekler.”
Bozkurt da, Kökserek gibi bir sonla bitiyor.
Yavrusunu avcının elinden kurtarmaya gelen Bozkurt’u tuzağa düşüren avcı, ona vahşi bir son haırlıyor.
Kurda yapılan işkence, Rus zulmü altındaki Türklerin yaşadıklarını çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Kurdun canlı canlı derisinin yüzülme sahnesi ve kurdun bozmadığı duruşu da açıkçası bir meydan okuma!
“Üç kişi çullandı bozkurdun üzerine. Yere yatırdılar, ayaklarına bağladıkları ipleri kazıklara geçirip yere çaktılar. Adam özenle kesti kuyruğu bozkurdun ve yavaş yavaş deriyi soymaya başladı. Elleri birden kana bulandı. Bozkurt sesini çıkarmak şöyle dursun, gözlerini bile kırpmadı, sanki o işkence ona değil başkasına yapılıyordu. Adam bir daha hırsla asıldı deriye...”
Avcının kurdun duruşu karşısındaki ezilişi, kurt ve köpek karşılaştırmasıyla yine onun iç sesinden şöyle veriliyor:
“Şuna bak, sesini bile çıkarmıyor. Neden acaba? Bu acıya nasıl dayanıyor? Şimdi bunun yerine bir köpek olsaydı feryadı figanı basmıştı çoktan.”
“Adam bozkurdun gözlerinde bir yaş damlası görebilmek umuduyla olanca gücüyle soyuyordu deriyi. Bozkurt ise mağrurluğundan ödün vermiyor, her zamanki gururlu görünüşünü değiştirmiyordu.” Evet, bütün kurtlar böyledir.

Bozkurt’un sonu gerçekten etkileyici.
Adam bozkurdun gözyaşını görememenin verdiği öfkeyle bütün gücüyle çekti deriyi. Bozkurt yine en ufak bir inilti sesi çıkarmamış, gururunu yitirmemişti.
''Tövbe estağfurullah! Bütün kurtlar böyle mi?''

Bozkurt, Türklüğün, hor görülse de, ezilse de, işkenceden geçirilse de teslim alınamayacağını haykırıyor biterken…
Mankurtlaştırma çabalarının sonuç vermeyeceğini, aksine Türklüğün direnişinin ve dirilişinin dilden dile anlatıla anlatıla efsaneleşeceğini ortaya koyuyor.

Bütün kurtlar böyle midir?
Evet, bütün kurtlar böyledir...


Tuğrul ÇELİK


Türk tarihinde kurt izleri (XIII):
2016.

Yorumlar (0)