Rus Emperyalizmi Türkistan'ı Nasıl Ele Geçirdi?

Rus Emperyalizmi Türkistan'ı Nasıl Ele Geçirdi?

Tuğrul ÇELİK

"Özbek, Türkmen, Uygur, Tatar, Azer bir boydur 
Karakalpak, Kırgız, Kazak bunlar bir soydur"

Stepte kopuz sesleri

Orta Asya bozkırlarına kulak verilse duyulacak olan kopuz sesidir… Stepte baştan sona kopuz sesi hakimdir… Çünkü kopuz Türk'ün sevincini, üzüntüsünü, savaşını, barışını anlatagelmiştir... Kısacası Türk'ün canlılığının göstergesidir.

Başlangıçtan beridir steplerin hakimi olan Türkler, yerle gök arasında yaratılmış, yerle gök arasında uzanan uçsuz bucaksız bozkırda üstün bir medeniyetin kurucusu olmuştur. Tabiatın sahibi olmayı denememiş, onun bir parçası olmayı kabul etmiştir. Her zaman bir baş tarafından yönetilmiş, dünyanın geri kalanını kılıcı ve adaletiyle titretmiştir.

Bir liderin altında Orta Asya'dan batıda Avrupa içlerine, doğuda Çin'e, güneyde Hind'e, kuzeyde Sibirya'ya kadar giden o olmuştur…
...

Tölögön Kasımbek’in “Baskın”ı esasında Hokand’ın düşüşünün romanı.
Rus işgalinin adım adım ilerleyişi 
sonrası Hokand üç taraftan kuşatılmıştır artık... Rus entrikalarına inananların acıklı sonu da gerçek anlamda bir kuşatma sahnesiyle gelir. Karargah kuşatılmıştır, içeridekilerin hâlâ devam eden sen-ben kavgası da Türkistan dramının belki de en acıklı sahnesidir...

Üç kıtaya yayılan Osmanlılar, Türkistan Hanlıkları, Safeviler ve Hindistan'da Babürlülerle işaretlenmiş tarih atlasları "Türk Yüzyılı"nın birer kanıtı değildir de nedir?

Hep bir milletin, Türk'ün devletiydiler.

Ancak 18. yüzyılla birlikte Türk yüzyılı kesintiye uğrayacaktır.

Stepte kopuz sesleri de kesilmeye başlayacaktır.

18. yüzyılın başları, Haçlı Avrupa'nın Balkanlardan başlayarak Osmanlı'ya, Portekizliler ve İngilizlerin de Babürlülere saldırdıkları tarihler, Rus sömürgeciliğinin de başlangıç tarihidir.

Gerçi Ruslar, daha 15. yüzyıldan beri bazı hesaplar yapmaktadır. İstanbul surlarının Fatih'in toplarıyla yerle bir oluşu, Roma'nın son temsilcisinin tarihe karışmasına neden olurken, Rus Çarı III. İvan ise geleceğin "III. Roma"sı olacak bir Rus İmparatorluğu için adımlar atmaya başlamıştır bile.

Ancak büyük bir engel vardır: Osmanlılar.

İstanbul'u fetheden Osmanlılar bölgenin de en güçlü devletidir. Bu Rusları başka tarafa dönmeye zorlar: Orta Asya'ya.

Ancak bunun için üç asır beklemeleri gerekecektir. Rus ilerleyişi önce Sibirya'ya doğru gerçekleşir. Rusların Türkistan'a doğrudan müdahale edecek durumu yoktur. Çarlık, Türkistan Hanlıklarıyla barış içinde yaşamayı tercih ederken, gelecekteki işgal için şimdiden bazı adamlar atmayı da ihmal etmez.

Türkistan'da Rus misyonerleri: Barış ve İlim Heyeti

"Yıl 1859…

Biri diğerinden yüksek, diğeri ötekinden farklı, aşağıdaki düzlüklere kadar uzanan beyaz kar ve mavi buzlarla kaplı yalçın dağ zirveleri…

Sanki gökyüzüyle ile birleşmiş, sonsuza kadar direk olup gökyüzünü sırtında taşıyormuş gibi… Başı nedere, ayağı nedere? Ucu bucağı görülmeyen ve gökyüzüne kadar örülmüş bir duvar adeta. Yarığı ve çatlağı olmayan muhteşem duvar…

Tercüman bir şeyler söyledi, lakin tekrar tekrar dürbününe bakan Venyukov hiçbir şey duymadı. Eşi benzeri olmayan vahşi manzara karşısında öylece dalıp kaldı. Ne gördükleri karşısında mutluluğunu belli ediyor ne de yüksek dağların ihtişamı onu ürkütüyordu. Büyük bir sessizlik içinde, dikkatlice karşıki dağın yamaçlarını gözetliyor, yeni bir şeyler farketmiş gibi ağzı yarı açık vaziyette kendi kendine fısıldanıyordu:

- Eee, nerede bu kara vahşiler?"

İşte Kırgız yazar Tölögön Kasımbek'in "Baskın" adlı romanı, Rus işgali öncesi sözde araştırma amaçlı Türkistan'a giren "Barış ve İlim" heyetinin Rus komutanı Teğmen Venyukov'un, Türkistan ve Türkler hakkında içinden geçirdikleriyle başlıyor.

Rus komutanın "kara vahşiler" şeklinde kullandığı tabir, Rus himayesini kabul etmeyen, dolayısıyla "vahşi" damgasını yiyen Türklere karşılık gelmektedir.

Halkın tamamı Türk olmasına rağmen, Rus işgalinin kolaylıkla gerçekleşmesinin başlıca nedenlerinden biri Türklerin birçok boya bölünmüş durumda olmalarıdır.

Ruslar, Türk Kazakları, Ruslaşmış Kazaklardan (Don Kazakları) ayırmak için onlara "Kırgız Kazakları" demektedir.

Öte yandan "Kırgız" diye adlandırdıkları boy Kazak, "Kara Kırgız" dedikleri de gerçek Kırgızları tanımlıyordu.

"Pusulayı şaşıran halk"

Rus işgalinin sinsi bir biçimde başladığı yıllarda Tölögön Kasımbek'in yaptığı Türkistan tasvirinde geçen "yarığı ve çatlağı olmayan muhteşem duvar" tanımı maalesef Türk boyları açısından geçerliliğini yitirmiştir.

Türklük bölünmüş haldedir.

Tölögön Kasımbek, Ruslar karşısındaki Türk boylarının durumunu şöyle anlatıyor "Baskın"da:

"‘Bir belayla karşılaşacak insan, felekete uğrayacak halk öncelikle pusulayı şaşırır' diye atalardan gelen bir söz vardır.

Ta bir zamanlar bir kolu Cansu'nun eteğindeki Çinmaçing'e, diğer kolu Orta Avrupa'ya kadar uzanan, birçok milleti kendi idaresi altında toplayan Cengiz Han'ın torunları yavaş yavaş pusulayı şaşırmışlar, başa gelen hükümdarlar sebepsiz yere, sırf oyun olsun diye savaşmış, zaman zaman birbirlerine düşmüş, ufak arzular milli meselelerin önüne geçmiş ve en sonunda birlik ve beraberliklerini kaybederek dedelerinden kalan imparatorluğu kaybetmişler."

İşgal öncesi Türkistan

Tölögön Kasımbek'in tabiriyle "pusulayı şaşıran halk" Türkler, Rus işgali öncesinde neredeyse birbiriyle kanlı bıçaklıydı.

Rus ilerleyişi ilk olarak üç cüze (cüz=orda; kazak boyları) bölünmüş halde yaşayan Türkleri vurmuş, önce Küçük Cüz, ardından Orta Cüz ve en son olarak da Ulu Cüz'ün Rus hakimiyetine girmesiyle Ruslar Hanlıkların sınır komşusu olmuştu.

Çar Petro zamanında yapılmış planın içeriği şöyleydi:

"(Cüzler) Bütün Asya memleketlerinin anahtarı ve kapısıdır. Bu yüzden bu cüzler (ordalar) Rus himayesi altına alınmalıdır ki bunlar vasıtasıyla diğer bütün Asya memleketleriyle irtibat kurulabilsin ve Rusya için faydalı ve uygun tedbirler alınabilsin."

Bu üç cüzün, Petro'nun birkaç yüzyıl önce planladığı gibi Rus egemenliği altına girmesiyle, Rusya gözünü Hive, Buhara ve Hokand Hanlıklarına çevirmiştir.

Rusların birkaç yüzyıldır beklediği an yaklaşırken, bir zamanların güçlü imparatorluğunun Asya'da liderlik vasfını yitirmiş şimdiki temsilcileri, siyasi buhran içinde, Rus işgalci karşısında durmaktadır.

"Baskın"ın sayfalarını çevirdikçe Türklerin içinde bulunduğu bu siyasi buhranı açıkça hissediyorsunuz.

Rus İlim heyetinin bir noktada karşılaşan iki kolu hayran oldukları Tanrı Dağları'nın görkemi karşısında kendi kendilerine soruyorlar:

"Yabaniler böyle güzel yerlerde yaşamayı hak etmiyorlar değil mi?"

Ve ardından Türk'e Gök Tanrısından armağan Tanrı Dağının adı Çar II. Aleksandr Dağı oluveriyor. Çar'ın toprağının üzerindeki Çar'ın dağı...

"İyi de buraları Ruslara kim vermiş?" diye soruyor Kara Kırgızlar, olanların farkına varmadan... 1858 Rus-Çin anlaşması gereği iki ülke arasında paylaşılan anayurdunun, "Rus askerinin atı nereye giderse Rusya oradadır" mantığı ile elinden alınışını izliyor.

Çünkü kendi kanından bazıları Rusların yanında, Rus atının peşindedir...

Çünkü esas düşmanı karşısındeyken, kendi "düşman akraba"sına kılıç çekmekle meşguldür...

Çok çok kanıp Rus yalanına, Türk milleti öldün..

Ruslar, "İlim ve Araştırma Heyeti" adı altında Türkistan'ı karış karış tarayıp haritasını çıkarırken, maalesef Türkleri de buna inandırmıştır.

Rusların "İlim ve Araştırma Heyeti" adı altında başlattığı işgal hazırlığı, "boylar arasında hakemlik yapma" adı altında giriştiği yeni bir planla fiiliyata geçmeye başlamıştır.

Boylar arası çatışmaya sözde hakemlik yapan Ruslar, boylar arasında ektikleri nifak tohumlarıyla bu çatışmayı daha da alevlendirmekten başka bir şey yapmazlar.

Boylar arasında ekilen nifak tohumları, rüşvet ve iltifatla Türk boyları birbirine düşman edilirken, soydaşlar arası savaştan karlı çıkan hep Ruslar olur.

Türklerin içinde "misafir birader" Ruslara kanan maalesef çoktur, ancak Ruslar için aynı şey söz konusu bile değildir.

Rusların Türkistan'ı işgal planlarının ayrıntıları bu gibi talimatlarla dolup taşmaktadır:

"Bu milletere (Türklere) güvenmeyiniz. Birisi Rusya'ya karşı ayaklandı mı diğerini destekleyiniz, ama iki tarafa da silah vermeyiniz."

Rus yalanlarıyla sonu ölüm olacak tatlı bir uykuya dalan Türklerin birleşip Türk yurdunu savunmaya başlamaları Rusların en çok korktuğu seçenektir ve buna hiçbir şekilde olanak verilmemelidir.

Önce Buhara, sonra Hive...

Rusların üç cüzü ortadan kaldırmalarının ardından önce Buhara Hanlığı düşer.

Yıl 1869'dur.

4 yıl sonra da Hive düşer.

Rus baskınıyla mı yıkılmışlardır yoksa Rus yardımıyla "han olma" yalanına kanan kardeş baskınıyla mı?

Rus işgal komutanı General Kauffmann'ın hatıra defterinden bir yaprak geçiyor gözlerimizin önünden...

Hokand Hanı ile anlaşma yapan komutan, Buhara'ya saldırı emrini hiç düşünmeden vermektedir...

Çünkü üç hanlığın birleşip karşı koyması gibi bir tehlike çoktan ortadan kalkmıştır.

Ve Hokand...

Tölögön Kasımbek'in "Baskın"ı esasında Hokand'ın düşüşünün romanı.

Rus işgalinin adım adım ilerleyişi sonrası en son Hokand kuşatılmıştır artık...

Rus entrikalarına inananların acıklı sonu da gerçek anlamda bir kuşatma sahnesiyle gelir.

Karargah kuşatılmıştır, içeridekilerin hâlâ devam eden sen-ben kavgası da Türkistan dramının belki de en acıklı sahnesidir...

Roman boyunca Rusların ilim ve araştırma heyetinde onların yanında olan, Ruslara bir kez güvenme hatasından dönüş olmadığını gören genç Şabdan...

Rusların Türkistan topraklarında rehberliğini kabul eden, Ruslaşmış Bekeş...

Önce eşini, sonra oğlunu ve en son vatanını kaybettiği halde, Ruslara inanan, Rusların gerçek düşüncelerini çok geç farkeden Kurmancan Datka...

Rus araştırma ekibi komutanı Teğmen Venyukov ve işgal komutanı General Kauffmann...

Ve burada adını saymadığımız birçoğu, gerçek hayatta var olmuş kişiler. Bu anlamda "Baskın", Türkistan'ın düşüşünün ve esir edilişinin romanlaştırılmış gerçek tarihi...

Geceden sonra güneş çıkar,

Kötü ider iyi kalır

Eski tekrar yenilenir

İki kaybolan buluşur

Bugün olan kötülük

İyiliğe dönüşür

Sürekli tekrarlanan bu dünya

diye sonlanan "Baskın", biz Türklere tarihimizden ders almamızı bir kez daha öğütlüyor.

Türkler açısından "Dünyanın sürekli tekrarlanmaması" Türk'ün birliğinden geçiyor...

Türk milleti çok öldü, ölüyor ve tarihinden ders almazsa görülüyor ki daha çok ölecek.

  • Türk tarihi ile ilgili tüm yazılarımıza şuradan ulaşabilirsiniz: TÜRK TARİHİ
  • Edebiyat konularındaki tüm yazılara ulaşmak için lütfen tıklayınız: Edebiyat
  • Dilbilgisi konularındaki tüm yazılara ulaşmak için lütfen tıklayınız: Dilbilgisi

Yorumlar (0)