Türk Balbalları: Balbal Nedir? Türk Tarihindeki Yeri nedir? Kürşad Baytok
Türk Balbalları: Balbal Nedir? Türk Tarihindeki Yeri nedir? Kürşad Baytok

çolpan ata kr.

Çolpan Ata / Kırgızistan



Türk yontu geleneği üzerine bir çok yazı yazıldı. Sayısız örneği olduğu ancak adının anlamı üzerinde iyi durulmadığı için “Balbal aslında nedir?” sorusu bizi düşündüren en önemli soru oldu. Bu sorudan yola çıkarak asıl yanıta ulaşmaya çalışalım.

Çin kültürü içinde de yer alan ve “İbn Fadlan” ın; “ölen kişinin yaşamı boyunca öldürdüğü kişi ya da kişilerin sayısı kadar yapılan ve diğer yaşamda ona hizmetçilik edecek kişilerin yapıtları” diyerek ”Türk geleneği” olduğunu söylediği sözü anımsayalım. Feridun Ağasıoğlu ise balbalın aslında yanlış değerlendirildiğini, tüm balbal sanılan kişi yapılarının birer bediz (heykel) ürünü olduğunu ve bunların “taşbaba, taşata, taşnene vb.”  adlar ile anılması gerektiğini, her birinin mezar başlığı olduğunu söyler. Gerçekte Balbal denilenlerin ise binlerce sayıda olup dikilitaş şeklinde yere konulduğunu, içeriğinin ise yine İbn Fadlan’ın dediği gibi diğer yaşamda hizmet amaçlı olduğunu düşünür. Bu tanım ve benzetmelere tamamen yanlış demek doğru değildir.

bilge kagan
300'e yakın Türkçe yazılı taştan biri olan Bilge Kagan Bengü taşı / Moğolistan

Balbal adının geçtiği ilk yazılı tanımlar, ölen Türk “Kagan, Yabgu, Kumandan, Tigin, Beği gibi” önemli kişilerin,  yaşarken öldürdükleri  ve kendileri gibi önemli düşmanlarının adına “diktiklerini veya kıldıklarını” söyledikleri  büyük ya da küçük nesnelerdir. Orkun Benggütaşları başta olmak üzere başka Türk kaya yazıtlarında Balbal sözcüğünün geçtiği örnek yazımları aşağıda görebilirsiniz.
Türk Yazısında (Göktürkçe) BALBAL yazımı : BALBAL TAMGA

Bilge Kagan Bengütaşı :

KaNGıM: KaGaNKA: BaŞLaYU: BaZ: KaGaNıG: BaLBaL: TİKMiŞ

(Babam kağanın başına Baz kağanı balbal dikmiş.)d13

eÇİM: KaGaN: UÇA: BaRDI: BaŞLayU: KIRKıZ: KaGaNıG: BaLBaL: TİKDiM

(Amcam kağan ölüverdi. Başına Kırkız kağanını balbal diktim.)d20

aLP: eRİN: ÖLüRüP: BaLBaL: KILU: BiRTiM

(Alp erini öldürüp balbal kılı verdim.)g7

ULuG: OGLuM: aGRıP: YOK: BOLÇA: KUG: SeNGÜNüG: BaLBaL: TİKE: BİRTiM:

(Büyük oğlum ağrılanıp yok olunca Kuğ sengüyü balbal diki verdim.)g9

Kül Tigin Benggütaşı yinelemesi :

KaNGıM: KaGaNKA: BaŞLaYU: BaZ: KaGaNıG: BaLBaL: TİKMiŞ

(Babam kağanın başına Baz kağanı balbal dikmiş.)d16

eÇİM: KaGaN: UÇA: BaRDI: BaŞLayU: KIRKıZ: KaGaNıG: BaLBaL: TİKDiM

(Amcam kağan ölüverdi. Başına Kırkız kağanını balbal diktim.)d25

Tarihçi ve Dilcilerin Balbal üzerine tanımları :

Kazakevitç’e göre “Balbal” sözcüğü parçalamak ve parçalara ayırmak anlamındaki Moğolca “balbala” olarak yazılan sözcükle ilişkili olduğunu ileri sürer. Bu ilişkiye Pelliot’da onay vermektedir. (Namepil’nie statui v Darigange, Leningard, 1930, s 451)

Pelliot’da okuduğu bu açılımı onaylar. (Le terme kereksür, tp, 1931, s 168)

Yudahin “alev alev yanan nesne” anlamındaki “balbil” sözcüğünü ileri sürer. (Kır. Söz. 1, s 83)

Barthold kaynağını “Çin kültüründe” bulmaya çalışır. (Historie de Turcs, s 549)

Von Gabain ise bunun bir bilinmez olduğunu söyler. (Inhalt und mag., s 549)

Radloff “bir ölü için anıt olarak dikilen taştan bir tasfir” açıklamasını yapar. (Wörth, IV, s 1507)

Ziya Gökalp’ın balbal yorumu ise “Kağan Yuğu (cenaze töreni) için gelen kişilerin, dost hakanlardan birini “Balbal” olarak seçtiğini ve onu matem resisi yaptığı” üzerinedir. (Ziya Gökalp – Türk Medeniyeti Tarihi)

Hüseyin Namık Orkun (Eski Türk yazıtları) Balbal için: “ölünün, öldürülen düşmanı adına dikilen taş” – s 46

Talat Tekin (Orhon Yazıtları Araştırmaları) Balbal için : “öldürülen düşman heykeli.” – s 125

Muharrem Ergin (Orhun Abideleri) ise bir açıklama getirmemekle birlikte “Heykel ve Balbal” adlarını birbirinden ayırarak kullanmıştır. s 8-10

Balbal : Taştan yontulmuş insan heykelleri (Orkun) – Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi. Tuncer Gülensoy. [TTTSKBS], s 108

Tuncer Gülensoy (Eski Türk Yazıtları’nın Kelime Hazinesi ve Bazı Okuma Sorunları) ise, Balbal için: “Balbal Eski Türklerde kişinin anılması için mezarının veya bazı kurganlarının etrafına dikilen insan suretinde yontulmuş mermer ya da granit taştan heykel” demektedir. Kişi yapılı olduklarının ve balbal olarak adlandırıldıklarının altını çizer.

Kotwicz ayrıntılı bir bakışla “Balbal durumuna gelen ve bu mahkumiyet ile bazı görevleri yerine getirmekle yükümlü olan düşmandır” der. Ölümünden sonra galip gelenin gömüsüne yerleştirilen ve bu kişinin öldürdüğü düşmanların betimlemesi  olduğunu yazar. (Les Tombeaux dits kereksur en Mongolie, RO, VI, 1982, s 2)

Roux ise tüm bunları düşünürken “balbal belki de ölünün kendisiydi” demektedir. Sorgulamayı sürdürür: “balbal olan kişinin başka bir yaşamdan yoksun edilip edilmediği ve göğe yükselip yükselmediği” sorularını akla getirir. Hubert ve Mauss’un “hem öteki dünyada hem de cesette yer alan ruh” düşüncesini ve Levy Bruhl’un Avusturalya’da ki totemcilik anlayışında yer alan “ataların hem bu dünyada yaşam noktası olan betimlemelerde hem de diğer dünyalarda bulunabildiği” görüşünü destekler. Ayrıca Roux der ki; “Bu tip betimlemeler, putlar, ongunlar, totemler canlı kişiyi ölmüş lidere bağlayacağı gibi ölmüş birini de canlı bir kişiye bağlayabilir ve ölü bu betimleme de sabitlenebilir. Karşılıklı bir tapınma olabilir.”. (J.P.Roux, Altay Türklerinde Ölüm, Paris, 1999, s 165-166)

esik kurgan
Esik Kurganı / Kazakistan (Erken dönem Türk Kurgan yapısına örnek)

Kurganlarda yer alan pusat, giysi, değerli nesneler ve atlar, ölüye ölümünden sonra yardımda bulunacağının ve kullanımı sürdüreceği düşüncesi ile konulur. Onunla yolculuğa birlikte çıkacaklardır. Kişi bu giysileri ve pusatını giyip atı ile yeni yaşamında ilerleyecektir. Yeri gelecek değerli nesnelerini kullanma gereği duyacak, ölüm sonrası gereksinimlerini yanında ne götürmüşse onlarla karşılayacaktır. Ölünün yanında tüm bunların gömülüyor olması yalnızca “yaşarken değer verme” ile açıklanması olanaksız olan bir düşüncedir. Kaldı ki ölüm sonrası gömüde yer alanların kullanılması düşüncesi, yeryüzündeki bir çok kültürün ölüm yolculuğu içinde yer alır. Çin, Mısır, Anadolu başta olmak üzere ve izleri günümüzde yaşayan bir çok kültür ve inanç içerisinde bunları yoğun olarak gözlemleriz. Kurgan ve anıt gömü alanlarında bulunan sayısız balbalın tüm bu inanç yapısında bir unsur oluşturduğunu düşünmek doğru olacaktır.

Pazırık Türk Kurganları’ndan / Altaylar (Erken dönem Kurgan içi eserlere örnekler)

Gömülerde kullanılan nesneler için iki ayrı düşünceyi etkili görürüz. Birincisi, gömü içine konulanların diğer yaşamda ölünün gereksinimlerini karşılaması ve onun ile birlikte bu yolculuğa çıkması içindir, ikincisi ise gömü dışına konulanların ölünün geride kalanlarına ve gelecek nesillere kendisi için bilgi verme gereksinimidir. Ölü ne derece saygın bir kişiyse gömü o derece büyük ve gösterişli olmalıydı. Gömü alanının kurgulanan şaşası, güç, zenginlik, zaman ve beceri isteyen bir iştir ve böyle bir gösterişe ancak buna gücü yeten biri erişebilir. Gömü alanı ve gömülen kişinin değeri eş orantılıdır. Ölenin sözleri yakınları eliyle ölenin ağzından yaşayanlara benggütaşlar üzerinde bildirilir. Yazılı taşlar üzerindeki sesleniş, günümüz Türk gömü taşlarında yaşamayı sürdürür.

“Babama, halkıma doyamadım. Koynumdaki karımdan ayrıldım.” – Barık IV yazıtı / Tıva / Okuma : S.E.Malov

“Ben bir gül idim, açmadan soldum. Dünyama doymadan mezara kondum, ağlama annem ahirete geldim.” – Günümüz anonim mezar sözlerinden.

burana lulesi balbalları
Tokmok Kırgızistan (Burana Kulesi yolu)

Bu örnekler çoğaltılabilir. Kısacası, gömü dışında yer alanlar ölü ile birebir ilişkili olup onun sözlerinin, gücünün, bedeninin yaşayacağı yerin sonsuza kadar var olacak göstergesidir. Onun tanınması, tanıtılması, unutulmaması ve gömüsünün bir belirtisi olması açısından gereklidir de. Kişi yapılı taşlar bu anlamda gömü dışı yapılarıdır ve bu özelliğiyle  anlamlandırılmalıdır. Kişi yapılı taşın, ölen kişinin ölümden sonra hizmetçisi durumunda olması olası değildir. Eğer öyle olsaydı gömü içinde yer alırdı. Kaldı ki kısmen Türklerin, genellikle Çinlilerin, “gömü içine koydukları bu tür nesneler vardır.” Bunlar topraktan yapılmış olan kişi yada atlı olarak betimlenmiş nesnelerdir ve büyük olasılıkla ölene ölüm sonrası hizmet etmesi düşüncesini taşır. Türk gömülerinde bunlar küçük yapılı olup yalnızca betimleme durumunda iken, Çin gömülerinde gerçek ya da yakın boyutlarda bulunurlar. Yazıtlarımız da “düşman kişinin balbalı” olarak kılınan yapıların, eğer bir “hizmet düşüncesine” bağlı özelliği  varsa, bunun gömü içinde  ve yukarı da verdiğim örnekler arasında yer alması düşünülebilir. Eğer bir “hizmet düşüncesine” bağlı değilse, öldürülen Alp düşmana olan saygı ve onu öldürmenin vermiş olduğu güç gösterisi amaçlanmışsa, bu taşların gömü üzerinde yer alıyor olmaları ve topluma kendilerini göstermeleri daha doğrudur.

türk kurgan içi yontular
Türk Kagan Kurganı içinde yer alan kişi yapılı küçük yontular. Bulgan / Moğolistan

Çin han mezarları
Çin Han mezarları içinde yer alan toprak asker ve atlar. / Qin Shi Huang mezarı / Çin

Türkler devlet yönetiminde, komutasında bulunan  ölen aile üyelerinin arkasından onların öldürdükleri düşmanları balballaştırmışlar ve “dikmişler, kılmışlar” ama bunun nedenini açık bir şekilde yazmamışlardır. Bunların hangi taşlar olduğunu da açık bir şekilde ortaya koymamışlardır. Yazıtlara bakılırsa, yüzlerce yada binlerce düşman değil, her bir ölümün ardından “en önemli düşman” balbal olarak dikilmiştir. Bu da gösteriyor ki kurgan çevrelerinde çokça yer alan “düz kesim taşların” balbal olma olasılığı düşüktür. Kaldı ki düşmanlar için iz bırakma  ve kutlu bölgelere gömme gereksinimi de yoktur. Bu sayısız düz kesim taşların, savaşlarda ölen Türklerin, önemli kişilerin gömü ve külliye alanı çevresinde bulunan ve günümüz mezar taşları benzeri düz gömü taşları olduğunu düşünmek daha yerinde olacak. Her dönem gömü alanlarını incelediğimiz zaman taş ustası bulunmayan, becerisi ya da zamanı olmayan ve daha bir çok nedenle gömü taşları düz yapıda kullanılmaktadır. Gömünün yerini belirtmek düşüncesi ile, gömü alanı çevrilmekte ya da örülmektedir. Yabani canlılardan korunmakta ve güvenliği sağlanmaktadır. Uzun süre var olması, yeniden gelindiğinde bulunması ve unutulmaması amaçlanmaktadır. Bu düşünce gömü işinin gerekliliğidir. Düz kesim taşlar geçmişten geleceğe en yoğun kullanılan gömü başlıkları olmuşlardır. Ustası olan, becerisi yada olanağı olan için ise daha gösterişli taşlar bu yeri doldurmakta, eksik edilmemektedir. Her gömü taşı gömülene, ölüm sonrası yaşam üzerine ve tüm bu bağlantıya dair büyük ip uçları sunmaktadır. Gömü taşlarını, çeşitliliğini ve anlattıkları hakkındaki düşüncelerimi başka bir konu altında paylaşacağım.

Biçimsel İnceleme

Bişkek kr.
Bişkek / Kırgızistan

Kişi yapılı gömü taşlarına” (Erkeği ve kadını betimleyerek işlenmiş olan gömü taşları), yani kimilerince “balbal” kimilerince “taş babalara” bakıldığında her birinde Türk yüz yapısı ile karşılaşılır. Taşların hiç birinde başka bir Ulusa ait olan yüz yapısı benzerliği bulunmaz. Özellikle yüzü ve duruşu ile bir Çinli betimlemesi göremezsiniz. Bu sonuçtan yola çıkarak, Türklerin yalnızca kendi içinde savaşlara giriştikleri ve yalnızca birbirlerini balbal kıldıkları düşüncesini ortaya koymak da gerçekçi olmayacaktır. Kişi yapılı gömü taşlarının kime ait olduğu ve kimler tarafından yapıldığı konusunda ise bir kaç sonuca varılır: “Türk yüz tipi ve duruş şekli vardır” “Taşların her biri Türke özgü bir anlayışın biçimsel üretimidir.” “Biçimsel üretimdeki anlamlar ise Türk düşleri ve inancı ile eş orantılıdır.” ”Tamamı Türklerin yoğun yaşadıkları bölgelerdedir  ve göçtükleri her yere de aynı ve benzer yapısıyla ulaşmıştır.” “Türklerin yattığı kesin olarak bilinen küçük gömü alanlarından başlayarak, büyük tepeleme kurgan yapılara kadar kişi yapılı taşlar ile karşılaşılır.” “Üzerinde Türkçe yazılı ve Türk boy tamgalı kişi yapılı taşlar olduğu gibi, Türk yazıt – külliye alanları içinde yer alan kişi yapılı gömü taşları vardır”. Öyleyse kişi yapı gömü taşlarının tamamı Türklere aittir.

hentii ili
Hentii ili / Moğolistan (Kişi yapılı taş, kutsal ve adak adanan bir yapı durumuna gelmiş.)

Kaş ve burun bütünlüğü “ER” tamgası gibidir ve kişiliği, dirliği, erliği, erk sahibi ve var olmayı imler. Yüz yapıları taştan taşa değişiklik gösterse de “ER” bütünlüğü hiç birinde eksik değildir. Önemle ve özenle oyulur. Bıyıklar Çin ve kısmen Moğol geleneklerinin tersine yer yer seyrek ama pala görünümlüdür. Uçları yukarı doğru kıvrıktır. Bu bıyık yapısı hiç bir dönem Türkün beğeni ve ilgisini yitirmemiştir. Osmanlı’nın son dönemlerine kadar Türklerin sıkça saldıkları bir bıyık yapısıdır. Şimdiki Türkmen Alevi dedelerinin de daha uzunu ve benzer bıyık bıraktıklarını görürüz. Bir dönem batının da ilgisini çektiğini ve kullandıklarını görüyor, geçmişten günümüze geleneklerimize duyulan ilginin bir yansıması olabileceğini düşünüyorum.

Kişi yapılı taşın bir eli genellikle kemerinde, süngüsünde yada aynı çizgide karnın altına doğrudur. Diğer kol ise göğsünün ortasına kadar gelir ve sıkça elinde “Tolu” (günümüzde Dolu) adı verilen bir “kadeh  bardak” tutar. Bu bardaklar sıradan olabilceği gibi, günümüz kadehlerini andıran ince ve oval yapıdan, en erken dönem uzunca “boynuz bardak” yapısına kadar vardır. Altta süngü ve üstte tolu tutmaları yazıtlarımızda sıkça yinelenen “altta yer üstte gök – Tengri” olması düşüncesi ni akla getirir. Yer süngü ile düzene konulur,  yaşam da ölüm de onun kullanımı ile sağlanır. Ölen kişi için de bu böyledir. Tüm pusatı belirten ve yalnızca süngü olarak gösterilenin güvenci ve kullanımı ile yaşama tutunmuş, onunla ölmüştür. Tüm pusat kurgan içine konulmuş ve ölenle yolculuğuna başlamıştır. “Ölüm sonrası ise gerekli olan nedir?” Tengriye ve Ulusuna yaşarken verilen sayısız andın yerine getirilip getirilmediğinin, sözlerin tutulup tutulmadığının karar günüdür. Tolu aynı zamanda ant kadehidir. Ant içmektir. Söz vermektir. Kan kardeşliğinin ve bağlılığın en büyük göstergesi “ant”tır ve bunu imleyen nesne de “tolu”dur.  Bu ant, kişiyi yaşarken bağlayıcı özelliği olduğu gibi ölüm sonrasında da bağlar. Kadınlar da ant içer ve antın bağlayıcılık ağırlığını taşır. Özellikle Kıpçak – Kuman yontularında kadın betimlemesinin önemi artar, tüm erkek ve kadınlar iki elle ve yalnızca Tolu tutarlar.

kırım
Kırım Dağları arasında yer alan ve MÖ 700 – 300 yılları arasından geldiği düşünülen İskit – Kun kurgan ve kişi yapılı taş alanları. Açık alan müzeleri olarak koruma altına alınmış bu bölgede Türk kültürüne ait oldukça çok öge bulunmakta.

Kan kardeşliğinde olduğu üzere “Tolu”, Tengri’ye olan bağlılığın göstergesidir. “Ant içmek” gibi verilen – içilen sözlerin ve bunları yerine getirmenin verdiği onurun imidir, “kadeh kaldırmak” gibi saygının imidir, “ölümü tatmak” gibi ölenin yeni yolculuğunu ortaya koymaktadır. “Ecel şerbeti” “ölüm şerbeti” ve “şehadet şerbeti” gibi Türklerin İslam sonrası da kullandıkları bu sözlerin kökeninde yeni yolculuğun tadılmaya başlanıyor olmasının izleri bulunmaktadır. Kişi yapılı taşa vurulan bu değerlerden, inceliklerinden anlıyoruz ki  taşlar öleni betimlemekte, Türk’ün yaşam ve ölüm arasındaki bağlarını, geleneklerinin ve düşlerinin inceliklerini sergilemekte. Taşlar, Türk’ün düşmanları değildir. Kendi ölüm yolculuklarını anlatmakta, gömüsünü imlemekte ve bedenini betimlemekte.

“Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.”

– Hüseyin Nihal Atsız

moğolistan 1914
1914 de yayınlanan “Bilinmeyen Moğolistan” (Londra) betiğinde yer alan görsel.

Bir söylencede denir ki  “taşların iyesi Babal  dır.”. Bu taş çok yaşlıdır ve her Türk’ün boynuna asılıdır. Bu durum soy ağacına benzer. Babal iyesi kendi ayırdığı taşı herkesin boynuna asar ve Babal bu taşa dokunduğu için taş görülmez ve bir ağırlığı olmaz. Ne zaman kişi ölür bu taş çözülür ve düşer. Bu taşı bulup saklayan ise uzun ömürlü ve bilgili olur. (Azerbaycan Folkloru Antologiyası. 8. Kitap, Ağbaba folklörü, Bakü, 2003, s56) Burada “Babal” adlandırmasının, anlatmaya çalıştığım “balbal”a olan ses benzerliği  önemlidir. İkisininde taş olması ikinci benzerliktir. Üçüncü önemli konu ise “ölüm anında bu taşın yere düşmesi , artık görünür olması ve ağırlığı olarak ortada durmasıdır”. Her gömünün üzerinde ya da başında, balbalların ve gömü taşlarının bulunuyor olmasından doğmuş bir söylence olabilir. Kökeni çok erken dönemlere uzanan gömü üzeri taş uygulaması bu söylencenin bir yansıması mıdır yoksa belirsiz dönem ve bölgelerde bu gelenekten uzaklaşmış, unutmuş ama göz önünde görenler ve balbal adını duyanlar bu söylenceleri mi ortaya atmıştır bilinmez. Bu yönü ile bilinmez bir söylence (mitoloji) durumuna geldiği düşünülebilir. Bu söylencede yer alan Balbal anlatımı, Türk ve kişi yapılı gömü taşını soyut anlamda bağdaştırmakta ve bizi gerçeğe bir adım daha yaklaştırmaktadır

El Etmiş Yabgu Benggütaşı :

aLP: eRİN: BaLBaL: KIS[L]DI

(Alp erini balbal kıldı.)

eSBaR: TaRKaN: BaLBaLI

(Es bar Tarkan Balbalı)

esbar tamgan

“Esbar Tarkan Balbalı” yazısı El Etmiş Yabgu benggütaş alanında bulunan, uzun boylu ve üzerinde boy tamgaları yer alan bir taşın üzerine yazılmıştır. Üzerindeki tek yazı budur. Yazıda yer alan kişinin tam adı aslında “Bilge Esbara Tamgan Tarkan” dır (Işbara yada İşbara olarak da anılır) ve babasının adı ile anılan “El etmiş Yabgu Benggütaşı’nın” içinde bu ad yer almaktadır. Bu yazımda yer alan Bilge Işbara’nın adı aynı zamanda taşa da adını vermesi bakımından çok önemli. Çünkü çok açıktır ki bu taş Bilge Işbara’yı betimleyen bir taştır ve Balbal’ın düşman için yapılmış olmasından çok ölen kendisi (Işbara) için yapıldığını gösteriyor olabilir. Eğer gerçek buysa “Balbal” adı verilen taşların yalnızca düşman adına değil ölen kişi için de dikilebileceği durumu ortaya çıkmaktadır. Karşıt görüş ise şu olabilir ki “bu taş aslında Bilge Işbara’nın öldürdüğü ama yazıtta adı yer almayan önemli bir düşmanıdır ve taşın üzerine düşmanın adı yerine öldüren Tarkan’ın adı yazılmış ve balbalın onun düşmanı olduğu belirtilmek istenmiş olmalıdır. Bu düşünce bence zorlama olur.

coyr

Çoyr yazıtı da bu bağlamda çok önemli. Bu yazıt içinde bir “balbal” sözcüğü yer almamakta. Ama yazı bir düz taşa yada kayaya değil kişi yapılı bir taş üzerine yazılmış durumda. Yazıt içinde ölen bir düşmandan ve onu balbal kılmaktan söz edilmiyor. Yazıt Tun Yegen Erkin ve Tun Bilge adlı iki ölen kişilerin anısına dikilerek onların ağzından yaşayanlara dilek diliyor. Ne zaman öldüklerini, ayrılık üzüntülerini bildiriyor ve geride kalanlara İlteriş Kagan’a bağlı olmaları gerektiğini öğütlüyor. Ama ortada üzeri yazılı ve kişi yapılı bir taş var. Bu taşın ölen iki kişiyi birden betimlediği açıktır.

Bu örnekleri karşılıklı olarak çoğaltmak kolay ama ortaya çıkan sorunun çözümü nedir?

Balbal denen ve düşman adına dikilen taşlar “kişi yapılı” olan taşlar ise “Tun Yegen Erkin ve Tun Bilge’ye ait kişi yapılı” taşlara nasıl balbal denir? Buna benzer ve öleni betimlediği açık olan kişi yapılı taşlar nasıl değerlendirilmeli? Eğer Balbal denen ve düşman adına dikilen taşlar düz satıh ve bolca bulunan taşlar ise “Esbar Tarkan taşı” üzerinde neden “balbal” yazar? Düşmana kendi Alp Er’ini balbal kılmak düşünülebilir mi? “Taş baba” burada nasıl balbal olarak adlandırılıyor? Kıpçak kişi yapılı kadın taşlarının (taş ana) balbal olarak konulduğu ve düşman kadınlarının öldürülerek onlardan hizmet beklendiği düşünülebilir mi?

Eğer “balbal” sözcüğüne doğru anlamı katarsak ortada en küçük bir sorun kalmayacak.

Khustain Nuruu
Khustain Nuruu / Moğolistan (Düz ve kişi yapılı taşlar karışık)

Moğolca’da heykel anlamına gelen sözcüklerden biri Barimal dır. Talat Tekin, Balbal sözcüğünün Barimal ile ilişkil olduğunu düşünür. Sn. Tekin’e göre Balbal “heykel” demektir ve Barimal >Barmal > Balbal değişimi göstermiştir.  Gerhard Doerfer (ktb. Türk Dili Araştırmaları) aynı Tekin gibi “Balbal” sözcüğünün “Barimal” dan geldiğini söylemektedir. Bu düşünceler “Balbal” sözcüğünün yabancı (Moğolca) kökenli bir sözcük olduğu düşüncesini yaygınlaştırmıştır. Tam tersine yabancı kökenli bir sözcük değil  öz Türkçe bir sözcüktür. Türkçenin en erken sözcüklerinden biri olmalı. Eğer gerçekten bu iki sözcük arasında bir birliktelik varsa ancak Türkçe’den Moğolca’ya geçmiş olabileceğini  düşünmek doğru olur. Çünkü Balbal sözcüğünün öz Türkçe olduğu, Balbal sözcüğünün kök sözcüğü üzerine yapılan köken çalışması ile ortaya çıkacaktır.

Hakasyalı Türkolog Leonid Kızlasov’un 1966 da Balbal adlı yazımı altında incelediği bu durum Balbalın ne olduğu konusunda açıklığa en yakın olanıdır. Her araştırmacı Sayın Kızlasov’un eserinden kendine balbal ve taşbaba sözcüklerinin içini doldurmaya yarar olan bilgileri alırken sözcük kökeni üzerine bir şeyi göz ardı etmektedirler. Bu da ”Balbal sözü Eski Türk dilinden bir kelime olup bal+bal, yani vurmak, kakmak, çakmak demektiraçıklamasıdır ve üzerinde asıl durulması gereken de budur. (Кызласов Л.Р. О значении термина «балбал» древнетюркских надписей // ТюркС. М., 1966; ДТС. М.-Л, 1969)

Günümüzde “heykel dikmek” denir. Geçmişte de “balbal dikmek” sözü kullanılmıştır. Aynı şekilde “(kişiyi) balbal kılmak” denir. Bu kişiyi balbal yapmak ve kişinin balbal olarak betimlenmesi ile aynı yapıda bir sözdür; “kılmak”, “yapmak, etmek” anlamına gelmektedir. Bu sözlerle de açıktır ki; “balbal heykel gibi dikilir ve kişi gibi yapılabilir, betimlenir”

tungur yolu
Bir doğa gezisi sırasında Tungur yolu dışında bulunan ve ilk kez görüntülendiği söylenen balbal. Destek kaya parçaları ile dikleştirilmiş. – Altay Türk Bölgesi

Doğada yer alan varlıkların çıkardığı sesler kullanılarak oluşturulan sözcüklere yansıma sözcükler denir. Bu sözcüklerin, anlamı pekiştirmek için tekrarlanmasına ise ikileme adı verilmektedir. Bu pekiştirme; “eş, benzer, karşıt, anlamlı, anlamsız, yansıma” sözcüklerin yinelenmesi ile sağlanacağı gibi aynı sözcüklerin yinelenmesi ile de kullanılır. Örneğin “koşa koşa, derin derin, sabah sabah, akşam akşam, gece gece, hızlı hızlı, yavaş yavaş, güzel güzel, gürül gürül” gibi.

Geçmişe dönersek Türkçe’de oldukça çok yansıma ve ikileme olduğunu göreceğiz. Bu dilimizin içinde yer alan köklü ve doğal sözcüklerin bolluğunun da bir göstergesidir.

Kaşgarlı Mahmud’un Sözlüğünde (11yy.) ikileme ve yansıma sözcüklerden çokca buluyoruz. Bunlara örnek vermek gerekirse :

Badar Badar : “badar badar yügürdi : O patırtıyla [böylesi bir ses çıkaracak biçimde] koştu.”  s 166 (Günümüzde patır patır, yaldır yaldır sözlerini de kullanırız.)

Buldur Buldur : ”taş qudugka tüşti buldur buldur etti : Taş kuyuya düşerek böylesi bir sesin çıkmasına neden oldu.” s 205

Çiş Çiş : “Bebeği (Çocuğu da olabilir) işetmek için kadınların kullandığı sözcük. Aynı zamanda at koşturulduktan sonra binici atı ırahatlatmak için bu ifadeyi kullanır.” – Divanü Lugati’t Türk, Mahmud el-Kaşgari, 1074, yayın 2007, Kabalcı, s 238 (Günümüzde “ş” sesini de uzatarak olduğu gibi kullanırız)

Çar Çur : “ol çar çur yedi : O, bulanildiği her şeyi yedi, geriye hiç bir şey bırakmadı.” s 223 (Günümüzde parayı çar çur etmek deyimi ve yansıması da benzer anlama iyedir.)

Çars Çars : “ol anı çars çars urdı : O, ona böylesi bir ses çıkaracak biçimde vurdu. Benzer bir şekilde tars tars urdı : o, onun her yanına vurdu da denir.” s 223 (Günümüzde çat çat ve çat çut da kullanır.)

Çur Çur : “Hayvanın memesinden süt sağma kabına akan sütün çıkarttığı sesin yansıması. Herhangi bir sıvının benzer bir ses çıkartmasını anlamak için de bu ifade kullanılır.” s 244 (Günümüzde çır çırşır şır, şar şar da denir.)

Şar Şur : “Şiddetli ve gürültüyle yağan sağanak yğmurun sesinin yansıması olan ifade. Herhangi bir sıvının böylesi bir ses çıkartmasını anlatmak için de bu ifade kullanılır. Bu sözcükteki “ş”, “ç” den dönüşmüştür. s 520 (Böylece yukarı da yer alan Çur Çur yansımasının dönüşümlerini de anlamış bulunuyoruz.)

Şap şap : “ol anı şap şap boyunladı : o, onu böylesi bir ses çıkaracak şekilde tokatladı. Ol kagğnug şap şap yedi : o, dudaklarını şapırdatarak kavun yedi.” s 520  (Günümüzde şap, sup ve şapur şupur  da kullanılır.)

Taqır Taqır : “at adaqı taqır taqır etti : Atların toynakları (nalları) böylesi bir ses çıkardı. Tıkır tıkır ifadesi de kullanlabilir, aynı anlama gelir.” s 533

Toq Toq : “toq toq etti : Katı bir şey, bir taşın başka bir taşa vurmasına benzeyen bir ses çıkarttı” s579

Tang Tong : “tang tong etti : ağır bir nesne katı bir şeyin üzerine düştüğündeböylesi bir ses çıkardı” s 529 (Günümüzde dang dung da denir.)

Dang Dong : “dang dong etti neng : Nesne dan dun etti. Böylesi bir ses çıkarttı. Bu tang tong ifadesine benzer.” s 246 (Birbirinden türediklerini  ortaya koyarak T-D değişimini öngörüyor)

Tırt Tırt : “anıg tönın tırt tırt yırttı : Onun giiysilerini böylesi bir ses çıkaracak biçimde, özensizce yırttı.” s 565 (Günümüzde cart cart, cart curt sözlerini de kullanırız.)

Tus Tus : “Yumuşak bir şeye, örneğin kumaşa ya da keçeye vurulurken çıkan sesin yansıması.” s 582

Zap Zap : “Adımların hızlı atılmasına ikişkin yansıma bir ilgeç. Zap zap bargıl : Çabuk ol.” s 720 (Günümüzde zıp zıp koşmak ve zıplamak da deriz. Çabuk çabuk, hızlı hızlı yansımalarını da kullanırız.)

Zaq Zaq : “Koçları tos vurmaya teşvik etmek için kullanılan bir kışkırtma ifadesi.” s 720 (Günümüzde tos tos da denir.)

Kürt Kürt : “at arpanı kürt kürt yedi : At arpayı çatır çutur yedi. Hıyar ya da hıyara benzer şeyleri kütür kütür yiyen bir kişiyi anlatmak için de bu sözcük kullanılır.”  s 336 (Örnek verilen çatır çutur ve kütür kütür yansımaları da günümüz de kullanılmakta.)

Daha da geçmişe gidelim. İkilemeler Orkun Benngütaşları’na kadar uzanır. Erken dönem yazıtlarımızda ikilemeleri görmek, dilimizin ne derece köklü ve güçlü olduğunu kanıtlar. Kaldı ki okuyacağınız bu ikilemelerin günümüzde de olduğu gibi değişime uğramadan kullanıldığını bilmek, bizlere özgüven vermekte, dilimize verdiğimiz değeri ve dilimizin üzerimizdeki güçlü etkisini göstermektedir. Bu ikilemelere örnekler :

İş Küç : İş güç (BK d8 – d9)

Eb Bark : Ev bark (BK d32 – d34)

İçin Taşın : İçini dışını (KT g12)

Arkış Tirkiş : Kervan kafile (KT g8)

Tünli Künli : Geceli gündüzlü (BK d1)

düz satıh
Hakasya, Salbık Kurganı çevresindeki düz yapılı benggütaşlardan. Kurgan çevrelerini sıralayan ya da çevresine saçılmış olarak çok sayıda düz yapılı taşlar görürüz.

Kaşgarlı’nın sözlüğünde yer alan “Toq Toq” yansımasının konumuzla ilişkili ikinci bir önemi vardır. “Bir taşın başka bir taşa vurması” buna benzer bir ses çıkarır. Tok bir ses. Kaldı ki sesin adı da “toq”. Yine bunun gibi taşların ve ağır nesnelerin birbirlerine vurması “Tang Tung, Dank Dong, Buldur Buldur” yansımalarında da olduğu üzere “tok” bir ses verir. Kalın ve geniş ünlülerden oluşur. Kısacası hem taş vurma hem de tokluk belirtisi (bilinen) bu sözcükler ile ses vermektedir. “Bal” sesinin de “kalın ve geniş yapılı” olması, tokluk ve sıkılık bildiren sesleri andırıyor olması bizim için önemlidir.

Anlam pekiştirmek için kullanılan sözcüklerin yinelenmesi, çoğunlukla yapılan eylemin birden çok kez olduğunu da gösterir. Örneğin “tama tama” sesi suyun damlama eylemini en az iki ya da daha çok yinelendiğinin bir göstergesidir. Gemden çıkan “çıngıl çıngıl” ya da su akarından gelen “çür çür” sesi de böyle olmalıdır. Bunlar çoğaltılabilir. “Balbal” yansıması da “bal” sesi veren eylemin ve yansıma sesinin, birden çok yinelendiğinin bir göstergesidir.Balbal aynı Toqtoq gibidir. Türkçe’de “Tokmak” olarak adlandırılan ve ağaçtan yapılmış iri çekiç bu yansıma sesinden doğmuş ve kullanılmaktadır. “Vurma ve dövme” işi için bu nesneye ad olarak verilmiştir.

Arapça “heykel” dememek için kullandığımız “yontu” sözcüğü Türkiye Türkçesi’nde oluşturulmuş Türkçe kökenli bir sözcüktür :

Heykel : Taş, tunç, bakır, kil, alçı vb. Maddelerden yontularak kalıba dökülen veya yoğurulup pişirilerek biçimlendirilen eser. Yontu, statü. – TDK, Türkçe Sözlük s 1091

Yonma : yontulmuş, yontma / Yonuldu : kazıntı, yontu, heykel – Tarama Sözlüğü s 262 [xııı, xıx yy]

Yontu : Bir şeye istenilen biçimi vermek için dış bölümünü keskin bir araçla biçmek, kesmek. Yont-[u] Fiilden ad yapan ek. (Çat-ı, Çiz-i, Sür-ü, Yet-i) Yontu : Heykel – TTTSKBS s 1160

Neredeyse tüm Türk lehçeleri, yabancı kaynaklı “heykel ve statuya” sözcüklerini kullanır duruma gelmiştir. Heykel Lehçeleri : Taş Hın – Statuya [Başkurt], Taş sin – Statuya [Tatar], Heykel – Yontu [Türkiye][Az][Türkmen][Uygur], Aykel – Estelik [Kırgız], Müsın [Kazak] – TDK, Türk Lehçeleri Sözlüğü

Heykel lehçelerinde yer alan “sin, sın, hın” sözcükleri Türkçedir. Hem “endam, boy bos” hem de “gömütmezar” anlamlarındadır. (Sin,  “Gömüt, Mezar” TDK Türkçe Sözlük, Tarama Sözlüğü 1971)(Sin, “Endam”, “Mezar” DLT, s 489) Kaşgarlı, boylu postlu gömüde yatılmasının mezara “sin” adı verilmesine neden olabilceğini söylemekte. Başlarına “taş” sözcüğü gelmiş olması “boylu boslu ve endamlı taş” anlamında heykeli karşılayabileceği gibi, “mezarın taştan olduğunu da anlatır. Bundan dolayı “mezar taşını” da belirtiyor olabilir. Eğer böyleyse “mezar taşı” Türklerin bazı kolları tarafından “heykel” ile eş görülebilir. Kişi yapılı taşların aynı zamanda gömü taşları olmasının bir sonucu olabilir.

“Sana ibret gerek ise
Gel göresin bu sinleri”

-Yunus Emre

Özellikle köklü “Bediz” sözcüğüne de heykel anlamı verilmek istenir. Bu düşünceler belirsizdir ve açık değildir. Bediz, “Beze – Bezeme” demektir. “Süs“ demektir. Süslemektir. Türklerin, deri, keçe, kumaş, dokuma ve kağıt üzerinde olduğu gibi taş üzerinde de gerçekleştirdiği bir uygulama olduğu için yakıştırılmaktadır. Bediz sözcüğünün “resim, süsleme, nakış” işlerini kapsadığı çok açıktır. Bedizcilik, düz kaya ya da duvarlara resim çizme işinden, benggütaşlarımızın süsleme ve görsel güzelliğini sağlama işlerini de kapsar.  Kaşgarlı Bedizlig için “Süslü ev” der. (DLT s 179) Ev bedizlig dir. Yani bezenmiş ve süslenmiştir. Yusuf Has Hacib ise Kutadgu Bilig’inde “…bedizlig ebin (süslü evin), …bediz teg tening (süs gibi tenin), …bedizlig sarayıng (süslü sarayın), …yerde munça bediz (yerde bunca süs), …bediz teh özi (süs gibi özü)” der ve dahası vardır. Bediz üzerine en erken kaynak olan Orkun Benggütaşlarımız’ da anlatıldığı üzere bedizciler çoğunlukla Çin’den getirilir ve Benggütaşlar üzerindeki “bedizleri” yapmak için çalışırlar. Bitigçiler de “gönüldeki sözleri” yazarlar. (Kül Tigin b11-12, k13, kd1, BK k13, gb1)Kaldı ki tüm benggütaşı oluşturmuş olsalar bile benggütaş bir heykel değildir. Atalarımızca benggütaş (sonsuz taş) ve bitig taş(yazılı taş) olarak adlandırılır ve dikilirler. (KT g11-12-13, k13, kd1, BK k8,k15)

türk yazıtı
Sol en başta yukarıdan aşağıya doğru “Türk Bodun” yazıyor. Yani “Türk Ulusu – Milleti”. / Tontukuk Benggütaşı’ndan

Bediz – Beze birlikteliği ve Süs anlamı üzerine :

Süs Lehçeleri : Bediz, BezemeSüs [Türkiye] [Az] Bizek [Tatar] [Başkurt] Bezek [Uygur] [Özbek] Bezendirüv [Kazak] – TDK, Türk Lehçeleri Sözlüğü

Bezek : süs / Bezegen : çok süslü yer / bezekçi : süsleyen – Tarama Sözlüğü s 43

Bediz : Süs. KabartmaHeykel? – TTTSBKS s 125

Süsleme : Süslemek, bezeme, donama işi. Sanat eserinin yüzeyini süslemek için kullanılan motif, oyma, vb. – TDK Türkçe Sözlük s 2189

bilge tengri
Bilge Tengri Uygur Kagan Benggütaşı’nın bedizli tepe parçası.

Taş işçiliği kişioğlunun çok erken dönemlerde başlamış olan uğraşısıdır. Türklerin kaya üzerine bediz çizme, tamga ve ongun vurma işi çok gerilere uzanır. Kaya ve taş konusundaki bilgilerimiz, yine büyük becerilerimiz bulunan, demir, çelik ve altın işçiliğinde olduğundan çok daha geçmişe dayanmaktadırlar. Türk yontularına ise örnekler çokçadır. Tüm bu yontu işinin dilimizde bir adı olmaması düşünülemez. Bu ad ya unutulmuş bir ad ya da değişim görerek günümüze gelmiş bir ad olabilir. Kök sözcük olarak başka sözcüklerin içinde yer alıyor da olabilir. Bu sözcük bence “Balbal” sözcüğüdür ve tüm bu olasılıkları içinde barındırır.Balbal sözcüğü, günümüzde kullanmadığımız, kök sesi bir çok sözcüğümüz içinde yaşayan ve atalarımızın bizlere seslenişleri içinde sıkça adı geçen sözcüktür. “Bal” sesi bana göre “yontu” eyleminde kullanılan bir sestir. Taşa şekil vermek, yontmak, kırmak, parçalamak için, kısacası yontu, heykel, statü ortaya çıkarmak için yapılan eyleme “bal” sesi verilir. Bu işlem yineleme olduğundan ve anlamı pekiştirmek için bir ikilemeye gider ve “balbal” sözcüğü ortaya çıkar. Sonunda ortaya çıkan eser ise “balbal” olarak adlandırılır.

Uzun süre önce unutulan, yerini yerli ve yabancı yeni adlandırmalara bırakan ancak Orkun Benggütaşları ile yeniden okunarak üzerine düşünülen Balbal sözcüğümüzün izleri günümüzde yok olmuş mudur? Hayır! Sesi ve anlamı ile tüm Türk lehçelerinde açıkça ortada. Özellikle kesme, yontma ve vurma eylemini gerçekleştirdiğimiz nesnelere ad olarak.

BALTA,

“Balta : Ağaç kesme, yarma, yontma vb. İşlerde kullanılan demir araç.” – tdk 247

“Baldu [Osmanlı Türkçesi] Balta [Türkiye Türkçesi] : Kesmek, yarmak, yontmak” – ts 35

Balta Lehçeleri : Balta [TT] [Az] [Başkurt] [Kazak] [Kırgız] [Özbek] [Tatar] Palta [Türkmen] [Uygur] Malta [Altay] – tdk tls

“Balta, Baldu, Baldı, Palta, Paldu, Malta : Balta” – Altayca Türkçe sözlük 132

Peki ya “ÇEKİÇ” diğer Türk lehçelerinde nasıl adlandırılıyor?

“Balka : Çekiç” – Kırgız sözlüğü 84

Çekiç Lehçeleri : “Balga [Kazak] Balka [Kırgız] Balga [Özbek] Balka [Uygur] – TDK TLS

(Tüm bunlardan yola çıkarak TDK’nın Rumca olarak değerlendirdiği ve Yunanca’dan dilimize geçtiği söylenen “Balyoz” sözcüğünün de Türkçe ile ilişkili olma olasılığı vardır.)

Bu bağlamda Balbal; “heykel, yontu” sözcüklerinin eş anlamlısıdır ve doğrudan Türkçedir. Bir eylem sonucu ortaya çıkan sesin ikilemesiyle olan bu sözcük, dilimizde “yontu” anlamında kullanılan en erken sözcüklerden biridir. Yaşamımızın içinden çıkan bu köklü sözcüğün yabancı kökenli bir sözcük olduğunu söylemek ise yanlıştır. Öyleyse Türklerin yaptığı tüm bu özgün “yontu – heykel” eserlerine balbal demek hiç yanlış olmayacaktır. Sınırsız sayıda olan ve “sintaş” adıyla da anabileceğimiz çeşitli ve özenli gömü başlığı taşlarımız, “taş – daşbaba” da denilen gömü üzeri kişi yapılı yontularımız, Koç ve At gibi “koçtaş ve attaş” olarak da adlandırabileceğimiz gömü yontularımız, Kagan ve Katun betimlemeli anı yontularımıza “balbal” demek , balbal sözcüğünü tüm adlandırmaların üzerinde tutarak “yontu – heykel” için genelleştirmek ve eşleştirmek yine yanlış olmayacaktır. Örneğin, “Taşbaba balbalı, Koçtaş balbalı, Bilge Kagan balbalı, kişi balbalı, düşman kişi balbalı vb.” diyebileceğimiz gibi kişi yapılı gömü taşlarımıza hem balbal (heykel) hem de onu adlandırarak “taş baba” diyebiliriz. Atalarımızın “kendi bilgeleri için” Es bar Tarkan Balbalı (heykeli) dediği gibi. Yine atalarımızın “düşman kişi için” Kırkız kağanını balbal (heykel) diktim demeleri gibi.

adana balbal
Adana Taşbaba Balbalları’ndan biri. / Görsel çekim : Kürşad BAYTOK

Tüm bunların yanında balballar günümüz gömü alanlarında boy göstermeyi sürdürmektedirler. Birbirinden ayrı ve anlamlı sayısız gömü taşlarından tutun kişi yapılı olanlara kadar kendini göstermektedir. Yeryüzünde Türk’ün ulaştığı ve yaşamını yitirdiği her yerde Taşbaba balbalları ile karşılaşmak doğaldır. Anadolu’da bundan ayrı değil. Bilinenden çok eski dönemlerden başlayarak günümüzde dahi dikilmiş olan Türk balbalları, yıkılmayacak bir kültürün ve o kültürün sonsuza kadar var olacak Ulusunun göstergeleridir. Tüm bu gömü – mezar taşları gömü alanı için oyulduğuna, kişinin adını, ününü, görselini – resmini, onun ağzından sözlerini ve inanca bağlı olarak daha bir çok değerleri biz yaşayanlara sunduğuna göre hepsi bir anlamda benggütaştır (sonsuz taş). Tüm bunlar gömüyü sonsuza kadar var etmek, unutturmamak için sevenlerince yapılmışlardır ve en başta kendi Ulusunca gereken değeri görmeliler.

(Anadolu’nun Balballarına kaynak görsellerim ile birlikte başka  bir yazımda değineceğim.)

  • Kürşad BAYTOK

Yorumlar (0)