MURAT BARDAKÇI'YA YANIT: TÜRKÇECİLİK Mİ, KOLAYCILIK MI?

TÜRKÇECİLİK Mİ, KOLAYCILIK MI?

(Murat Bardakçı’nın “Allah aşkına şu Türkçe’nin yakasını artık bırakın!” yazısına yönelik bir eleştiridir.)

Türk dil devrimi, Atatürk önderliğinde başlamış ve Türklüğe Türkçeciliğe gönül vermiş kişilerce de bugünlere gelmiştir. Ancak her dönemde olduğu gibi bugün de Türkçe konuşmaktan utanan, yabancı dil özentiliği ile hem ana dilini hem de yabancı dilleri gülünç durumlara düşüren kişiler vardır. Türkçeyi sömürülmüş bir dil durumuna düşürmek isteyenler, öyle sanıyorum, Türk ulusunu da sömürülmüş bir ulus durumuna düşürmek istemektedir. Her dönem Türkçe yağıları olduğu gibi, Türkçenin yılmaz bekçileri de vardır.

Murat Bardakçı, 30 Eylül 2016 günündehabertürk.com’da çıkan yazısına Türk Dil Kurumunun işsizlikten bir kural değiştirdiğini söyleyerek başlamış. Ancak Bardakçı, bilmeliydi ki değişen bir kural yoktu. Bu karmaşayı çıkaran basın yayındır. Bunların başında da habertürk.com geliyor. Eğer ki Murat Bey öncelikle yazarı olduğu yeri incelemiş olsaydı şu salığı (1) görecekti: “TDK, kurum isimlerinde tırnak işareti kullanımını kaldırdı“

Evet yanlış duymadınız, tırnak işareti… Konumuz neydi? Kesme işareti… Peki aynı salığın içeriğe bakalım. Orada bu kez kesme işareti denmiş. Murat Bey öncelikle bu çelişkiyi açıklamalı. Yazarı olduğu bir yerde böyle bir çelişki varken Bardakçı kalkıp 1985’ten beri var olan ve değiştirilmemiş bir kuralı eleştiriyor. 30 yıldır var olan bir kural değişmeyecek, siz bunu değişti diye yanlış başlıkla okurlarınıza sunacaksınız, sonra da bir yazarınız yapılmamış bu değişiklikten dolayı TDK’yi eleştirecek.

Bardakçı, daha yazısına başlarken bir kural yanlışı da yapıyor: “Türk Dil Kurumu’nun başındaki üstadların…”(2)

Kesme işaretinde gerçek olmayan bir kural değişikliğini eleştirip yazıya kural yanlışı yaparak başlamak da büyük ustalık olsa gerek. Öyle sanıyorum, hepimizin usunda (3) çocuğuna sigara içme deyip evi duman altı yapan babalar ya da sövmemeyi öğütleyen bir sözü sövgüyle söyleyen ağabeyler canlanmıştır.
Örnekler artırılabilir, çelişkiyi anladıysak sorun yok. Sürdürelim…

Bardakçı, yazısını dil devrimini eleştirerek sürdürüyor. Betik, öy, devrim gibi sözcükleri TDK uydurdu diyor. Sonra da ekliyor:
"Aşk karşılığında “sevda”, “muhabbet”, “garam”, “ibtilâ”, “hevâ”, “alâka”, “şagaf” gibi sözleri çöpe atıp “sevi” gibi bir saçmalık uydurdular."

Sayın Bardakçı… Bu uydurma dediğiniz sözcüklerine hepsine bir yanıtımız var. Ancak birkaç vurucu örnek yeterli olacaktır. Öncelikle betik sözcüğünün bir uydurma olmadığını belirteyim. Eğer ki geçmişimizi 500 yıllık 600 yıllık olarak görmezsek zaten Orhun Yazıtları bize neyin ne olduğunu gösterecektir. Buyrun dil bilimsel olarak betik sözcüğünü inceleyelim:

"Yazılı herhangi bir şey" anlamına gelen "betik" sözcüğü, yazıda saptanmış en eski Türkçe sözcüklerden biridir. Orkun yazıtlarında "bitig" veya olarak geçer (8. yy). Ayrıca "ırk bitig" (fal kitabı) adında Eski Uygurca bir el yazması da vardır (9. yy). Kökü ise "be-"dir ve "işaretlemek, damgalamak" anlamındadır. Bu kök -t yapım ekini alarak bet sözcüğünü oluşturur. Bet sözcüğü de addan eylem yapan +i-'yi alarak "beti-" (yazmak, taşa yazmak, kaydetmek) eylemini türetir. Eski Türkler yazıyı ilk olarak taşların yüzeyine (betine) yazdıkları için böyle bir eylem türemiş olmalı. Beti- eylemi de -k yapım ekini alarak betik sözcüğünü oluşturur. Betik sözcüğü geçmişte, kitap, mektup, gibi yazılı şeyler için kullanılmıştır.

Hadi betik sözcüğünü duymadınız, bilemediniz. Ya “sevi” sözcüğünü hiç mi duymadınız Yunus Emre’de? (4) Buyrun size Yunus Emre Divanı’ndan bazı örnekler:

Örnek 1: Ben gelmedüm da'vîyiçün benüm işüm SEVİyiçün
Dostun evi gönüllerdür gönüller yapmaga geldüm
Örnek 2: Ayne'l-yakîn gören kişi ırmaz gözin dost yüzinden
Niçe görebilsün anı bu SEVÜden taşra turan
Örnek 3:
Eydürisem eyâ gönül kanı farîza yâ sünnet
Eydür ki yok teşvîş yime bu SEVÜye ‘amel irmez

Örnekler çok daha var. Gördüğüme göre 20’den çok kez sevi sözcüğü Yunus Emre’ce kullanılmış. Demeli, sevi sözcüğü sizin sandığınız gibi uydurma bir sözcük olmayıp Yunus Emre'nin 13. yüzyılda kullandığı bir sözcüktür. Soralım, Yunus mu uydurdu, TDK mi?

Etimoloji sözlüğü eleştirisine gelince… 2010 yılında TDK başkanı Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın iken kökenbilim sözlüğünün yazılması için işe girişilmişti. DPT’nin 1 milyon lira ödenek ayıracağı sözlüğün durumunu dönemin başkanı şöyle açıklamıştı: “2011’de komisyonları kurarak çalışmaya başlayacağız. Cumhuriyet’in 90. yılında yani 2013’te ilk cilt raflardaki yerini alacak.” (5)

Ancak ne olduysa 2012 mart ayında TDK başkanı değişti. Aynı yıl Türkçe kökenbilim sözlük çalışmaları yok edildi ve Kürtçe sözlük çalışmaları başlatıldı. Nitekim 2014 yılında da satışa sunuldu. Şunu da söylemeden geçmeyeyim. Türk Dil Kurumu Yayınlarından, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy imzalı Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi adlı betiği hiç incelediniz mi? Yine Hasan Eren'ın bu alandaki çalışmalarını Tiezse'nin çalışmalarını incelediniz mi?

Sayın Murat Bardakçı, çok açık söylüyorum. Siz bir gazeteci olarak Türkçe Kökenbilim Sözlüğü çalışmalarının 1 milyon lira ödenek ayrılmasına karşın neden iptal edildiğini araştırmadınız? Ya da… Amacı Türkçeyi korumak, geliştirmek olan Türk Dil Kurumu, Kürtçe Sözlük basarken neden çıkıp eleştiri yapmadınız? Hele hele bu dönemde gerçekleşen bu işlerle birlikte TDK yönetim değişikliğinin olmasını neden irdelemediniz? Bir gazeteciyi çok yakından ilgilendiren böyle konular dururken kesme işaretini eleştirmekle işinizi yaptığınıza mı inanıyorsunuz? Ya da Yunus Emre’nin dilinde bala dönüşen sevi gibi bir sözcüğü eleştirmekle, betik gibi köklü bir sözcüğü eleştirmekle işinizi yaptığınıza mı inanıyorsunuz?

Sayın Bardakçı… Yazılarınızda ya da konuşmalarınızda “TDK uydurdu!” dediğiniz bir tane bile sözcük kullandıysanız / kullanacak olursanız yaşamınızla söylemlerinizin çelişkiler yumağı olduğunu kabul edecek misiniz? Bu çelişkinize örnek olarak yüzlerce örnek gösterebilirim. Ancak yalnızca bu yazınızı ele alacak olursam:

Dilekçe (1935 türetimi)
Kural (1935 türetimi)
Kılavuz (Divanü Lügat'it Türk)
Buyruk (Eski Türkçe)

Sevi gibi betik gibi eski sözcüklere uydurma derken şaka, kılavuz, buyruk gibi köklü ve geçmişi olan sözleri kullanmak çelişkiden başka nedir?

1934'te türetilmiş devrim sözcüğünü eleştirirken 1935'te türetilen dilekçe ve kural sözcüklerini kullanmak çelişki değil de nedir?

Kimseye işini öğretmek haddim değil ama kimse de dilcilere işini öğretmeye kalkmasın!

MUHİTTİN KANBUR
________________________________
(1) Salık: Haber [http://www.haberturk.com/…/1302387-tdk-kurum-isimlerinde-ti… (03.10.2016 10.45’te alınmıştır.)]
(2) [http://www.haberturk.com/…/1303679-allah-askina-su-turkceni… (03.10.2016 10.45’te alınmıştır.)]
(3) Us: Akıl
(4) Yunus Emre Divaı, Yrd. Doç. Dr. Mustafa TATÇI
(5) [http://www.hurriyet.com.tr/etimoloji-sozlugu-icin-bir-milyo… (03.10.2016 10.45’te alınmıştır.)]

Yorumlar (0)