11.06.2021, 14:00

DEĞER BİLMEK

Yeryüzünde yaratılan her nimet insanın hizmetine sunulmuştur.

O zaman insan, sunulan bu nimetlerin, sahip olduğu değerlerin ve güzelliklerin varlığını yaşarken anlamak ve farkında olmak durumundadır.

Yüce Yaradan, “Hâlbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz” ve “Allah, rahmetinden ötürü geceyi içinde dinlenesiniz, gündüzü de lütfünden isteyesiniz ve şükredesiniz diye sizin için yarattı” buyurmaktadır.

İnsan, yüce Yaradan’ın kendisine sunduğu nimetlerin değerini bilmek ve şükretmekle yükümlüdür. Belki hayatımızı anlamlı kılan da aslında yaşarken sahip olduğumuz bu değerler bütünüdür.

“İnsan kendi felaketini kendi hazırladığı gibi saadetini de yine kendi hazırlar” diyor Hacı Bektaş Veli.

Yaşadığı her anı ve bulunduğu yeri hem mutlu ve güzel kılmak hem de kendine sıkıntı haline getirmek insanın kendi elindedir. Yani yaşadığı çevreyi, yaşanır kılan da yaşanmaz yapan da insanın kendisidir. Hayatın kendine sunduğu nimetlerin değerini sahip olduğunda ve kaybetmeden bilmelidir. Sadece mevcut ve elindeki ile yetinmemeli daha iyi ve mükemmeli yakalamaya çalışmalı ve mücadele etmelidir. Nasıl ki suda yaşayan balık suyun değerini bilmez, sudan çıkarılınca suya kavuşmak için çırpınır durur. İşte insan da böyledir, sahip olduğu nimetlerin değerini ve şükrünü pek bilmez, sabır gösteremez ancak kaybettiği ve daha kötüsünü görüp yaşadığında anlar.

Tıpkı yaklaşık bir buçuk yıldır içinde yaşadığımız salgın süreci gibi. Nasıl da anlamlı ve değerliymiş bir arada ve yüz yüze özgürce bulunabilmek, dolaşabilmek ve konuşabilmek.

Yaşarken acaba yaşamanın ve gönlümüzde yer alan bütün sevdiklerimizin değerini biliyor muyuz?

İnsan, yaşarken her doğan güne yeni bir umutla, yeni kararlarla, düşünce ve duygularla başlar. Ömrünün ne zaman biteceğini ve başına ne geleceğini asla bilemez.

Bir düşünür “Değerler, ancak değer verenlerle yücelik kazanır ve insandan daha değerlisi de yoktur” der.

İnsan önce kendi değerini bilmeli ve kendine değer katmalıdır. Sonra sevdikleri ve yaşadığı çevrenin değerini bilerek onlara değer katabilmelidir. Bunun için en başta saygı, sevgi, dürüstlük, candanlık, samimiyet, öz güven, dostluk gibi gönül dünyamızdaki anlamlı duygulara sahip olmak ve onları yaşatmak gerekir. Yani değer bilelim ki değer görebilelim. Sahip olduğumuz her değerin, güzelliklerin ve sevdiklerimizin bir sarrafı olalım.

Yaşanmış bir gerçek bizlere bu konuda en güzel örnektir ve şöyledir;

“Kasabanın birinde yasayan dünyalar güzeli bir kız varmış. Kız o kadar güzelmiş ki civar kasabalardan bir sürü yakışıklı, eğitimli delikanlı, kızı görmeye ve ona evlenme teklifi etmeye gelirmiş. Bu güzel kızla ayni kasabada yasayan bir başka yakışıklı genç de onunla evlenmek istemiş fakat kız, diğerlerini reddettiği gibi onu da reddetmiş. Bunun üzerine bu genç kasabayı terk etmiş ve başka bir yerde kendine yepyeni bir hayat kurmuş.

Aradan yıllar geçmiş, delikanlı kasabayı ziyarete gelmiş. Yoldan gecen yaslı bir adama o genç kızın şu anda ne yaptığını sormuş. Yaşlı adam kocaman gül bahçesi olan bir evi göstermiş ve kızın bu evde yasadığını söylemiş.

Delikanlı evin önüne pusu kurmuş ve merakla kızın kocasını görmeyi beklemiş. Aradan birkaç saat geçmiş, evden yaşlı, kel, göbekli ve suratsız bir adam çıkmış. Delikanlı gözlerine inanamamış. Bunun üzerine cesaretini toplayan delikanlı, kızın kapısını çalmış, kendini hatırlatmış ve kıza neden böyle bir adamla evlendiğini sormuş.

Kız, ‘soruna cevap vereceğim ama önce bahçeye gitmeni ve oradaki en güzel gülü bulup bana getirmeni istiyorum. Bu arada unutma, gülü ararken asla geriye dönmeyeceksin’ demiş.

Adam hızla bahçeye koşmuş ve kocaman kırmızı bir gül görmüş. Tam koparacakken, biraz ilerde sarı ve ihtişamlı bir gül çarpmış gözüne. Tam ona uzanırken ilerde pembe bir gonca görmüş. ‘Belki ilerde daha iyisi vardır’ diye düşünen genç, goncayı da koparmamış ve bir anda bahçenin sonuna gelmiş. Sonunda çaresizce köşedeki yaprakları dökülmüş, solmaya yüz tutmuş gülü koparıp, kıza götürmüş.

Solgun gülü gören kız, tebessüm etmiş ve söyle demiş: ‘neden yaşlı bir adamla evlendiğimi sanırım anlamışsındır? Tüm güzellikleri bir bir harcarken, zamanın ilerlediğini ve beni nelerin beklediğini hiç hesap etmemiştim. Sonunda beni bekleyen solgun bir güle razı olmak zorunda kaldım’ demiş.”

Sanırım bu yaşanan gerçek, bize elimizin altında sahip olduğumuz nimet ve güzelliklerin varken farkında olmamız ve değerini bilmemiz gerektiğini gayet güzel anlatıyor.

Çevremizdeki güzellikleri elimizin tersiyle itmeyelim, belki yolun sonunda bizi bekleyen sürpriz, hayal ettiğimiz kadar iyi olmayabilir, olsun. Çünkü zaman geri döndürülemez bir hızla akıp gitmektedir.

Sahip olduğu her değere ve nimete sarraf gibi bakabilen ve o güzelliklerin farkında olarak şükredip sabır gösteren ve değer bilen dost yüreklere selam olsun…

Yorumlar (0)