12.04.2022, 19:03

EMPATİ

İçinden geçtiğimiz salgın süreci, sosyal hayatın yoğunluğu, yaşamımıza yeni giren teknolojiler ve ekonomik şartlar insanları her geçen gün birbirinden uzaklaştırmaya ve yalnızlaştırmaya doğru götürmektedir.

Paylaşma, dayanışma, bölüşme ve birbirini anlama gibi değerler gönül dünyamızdan hızla silinmekte, her geçen gün insanlar daha bencil bir yapıya sürüklenmekte ve toplum içinde birbirini anlamayan bireyler çoğalmaktadır.

Bunun sonucu olarak “herkes sadece kendi dünyasında yaşar! Başkalarından bana ne, benden onlara ne?” gibi düşünceler belirir ve toplumun bir arada yaşama kültürünü olumsuz hale dönüştürür.

Yaratılmışların en seçkini olan insan toplumsal bir varlıktır ve yalnız yaşayamaz.

Bir arada yaşamanın gereği olarak da insanlar birbirini anlama ihtiyacındadır. Bu birilerini anlama yeteneğine de bir iletişim dili olarak “empati / duygudaşlık” adı verilir ve tanım olarak “bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu ve deneyimleri içselleştirmek ve yaşamın onun için ne ifade ettiğini anlayabilmektir.”

Hayatın akışı içerisinde yaşadığımız birçok deneyimlerle, neleri yapıp yapmamamız, neyi isteyip istemediğimize karar verir ve bunları yaşarken öğreniriz. Böylece bizi nelerin geliştirdiği, beslediği ve büyüttüğünün farkına varırız. Bizim için iyi, güzel, kötü ve çirkini ayırt edebilir ve neyin mutlu ya da mutsuz ettiğini anlar ve ilişkilerimize yön veririz.

Her şeyden önce insan olmaya önem veriyor, başarılı, mutlu ve doğru bir iletişim ve insanlarla ilişki kurabilmek istiyorsak, “sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” ya da “nasıl karşılanmak istiyorsan öyle karşıla” prensibini sosyal yaşantımızın her aşamasında uygulamalı ve ilişkilerimizde empati yaparak mağrur, kibir ve kendini beğenmişlikle değil alçakgönüllülükle olmalıyız.

Unutulmamalı ki, başaklar olgunlaştıkça boynunu bükerler. Bilgili, olgun ve duygudaşlık yeteneğine sahip insanlar da dolu başaklar gibi daima tevazu sahibidirler.

Zaten inancımız da bize bunu öğretmekte ve emretmektedir.

Hz. Peygamberimiz (s.a.v) de bunu öğütlemiştir.

“Sana zulmedeni affet, sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap, aleyhinde bile olsa doğruyu söyle” ve “Kendi nefsin için istediğini başkaları için de iste, kendi nefsin için istemediğini başkaları için de isteme” bu öğütlerden birkaç örnektir.

Yine gönül dünyamızı aydınlatan düşünür Mevlâna’da aynı şekilde öğütlemiştir, “İnsan öncelikle kendi kusurlarını düzeltmeye çalışmalı, başkalarının ayıbını görmemelidir. Başkasında kusur arayanlar, kınadıkları hale mutlaka kendileri de düşerler” ve “Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol, şefkat ve merhamette güneş gibi ol, başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, hiddet ve asabiyette ölü gibi ol, tevazu ve alçak gönüllülükle toprak gibi ol, hoşgörülükte deniz gibi ol.”

İnsani değerleri yaşatmada ve insan ilişkilerinde temel almamız gereken esaslardır bunlar aslında.

Günümüz toplum hayatımızda belki de ihtiyacımız olan, kendimizi ve başkalarını anlamak ve karşımızdakini hissetmektir.

Eğer bunu başarabilir ve toplum içerisinde uygulayabilirsek, farklı güzellik ve özelliklere sahip olsak da birlik ve dirlik içinde bir arada yaşayabiliriz.

İnsanlara nasıl davranacağımızı belirlemek için biraz empati kurabilmek yeterlidir.

Özellikle manevi iklimiyle hayat bulduğumuz bu mübarek ayda birbirimizi anlamaya ve bir arada olmaya daha da çok ihtiyacımız vardır.

Yorumlar (0)