05.04.2022, 11:30

İSLAM ALEMİNDE YAŞANANLAR - 2

İSLAM DÜNYASINDA YAŞANANLAR – 2

Antik çağ (Helenizm ) ve felsefesine damga vuran Eflatun’dan Aristo’ya kadar birçok bilim insanın eserlerine vakıf olan, gerektiğinde şerh (yorum) bırakan İbn- i Rüşd’ün felsefi görüşü ve eserleri Arapça’dan Latinceye tercüme edilir. Batı aydınlarınca bu tercümeler bilgi ve düşünce alanında Rönesans’ı başlatmada yol gösterici olacaktır. Karanlık çağdan çıkıp aydınlık çağa ulaşmada İbn-i Rüşd eserleri ve dünya görüşü referans alındı diyen batının kendisidir. Fransız Marksist tarihçi Claude Cahen ( 1909 – 1991 ) eserinde “ Batı dünyası İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd ile düşünmeyi öğrenmiş olduğunu asla unutmamalıdır “ cümlesinin sahibidir.

Batı İbn-i Rüşd ile tanış olurken, İslam dünyasında ise aklın önceliği yerine Fıkıh ( hukuk ) , kelam ( ilahiyat ) ve tasavvuf kabul görür. Ehl-i sünnet olan Eş’ari mezhebi 10-11.yy da Bağdat ve Şam’da, 12.yy da İslam felsefesinin gelişmesi ile İspanya, Kuzey Afrika ve Endülüs’te yaygınlaşır. Bu ekol Büyük Selçuklu, Memluk’lu’lar ve Osmanlı coğrafyasında yönetici anlamında üst düzeyde destek bulur. Fıkıhta İbn-i Hanbel, kelamda İmam Eş’ari, tasavvufta İbn-i Hallaç imanı - aklın, kalbi - zihnin önüne koyarak bu ekolün öncüsü olurlar. Eş’ari’lik mezhebinde itikadi meseleler yanında akla da değer verilmiş nakil, ayet ve hadislerin yanında akli deliller kullanılsa da Mu’tezile mezhebi gibi inanç konusunda aklı merkeze almamıştır. Aklın hiçbir zaman gerçeğe ulaşamayacağını savunurlar.

Ehl-i sünnetin iki mezhebinden biri olan Maturidi’lik ise Saha (Yakut,Saka ) Türklerinin yoğun olduğu Semerkant, Buhara, Horasan coğrafyasında kabul görür. Batılılarca Hıristiyanlık için tehlikeli kabul edilen Kuzey Müslümanlığı (Maturidi’lik) burada taraf ve yol bulacaktır. İmam Ebu Hanife’nin (M.S 699-767) yolundan giden, bu mezhebin bilgi kavramını temellendiren, teolojisini yazan İmam Maturidi’dir (M.Ö 863 - 944 ) . Maturidi’lik coğrafyada benimsenip yayılırken Ahmet Yasevi ve Horasan erenleri ile Anadolu ve Balkanlar’a ulaşır, Bektaşi dedelerle uç boylarında Müslümanlık yaygınlaşır.

Gerçekte İslamiyet akıl dinidir, akla vurgu yapar. İslam’ın bilim ile çatışmadığını, evrensel bir din olduğunu, akla ve doğaya uygun din olduğunu Kuran ayetleri belirtir. Gazali’yi yorumlayanların kendileri ile çeliştiğini de düşünebiliriz, çünkü “ Astronomi bilmeyen marifetullahta (Allah’ı tanımak ) noksan kalır “ Yani bilimsiz, ilimsiz astronomi olamaz” diyen bir Gazali beyanı var. Gazali’nin yanlış anlaşıldığını, yanlış yorumlandığını düşündüren yorumlar da bulunmakta

Gazali’nin bu görüşlerinin (veya Gazali’yi yanlış anlamanın ) benimsenmesi, İslam dünyası için bilim açısından duraksamanın başlangıcı olarak değerlendirilen görüşler mevcut.

Bu itikat mezhebini sahiplenmede; Emevi’ler zamanında sarayda saltanat, şatafat, adam kayırma, zorbalık, rüşvet, yakınların üst düzey görevlere atamaların etkilerinin olduğu bilinmektedir. Emevi’ler döneminden bugüne kadar, Arap kültürü İslam diye dayatılırken etkisi ve izleri bugünlere dayanır. Bir dönem Abbasi aydınlanması yaşansa da bu durum Moğol istilası ile son bulur.

Osmanlı’da Yavuz’la başlayıp Fatih’le devam eden Gazali’nin savunduğu Eş’ari ekolü medreselerde temel eğitim olarak müfredata girer. Osmanlı’da özgür düşünce ve felsefe yerine din eğitimine ağırlık verildiğinden bilime dayalı ilimin geri plana ötelendiğini belirten eleştiriler görebiliriz. Bilimin ötelenmesine en çarpıcı örnek Osmanlı bilgini, sarayda baş astrolog (müneccimbaşı ) olan Takuyuddin’in 1577’ de İstanbul / Tophane sırtlarında kurduğu gözlem evi ( rasathane ) , halkın baskı ve nümayişlerine karşı duramayan III. Murad tarafından 1580 de top ateşiyle yıktırılır. Bir sonraki rasathane ancak üç yüzyıl sonra kurulacaktır. Osmanlı ne Abbasi aydınlanmasını devam ettirebildi, ne de Rönesansı yakalayabildi. Bu da bilim, teknoloji ve sanattan uzak kalmayı getirdiğinden Abbasi devrinden sonra İslam âleminde dünya çapında yeterli sayıda bilgin, âlim, matematikçi yetişmedi.

Batı İbn-i Rüşd’ün yolundan giderken İslam âlemi Gazali ekolü ile yol aldı. Osmanlı’da yaşanılan müfredat değişikliği gelişim, teknoloji ve bilim anlamında durağan bir dönemi getirir. Maturidi itikadı, İbn-i Rüşd düşünceleri ve felsefesi 1923 te Atatürk ile yaşam bulur. Atatürk’ün ölümü sonrası kısır çekişmeler, ufku dar siyasetçiler, özellikle de Batı’nın kiralık jandarması rolünü Türkiye’ye kabul ettirenler, kominizm korkusu ve yeşil kuşak projesiyle döngüyü tamamlar. Bu yazılanlara diyanet işleri başkanlarından Prof Dr. Mehmet Görmez’in açıkladığı bir araştırmayı eklersek gelinen durumu daha iyi anlarız. İslam âlemin de son yıllarda ortalama bin Müslümanın katledildiğini, bunların yüzde doksanının adı Müslüman olan, insan kasapları ve gafiller tarafından katledildiği gerçeğidir. Bunlar Müslüman olmuşlar ama İslam’a kavuşamamışlar. İslam’ın Arapça anlamı barış olmasına rağmen.

Yorumlar (0)