Özbek soydaşlarla çok güzel bir söyleşme

Özbek soydaşlarla çok güzel bir söyleşme...

Uzun ancak bilimsel ve çok güzel bir yazı.
İldeniz Turan Hoca'mızdan...

OLAĞAN SÖZÜ, 
“OL- / BOL- / -BUL < -BOL-” EYLEM KÖKÜ ile 
DÖRT BÜYÜK TÜRKÇE KOLUNDA “KÖKTEŞ” YANSIMALARI OLAN
“-AĞAN / -EĞEN” EKİ ÜZERİNE 

TİLNÏ BÏLÏŞ KÖNGİLNÏ BÏLÏŞGÄ YOL ÅÇÄDÏ.
[DİLİ BİLMEK, GÖNLÜ BİLMEYE YOL AÇAR.]
              
 ÖZBEK ATASÖZÜ

Kuzey - Güney Azerbaycanlı arkadaşlarla da buluşup dil ağırlıklı söyleşiler yapıyoruz. Bu toplantılar daha çok “Ortak Türkçe ile Dilde Türkçeleşme ülküsü” için GENGEŞ / KENGEŞ (istişare meclisi) biçiminde geçiyor.

 Bıldır Kuzey Azerbaycanlı bir edebiyat öğretmeni:
--- Çok sözün Türkçesini bilmiyoruz, Hocam, mesela Arapça “mümkün” sözünün Türkçesi var mı, varsa nedir? - dedi.
 Kısaca: 
--- Mümkün sözünün Türkçesi “olağan”dır. - dedim.
 Bu sözün kaynaklarını, kökü ile ekinden dolayı Türk topluluklarının büyük bir bölümünde anlamının sezilebilir olduğunu da açıklayacaktım. Araya başka sorular, değişik konular girdi, açıklayamadım..
 Öğretmen Bakü’ye döndü. Oradan bana: 
 --- Türkiye’den iki kişi gelmişdi, onların yanında “OLAĞAN” sözünü işledende bana: “Bu uydurukça, qondarma sözleri hardan öğrenipsiz?! Bizim temiz Türkçemizi bozursunuz, axı!”-dedi.
 Bakü’lü öğretmene bu sözün ilk kullanıldığı iki kaynağın adını yazdım. “DONUK, YAŞAYAN TÜRKÇECİ” bu iki bilimsizin kimler olduğunu öğrendim.. tanıyorum, tanışıyoruz. Görüşeceğiz!.. Umarım, İstanbul’da karşılaşırız!.. 
 Sözü uzatmadan konuya gireyim.
---                              ---                             ---
 1989 yılının sonlarında, Özbekistan’da Özbek - Ahıska Türkleri arasında çatışmalar yaşanırken ikisi Özbek, biri Kırgız üç kişi danışmanlığını yaptığım şirketin konuğu olarak Moskova’dan İstanbul’a geldiler. Özbek Erkin Beg Moskova’da ticaret yapıyor, çok bilgili. Ancak, Özbek Türkçesini biraz unutmuş gibi! Rusça sözler katarak bizimle söyleşebiliyor. İkide bir Turancılık, Türk Birliği üzerine söz açıyor. “Moskova’ya geliniz, orada bizim işçilere tükologiya dersi veriniz, benim yanımda 56 kişi işliyor, barçası (hepsi) Türk! Özbek, Kazak, Hakas, Kreyşin.. barçası!.. 
 
Öteki iki konuktan biri Oş şehrinde İngilizce profesörü, kimliğinde Kırgız yazmasına karşılık “Kıpçak” kökenli olduğunu sık sık dile getiriyor. Uzmanlık alanı Turancılık, aralıksız benden kaynakları sorup yazıyor, bu arada Türkiye Türkçesini öğrenmek için ayrıntıları soruyor. Aradan uzun yıllar da geçse adını yazmayı doğru bulmuyorum.
 Üçüncü konuk Kırgız Nimetullah Mamadinoviç. O da çok bilinçli, anlaklı (zeki), benim yaşlarda. Moskova’da yaşıyor, evdeşi Kreyşin (Hıristiyan Tatar)..
 
Birkaç gün sonra şirketin iyesi Muhammet Tursun Türkistani Levent semtinde bir toy (ziyafet) verdi. Bana: “Bu toya sizin de kesinlikle katılmanız gerek! Aksakallar sizinle söyleşmek istiyorlar.” - dedi.
 
Belirtilen gün beni Laleli’deki evimden aldılar. Levent’te, iki katlı, büyük bir evin geng odasına (salonuna) girdik. En genci altmış beş yaşlarında, 15 - 16 kişi bizi görünce hepsi birden ayağa kalkarak bizimle el sıkıştılar. Benden en az 35 - 40 yaş büyük kimselerin bu davranışları karşısında utandım, sıkıldım.  
 
İçlerinde yakından tanıdığım kimseler vardı: Suudi Arabistan yurttaşı, biri Uygur, ikisi Özbek tüccar. O günlerde sık sık İstanbul’un Kadırga semtindeki Özbekler tekkesine gidiyorum. Tekkenin alt katındaki bölmelerde Kuzey Afganistan’dan gelmiş elli dolayında Özbek, on bir Kızılbaş Afşar ile on Hazara genç var. Bunlar çok yoksul, yedikleri ekmek - çay, yerlere serilmiş kilimlerde yatıyorlar. Durumu görünce ilk günden başlayarak uzun bir tizim (liste) yazdım. Yeterli oranda akça, bağış toplandı. Yardım edenler arasında S. Arabistan yurttaşı bu üç kişi de vardı.. Sonraki günlerde bütün gücümüzle onlara “Ortak Türkçe Sözler”le Türkiye Türkçesini öğretmek için bir düzenek kurup işe başladık. Ancak, öğreticilerin de biraz Farsça bilmesi gerekiyordu.. Benim biraz Farsçam var, öteki öğretmenler çok güçlük çekiyorlar...

Afganistan Özbeklerinden yazar Muhammet E. Uçkun ile  Doç. Dr. Kıyamüddin Barlas. İkinci Dünya savaşında Almanlara tutsak düştükten sonra Nazilerin kurduğu Azerbaycan ordusunda (lejyonunda) subay olarak Ruslara karşı savaşan, Ankara’da Azerbaycan Türkleri derneği başkanı Dr. Mehmet Kengerli ile yine o orduda subay olarak savaşmış olup o günlerde Deva Holding’de danışman olan Kengerli gibi Azerbaycan Türk’ü Ahmet Turan. Çok yaşlı üç Özbek daha var, Muhammet Tursun kulağıma eğilerek bu üç Özbek’in de Özbek Dr. Baymirza Hayit gibi Almanların kurduğu Türkistan Ordusunda (lejyonunda) subay olarak Ruslara karşı savaşmış kişiler olduğunu söyledi..
 
Yemekte, yemekten sonra gözler sürekli üstümde. Söyleşiden çok büyük bir sınavın içerisine düşmüş gibiyim.. Durup durup benimle Özbek Türkçesinde söyleşiyor, sık sık soru soruyorlar. Yanıtları doğru verdiğimi işittikçe yüzlerinde, gözlerinde bir sevinç ışıltısı beliriyor. Daha önce tanıştığım M. Kengerli ile A. Turan’ın Özbek Türkçesini böylesine iyi bir biçimde bildiklerini bilmiyordum! Savaş yıllarında yan yana savaşan iki Türk ordusundayken öğrenmiş olsalar gerek? 
 Evet, bir sözlü sınavın içindeyim. BU BİR SINAV! Özbek Türkçesinden sınava çekiliyorum! Ancak, niçin, neden?           
 Bir ara Muhammet Tursun Beğ:
--- Enis Beg bir Özbekça - Türkça sözligi yozadi, ikki ciltlik. Birinçi ciltta yolğız Özbekçadagi ildizi, asli Türkça bolgan sözlar. Meselan, Forsça “oyna”, “mehmon”, “pend”, Arapça “şamol” “sabr”.. emas, bu sözlarning Özbekçadagi Türkçalari: “KÖZGİ”, “QO’NOQ”, “ÖGİT (o’git)”, “YEL”, “TÖZİM (to’zim)”.. İkkinçi ciltda yad sözler.. şunaqa.. 
 Baymirza Hayit ile Muhammet Emin Uçkun bu sözleri dinleyince alkış çaldılar. İkisi de çok yakından tanışıp görüştüğüm kimseler. Sözlüğü niçin böyle yazdığımı biliyorlar. 
 Tanımadığım, seyrekçe, kır sakallı, eski subay olan bir Özbek:
--- Ne üçün sözlikni şunday yozayopsiz?-dedi.
[--- Ne için sözlüğü öyle yazıyorsunuz?-]
 İki yakın ınağım (dostum) sözlüğü niçin böyle yazdığımı uzun uzun anlatıp bitirince oradaki en yaşlı Özbek savaşçı:
--- Ooo, siz bizdan köproq Turançı ekansingiz, bolam!-dedi.
[--- Ooo, siz bizden daha çok Turancı imişsiniz, balam!-dedi.]
 Bu söz üzerine barçası (hepsi) birden ellerini kaldırıp alkışlamaya başladılar.
 Yaşlı Özbek aksakallarından bir başkası:
--- Mana mana (işte işte), ziyoli şunday bolişi kerak (aydın şöyle olması gerek), körkam sözlik şunaqa bolişi kerak! (görkemli sözlük şu biçimde olması gerek)!  

Bir ara eski Özbek savaşçılarından biri başını bana çevirip “SİNOVÇAN NAZAR BİLAN (sınayıcı bir bakışla)”: 
--- Sizni Özbekistonga yubarsak, borasizmi, yigit? - dedi.
[--- Sizi Özbekistan’a gönderirsek, gider misiniz, delikanlı?]
 Göz kırpımı düşünmeden:
--- Borarman! - dedim…
 (saat 19:00’da buraya gelmiştik, gece yarısı 03:00 dolayında ayrıldık.)
 Sekiz gün sonra Kırgız Nimetullah Mamadinoviç ile birlikte Sirkeci Garında trene oturduk. Belirlenen tarihte Özbekistan’da olmalıyız. O yılarda Rusya’ya yolcu uçağı yok..
---                              ---                             ---
 … Moskova’da iki gün kaldıktan sonra Taşkent’e uçtuk. 
 Havaalanına inince yöreme bakındım. Kimsecikler yok!? Hava soğuk, kar yağıyor..
--- Akçang bormi, Nimetulla inim? [Akçan var mı, Nimetullah, kardaşım?]
--- Baar, yançığımda köp akça bar! Ayt-ınız, kança kerek?
[--- Vaar, cebimde çok akça var! Söyleyiniz, nanca gerek?]
 Öteye beriye gezelemeye başladık.. Az sonra üç otomobil geldi, Nimetullah’ı tanıyorlarmış, uzaktan el salladılar.. Yaklaşınca hep birden otomobillerden indiler. Dokuz kişi, üçü Özbeklere benzemiyor? Erkin Beg söylemişti: “Benim yanımda yalnız Özbekler değil, bütkül Türklerden” var diye.

 Bizi Frunze rayonunda bir eve götürdüler. Gece yarısı çok güzel yemekler yapmışlar. Yanımdan ayrılmayan Turgun var. Konukçularımızın en büyüğü Öktem:
--- Beg, ertaga sözlashuvlarga boşlaysiz. Künda oltı yerda! Osh yeb, aytishasiz!.. [--- Beğ, yarın söyleşilere başlıyorsunuz. Günde (her gün) altı yerde, aş yiyip söyleşeceksiniz!..]  
 “sessiz dinletip duruyorum, ne yapayım? Öktem anlatıyor..”
--- Birlikdan so’z aytasiz, beg! Özbek - Mesket bir, barçamiz birmiz, konimiz bir, uruğımiz bir, tilimiz bir!... [Birlikten söz edeceksiniz, beğ! Özbek Türkleri - Ahıska Türkleri bir, hepimiz biriz, kanımız bir, uruğumuz (ırkımız) bir, dilimiz bir!..]
 Bıkkınlıkla karışık gülümseyen bir yüzle baktım. 
--- Haa, keçirasiz, siz yaxşisini bilasiz, men bilmayapman.. menn..
[--- Hee, evet, bağışlayınız, siz iyisini bilirsiniz, ben bilmiyorum.. benn..]
--- Bana bak, Öktem Beg! Bana dilci, tarihçi gerek! Onlarla söyleşmeliyim!
--- Eke, dilciyi, tarihçiyi ne yapacaksınız? Onlar bilimli, Onlar uruşmaydı, bilimsiz kişiler uruşadı. 
… …
 Ertesi gün Taşkent’in Çirçik mahallesinde bir çayhanenin kapalı bölmesine gittik. Alçak masanın çevresinde divanlar, masanın üstünde yemekler, zerdeçallı Özbek pilavı göbekli bir semiz gibi yukarı börtlemiş. Biz girince içerideki on üç kişi ayağa kalktı. Oturduk, söyleşiye başladık.. Beş Ahıska, yedi Özbek, bir Kazan Tatarı, güleç, yakımlı (hoş) kişiler.. 
 Erkin Beğ’in sözleri kulaklarımda yankılanıyor!.. “Bizim bilimsizleri Turançı kılış kerak, okıtuçim! Turançı bolsalar, yaxşi kişi bolarlar, uruktaşları bilan uruşmaydilar!.. Bu işni siz yaxşi kılarsiz, Baymirza (Hayit) ekemiz, Muhammet Uçkun bilan Kıyamüddin Barlas ekelerimiz sizni bizga ayttilar!”...
 Gerçekten de ilk gün altı aşlı kengeşe katıldık..

 GÜNDE ALTI AŞLI KENGEŞ, DOKSAN GÜNDE BEŞ YÜZ KIRK!..
 Altıncı aştan sonra eve gider, dinlenirim, diye düşünüyordum. 
 Saat 00:90’da başladık, saat şimdi 21: 30! 
 Turgun ile Öktem yanıma gelip:
--- Tilçilar sizni kütayapti, okıtuçim! [--- Dilciler sizi bekliyorlar, öğretmenim]- demezler mi?  
 Bunu ben istedim!.. On buçuk saatten sonra ses - mes kalmaz, diyordum… Sapasağlam gibiyim! Ee, yürekte Ülkü Od’u var!.. Ancak (biroq), CİVCİVİ GÜZÜN SAYARLAR! Doksan günün sonunda ne olur!?..
≡---                              ---                             ---
 
ÖZBEK DİLCİ ÖĞRETMENLERLE KÜÇÜK DİL KENGEŞİNDE: 
 BO’LAĞON [BOLÄĞÅN] = OLAĞAN.  

 Kanglı ören yerine yakın, avlulu, bir katlı eve geldik. Beş öğretmen, üçü hanım, ikisi erkek.. Belleğimde binlerce, on binlerce soru! Soracaklarımı biri bilmezse, öbürü bilir! Sevinçten yüreğim doluktu, gözlerim yaşardı..
--- Geç haber aldık, bir koyun kesmek isterdik! Şimdi keselim!..
 Bir çiğnem, bir kaşık olsun yemek yiyemeyeceğimi, başka bir gün birlikte yiyebileceğimizi, söyledim. 
 Özbek Türkçesinde on bin soruyu, kaçan (ne zaman) sorup öğreneceğim?.. En sonunda büğülü alana girdik. Girişkenlik, başarı, sonuç alma, kandırma (iknâ etme).. kalıcı utku, gönlün, duyguların yolunu buluş.. hepsi dilin ayrıntılarında, dilin özünde, özeğinde...

 Bir ara, söylemleri kurarken birçok kez “olağan (mümkün, sık sık olan, alışılagelen)” anlamında birkaç yılın “bilinçaltı dil birikimleriyle” daha önce türettiğim bo’lağon [boläğån] sözünü kullandım. Bunu başlangıçta onların Türkçe sözleri, “burada Özbek Türkçesinde, dilbilgisine uygun türetilmiş bir sözü” ilk kez işitildiğinde anlamının sezilip sezilemeyeceğini sınamak için sormuştum...

 Az sonra onların da bo’lağon [boläğån] sözünü gerçek anlamında artıksız - eksiksiz, yerli yerinde kullandıklarını dinleyerek anladım!.. 
 Çok iyi biliyorum, bu söz Özbek Türkçesinde yok! Evet, sözcüğün kökü, eki var, bu kurulumda (örneklenerek) türetilebilecek yüzün üstünde söz var, ancak bu söz yok!
 Şu durum arkılı (vesilesiyle) biliyorum: Rusya devlet başkanı Gorbaçov 1987 yılından başlayarak Sovyetlerde “Saydamlık - Açıklık” uygulamasını başlatmıştı. S. Arabistan, ABD, Fransa gibi ayrı ülkelerden Özbekler önce İstanbul’a geliyor, bizim şirketin otelinde birkaç gün kalıyor, buradan Özbekistan’a gidiyorlardı. Buradayken büyük alım satımlarında birkaç kez aldatılmış olanlar daha sonra bize danışarak iş yaptıklarında kazançlı çıkıyorlardı. Bu yardımlarım karşılığında bana akça vermek istiyorlardı. Ben böyle bir yakınlık içinde akça almayı uygun bulmuyordum.
 Bu kez Özbekistan’a giderken “Size oradan ne getirelim?” diyorlardı. Bak, işte bu konuda bende utanma, sıkılma olmaz!.. “Sözlükler”, “dilbilgisi kitapları”, “masallar”, “romanlar”, “tarih kitapları”.. isteyip duruyordum.. 
 Bütün bu kitapları deliler gibi okumaktayım. “söz aramızda: Biraz delilik var!” Ben çok küçük yaşlarda Osmanlı, “ilkokula başlayınca” Latin alfabesini, 13 - 14 yaşlarımda Kiril alfabesini öğrenmiştim. Özbek kitaplarının hepsi kiril yazısı ile.

Danışmanlığını yaptığım M. Tursun Beğ’in oteli Özbek Türkçesinin öğrenceliği (kursu, provası) gibiydi.          
 ÖZBEK TÜRKÇESİNDE “-АҒОН [-ÄĞÅN]” eki ile türemiş sözleri irdeleyerek yazarken “bo’lağon [boläğån]” biçiminde bir söz de olsa gerek, diye düşündüm. Sözlükleri karıştırırken bir telefon geldi, işyerine gitmem gerekti.. Bayezit’te ticaret yapan bir Özbek amca bize verdiği sözü yerine getirememiş, üzülüp duruyordu. 
 “Kıynalmangiz, bolağon işlar bular” dedim. Amca: “Toğri aytasiz, bolağon işlar” dedi. İçimden: “Demek bu söz var!” dedim.

 Eve geldim, Özbek sözlüklerini aradım, taradım bu sözü bulamadım!..
 Şimdi, karşımdaki beş Özbek dilci üzerinde öğrencelik (prova) yapıyordum. Dil, söz, söylem.. üzerine söyleşip duruyoruz. Birden Büribek adlı kırsaçlı öğretmen yanındakilere saklıkla bakarak: 
--- “Şu söz, “bolağon” sözi, sözliklarda bormi?!” dedi.
 Hanım öğretmenlerden biri:
--- “Bilmadım, bolsa kerak, bolmasa biz kaydan topip aytamiz?”
 İçimden “Mendan toptingiz, opa!” diyip bekledim.
--- En genç öğretmen hanım birden kitaplığa seğirtti, Birkaç sözlüğü alıp masaya getirdi. Olacağı yer bellidir.. O sözlüğe baktılar, başka sözlüklere baktılar, yok, yok!..    
≡---                              ---                             ---

BİÇİM BİLGİSİ (İLM-İ SARF, MORFOLOJİ):

 KÖKÜ: 
 “OLAĞAN” sözünün kökü: “OL- (olmak)” < “BOLMAK (olmak)” eyleminin köküdür. Bu eylemin kökteşleri (kökteş yansımaları (ol- < bol-) bütün Eski Türkçe kollarında kullanılmıştır. 
 Çağdaş Türkçe kollarında ise (ol-, bol-, bul-) biçimlerinde yansımaları kullanılmaktadır:

 OĞUZ - TÜRKMEN ÖBEĞİNDE: 

Türkiye Türkçesi: “OLMAK”;
Azerbaycan Türkçesi: “OLMAG”;
Gagauz Türkçesi: “OLMAA”;
Türkmen Türkçesi: “BOLMAK”;

 KARLUK - UYGUR ÖBEĞİNDE: 

Çağdaş Uygur Türkçesi: “BOLMAK”;
Özbek Türkçesi: “BOLMÅK”;

 KUMAN - KIPÇAK ÖBEĞİNDE: 

Kazak Türkçesi: “BOLUW”;
Kırgız Türkçesi: “BOLUU”;

Kazan Tatar Türkçesi: “BULU”;
Başkurt Türkçesi: “BULIW”;

 OLAĞAN SÖZÜNÜN EKİ: 
 Yukarıda verdiğimiz kök eylemden (eylem yansımalarından) Türkmen, Türkiye ile Azerbaycan Türkçelerinde “-AĞAN / EĞEN”, Özbek Türkçesinde ise yine bu üç Türkçe kolundaki ek ile kökteş “-АҒОН [-ÄĞÅN]” eki vardır. 
 Bu kökteş (ilk biçimleri bir olan) ek “BOL-, Ol-” köküne eklenerek:
 neteglik eylemi (sıfat fiil), neteglik (sıfat) ile “netegliksi ad”lar türemiştir.
 Bu türeme yoluyla yukarıda belirttiğimiz dört Türkçe kolunda çok sayıda söz türemiştir. 
 Çağdaş Uygur Türkçesi ile Kazan Türkçesi gibi iki köklü kolda bu ek yok. Bu eki uzun yıllar içerisinde aradım, yok!
≡---                              ---                             ---
ANLAM BİLGİSİ, ANLAM BİLİM (İLM-İ MAÂNÎ, SEMANTİK):
KAVRAM BOŞLUĞUNU TÜRKÇE KÖKENLİ KARŞILAMA BAKIMINDAN 

-AGAN / -EGEN / -AĞAN / -EĞEN:
-------------------------------------------------
 TANIM: “Bir eylemi çok yapan, bir eylemin çok olduğu nesne, varlık” anlamında, eylem köklerinden neteglik (sıfat) türeten söz yapım ekidir:

 “OLAĞAN” sözü, ulaşabildiğimiz belgelere göre “kalıcı söz” olarak Osmanlı Türkçesi döneminde yerleşmiştir. 
Yalnız “Türkiye Türkçesinde” kullanılmaktadır. 
 “OLAĞAN” sözü, Arapça: “vâki’”, “mümkin-ül vuḳû” ile “mümkin / mümkün” sözlerinin Türkçe kökenli karşılıklarından biridir.
 Son otuz - kırk yıl içerisinde Kuzey - Güney Azerbaycan’da da kullanılmaya başlanmıştır.   
≡---                              ---                          ---
SESBİLGİSİ (SAVTİYAT, FONETİK):

 “Olağan” sözünün dört Türkçe kolundaki “kökteş - ekteş” türemelerinde vurgu ek üzerindedir. 
≡---                              ---                          ---
SÖZ KÖKEN BİLGİSİ (ETİMOLOJİ) sözlüklerinde “OLAĞAN” SÖZÜ:

Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin 
KÖKEN BİLİM SÖZLÜĞÜ
-Etimolojik Sözlük Denemesi-
-II- O-Z  2. Baskı
Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY
Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara, 2011

“OLAĞAN” sözü yok.
≡---                              ---                             ---
 Sevan Nişanyan, köken sözlüğünde En Eski Belge olarak : “CepK 1935”, göstermiş, Yanlış, “OLAĞAN” sözünün kullanıldığı “En Eski Belge” Türk Dil Kurumu’nun 1935 yılında yayımladığı “TÜRKÇEDEN OSMANLICAYA CEP KILAVUZU” değil, Ahmet Vefik Paşa’nın 1876 yılında yazıp yayımladığı “LEHCE-İ OSMANΔ adlı sözlüktür.
 Şemsettin Sami Beğ’in yazarak 1899 yılında yayımladığı “KAMUS-İ TÜRKΔ adlı sözlük de “OLAĞAN” sözünün kullanıldığı ikinci “En Eski Belge”dir. 
 Sevan Nişanyan söz köken sözlüğünde bu iki ünlü kaynaktaki iki ayrı belge yoktur.

SÖZLERİN SOYAĞACI - Sevan Nişanyan 
EVEREST YAYINLARI - İSTANBUL - 2012

457. s. OLAĞAN [YTü] CepK 1935, [YTü] TDK 1945 sık sık olan ‖ < Tü ol- +AĞAN  OL-  
≡---                              ---                          ---
=A= ART DÖNEMLİ SÖZ VARLIĞI: ESKİ TÜRKÇE KOLLARI (LEHÇELERİ)

 Taradığımız Eski Türkçe kolları içerisinde Eski Türkiye Türkçesi dışında “-AĞAN / -EĞEN” eki ile türemiş bir söz bulamadık. Oysa, Türkmen, Azerbaycan ile Özbek Türkçelerinde bu ekin sıklıkla, yüzlerce sözde kullanılması bu üç Türkçe kolunun geçmişinde de bu ekin olduğunu kesinlikle göstermektedir.
 Türkiye Türkçesinde on sekizinci yüzyılın sonlarında güçlenmeye başlayan “Dilde Türkçeleşme” akımı, özellikle Ahmet Vefik Paşa’nın “LEHCE-i OSMÂNΔ adlı sözlüğü yazması bu dil - ülkü akımının yönünü iyice belirginleştirmiştir. 
 Gerek Türk Derneği (1908), Türk Ocağı (1912), gerekse 1932 yılında Türk Dl Kurumu’nun kurulması ile 13. - 20. yüzyıl arası yazılmış eserlerdeki Türkçe sözlerin belirlenmesi için topluca bir tarama çalışması söz konusu olmuş, birçok dilci bu kaynaklardan taradıkları sözleri TDK yönetimi ile Atatürk’e sunmuşlardı. Değişik dönemlerdeki girişimlerden sonra 13. - 20. YY. arasında yazılmış iki yüz yirmi yedi (227) ana kaynaktaki Türkçe sözler taranarak sekiz cilt, 4814 sayfalık “TARAMA SÖZLÜĞÜ” 1963 yılında TDK yayınları arasında yayımlanmıştır.

 “TÜRKMEN TÜRKÇESİ” 

 18. Yüzyıl öncesinden kalmış birkaç ozanın yırları, koşukları dışında kaynak eserler bulunamadığı için bir “ESKİ TÜRKMEN TÜRKÇESİ TARAMA SÖZLÜĞÜ” yapılamaz. 
 Ancak, Çağdaş Türkmen Türkçesi, gerek eski Türkçe kollarındaki söz varlığını barındırarak bu sözlerden türettiği kavram boşluklarını karşılayan sözler, söz öbekleri dışında  sesbilgisi, söz dizimi.. gibi Türkçenin özgünlüklerini işleyen nitelikleri bakımından “KILAVUZ” Türkçe koludur. Türkbilim Türkmen Türkçesi ölçü alınmadan, sürekli göz önünde bulundurulmadan işlenemez, gelişemez.

 “AZERBAYCAN TÜRKÇESİ”
 
 Bu Türkçe kolunda 14. yüzyıldan başlayarak çok sayıda Türkçe eser, divan, sözlük yazılmıştır. Bu kaynaklardan bir “ESKİ AZERBAYCAN TÜRKÇESİ TARAMA SÖZLÜĞÜ” çalışması yapılabilir. Ancak, bugüne değin böyle bir girişim yapılmamıştır.    

 “ÖZBEK TÜRKÇESİ”

 Özbek Türkçesinin kaynağı olan “HAREZM - ALTINORDU” ile “ÇAĞATAY” Türkçelerinden çok sayıda Türkçe eser, divan, sözlük kalmıştır. Bu ana kaynaklar taranarak “ESKİ ÖZBEK TÜRKÇESİ TARAMA SÖZLÜĞÜ” yazılabilir. 

ESKİ TÜRKİYE TÜRKÇESİ (13. y. y. - 15. y. y.]
“ESKİ TÜRKİYE TÜRKÇESİNDE  “-AĞAN / -EĞEN” EKİ:

ÖTEĞEN (neteg.) = Sürekli öten. Sürekli ötüyormuş gibi ses çıkaran.
& Ak yelekli ÖTEĞEN [ﺍﻮﺘﻪﮒﻥ] oklar atışayduk. (Dede. XIV. 126) 
[Ak yelekli (tutkucunun yanları püsküllü) oklarla atışsaydık.]
 [DEDE KORKUT KİTABI [ﺪﺪﻩﻗﻮﺭﻗﻮﺪﻜﺘﺍﺒﻯ] : Türk el (halk) edebiyatının güzel bir örneği olan bu önemli eser,  OĞUZNAME’den alınmış hikâyelerdir. Tarama işini önce kurum uzmanlarından Şakir ÜLKÜTAŞIR, Dresden kitaplığındaki nüshanın fotokopisinden yapmıştır. Sonra bu eserin Vatikan’da bulunan başka bir nüshasını Dresden nüshası ile karşılaştırarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk dili asistanı Dr. Muharrem ERGİN taramıştır.
 İlk taramanın kısaltması (Dede), ikinci taramanın kısaltması (Dede. E.) olarak gösterilmiştir.] (Dede. - XIV.)
/---                              ---                             ---
ARAĞAN / ARAGAN (neteg.) = Çok arayan, çok irdeleyen.
& Eflâtun dir : Kendü aybı olan biregü aybın ARAĞAN [ﺁﺭﺍﻏﻥ] olur.
 [Eflâtun der: Kendi eksiği, yanlışı (olan) kimse başka birinin eksiğini, yanlışını sürekli arayıcı olur.]
 [MAÂRİFNAME (ﻣﻌﺍﺮﻓﻥﺍﻣﻪ): 1486 (891) yılında İstanbul’da ölen Hızır Beğ oğlu Sinan Paşa’nın kılık (ahlâk) ile öğüt üzerine yazdığı eseridir. Çağına göre oldukça duru bir yöntemle yazılan bu eserin Afyon Karahisarlı Abdullah oğlu Ca’fer adlı kimsenin 1570 (978) yılında göçürdüğü (kopya ettiği), Süleymaniye kitaplığının Lala İsmail bölümünde 212 numara ile kayıtlı 295 yapraklı nüsha taranmıştır.
  Tarayan: Kilisli Rifat Bilge’dir.] (Maârif. XV.) / Maarif
/---                              ---                             ---
AKAĞAN (neteg.) = Gözü sürekli akan, gözü sulu, çok ağlayan.
& El-a’meş [ﺍﻻﻋﻣﺵ] (Arapça) : Gözünün yaşı AKAĞAN [ﺁﻗﻪﻏﺍﻥ] ve görmesi za’if kişi. 
 [TERCEMAN [ﺘﺭﺠﻣﺍﻥ] : XVI. yüzyıl dil, inanç bilginlerinden Ankaralı Pîr Mehmet bin Yusuf’un 1551 (959) yılında 28 bölüm üzerine 3 cilt olarak düzenlediği Arapçadan Türkçeye sözlüktür. Sözlüğün Ali Paşa kitaplığında 2604 numara ile kayıtlı nüshası taranmıştır.
 Tarayan: Türkiyat Enstitüsü asistanlarından Kıvamettin Burslan’dır.] (Terceman. XV.)
≡---                              ---                             ---
OSMANLI TÜRKÇESİ [16. y. y. - 19. y. y.]

LEHCE-i OSMÂNÎ - Ahmed Vefik Paşa

Osmanlıca I. baskısı 1876 yılında yayınlandı
Türk Dil Kurumu Yayınları - I. baskı: Ankara - 2000
Yeni yazıya çevirerek yayınlayan: Recep Toparlı

OLAĞAN (ﺍﻮﻻﻏﺍﻥ) : Mümkün, imkân - pezîr, kabil, kesîrü’l-vuḳu’, mut’âd.
≡---                              ---                             ---
KAMUS-I TÜRKÎ - Şemseddin Sami - İkdam Neşriyat; 1901 yılı
Hazırlayan: Paşa YAVUZARSLAN
Türk Dil Kurumu Yayınları -I. baskı: Ankara - 2010

933. s. OLAĞAN (ﺍﻮﻻﻏﺍﻥ) ṣ = Olan, olabilen, vâki’, mümkin-ül vuḳû’: Olağan işlerdir. 
---                              ---                             ---
=B= EŞ DÖNEMLİ SÖZ VARLIĞI: ÇAĞDAŞ TÜRKÇE KOLLARI (LEHÇELERİ)

 Çağdaş Türkçe kolları içerisinde  “-AĞAN / -EĞEN” eki ile anlam - biçim yansımalarının kullanıldığı dört Türkçe kolu var: 
 TÜRKİYE TÜRKÇESİ “-AĞAN / -EĞEN”;
 AZERBAYCAN TÜRKÇESİ -AĞAN / -ĞAN ; -ƏGƏN / “ƏYƏN”;
 TÜRKMEN TÜRKÇESİ: -AĞAN / -EĞEN;
 ÖZBEK TÜRKÇESİ “-АҒОН [-ÄĞÅN]”

OĞUZ - TÜRKMEN ÖBEĞİ
Bu öbekte dört büyük Türkçe kolu var:
TÜRKİYE, GAGAUZ, AZERBAYCAN, TÜRKMEN

TÜRKİYE TÜRKÇESİ
TÜRKİYE TÜRKÇESİ’NDE “OLAĞAN” SÖZÜ İLE “-AĞAN / -EĞEN” EKİ
 Osmanlıcanın son döneminde yukarıda verdiğimiz iki ayrı kaynaktan yararlanılarak aşağıdaki kılavuz sözlükte “OLAĞAN” sözü yer almıştır: 

TÜRKÇEDEN OSMANLICAYA CEP KILAVUZU
Her türlü telif hakkı Türk Dil Kurumunundur
(Telif hakkı ilmühaberi: No: 14; 19 Temmuz 1935)
1935 İstanbul Devlet Basımevi

217. s. Olağan = Mümkinülvuku = Possible.
---                              ---                             ---
TÜRK DİL KURUMU SÖZLÜĞÜ - 1989 yılı

Olağan sıfat 
 1. sıfat Sık sık olan, olagelen, doğal, tabii, olmadık karşıtı.
 “Dilimizi doğru yazmak, doğru konuşmak olağan değil ulusal bir görevdir.” Tarık Buğra

 2. Alışılmış olan, normal
 “Mutluluğa, bolluğa alışmayacak, bunları olağan görmeyecek insan yoktur.” Halide Edip Adıvar

Birleşik Sözler: olağan dışı; olağanüstü
---                              ---                             ---
TÜRKİYE TÜRKÇESİ YÖRE AĞIZLARI’NDA “-AĞAN / -EĞEN” EKİ

 1935 yılında Türk Dil Kurumu’nun yayımladığı iki Cep Kılavuzu sözlük ile TDK sözlüklerinde yer almadan önce “OLAĞAN” sözü var mıydı? Elimizde belge olmadığı için bunu belirleyemiyoruz. 
 Ancak, “Türkiye Türkçesi Yöre Ağızları”nda  “-AĞAN / -EĞEN” eki ile türemiş yüzlerce söz var.
 
ANADİLDEN DERLEMELER - I. Cilt - 1932 YILI - 
Hamit Zübeyir, İshak Refet - Halk Evleri Dil ve Edebiyat gurupları mesaisine yardım için - C. H. F. Neşriyatından - Hakimiyeti Milliye Matbaası - ANKARA.

14. s. ARTAĞAN (neteg.) = Fazlalaşan, bereketli. Mütezayıt.: Bizim bulgur artagandır.; Maraş pirinci artagan olur.: GAZİANTEP. “Türkçesi”
*Ek: -AGAN / -EGEN; -AĞAN / -EĞEN. 
--- karş. Türkiye Türkçesi Yöre Ağızları: artım, artımlı; artırım, artırımlı.
80. s. DALAĞAN (ad; netegliksi ad; yırtıcı kuş; hayvan bilim) = Yırtıcı bir kuş türü.: Gök dalağan; Perçemli dalağan; Serçe dalağan; Elmataş dalağan.: AVŞAR. 
261. s. KÜSEĞEN (neteg.) = Sık küsmeyi alışkanlık edinen.: İSTANBUL.
336. s. SIÇAĞAN (neteg.) = mevaddı gaitasını tutamayan.: Ölüyü çok yursan sıçağan olur.; Sıçağan pisik.; Sıçağan herif.: GÜNEY ANADOLU (C. A.) 
---                              ---                             ---
AZERBAYCAN TÜRKÇESİNDE -AĞAN / -ĞAN ; -ƏGƏN / “ƏYƏN”
EKİ OLAN TÜREMİŞ: NETEGLİK (SIFAT) İLE NETEGLİKSİ (SIFATSI) SÖZLER:

 KUZEY - GÜNEY AZERBAYCAN TÜRKÇESİ TÜRKÇE KÖKENLİ SÖZLER SÖZLÜĞÜ başlığı ile yazdığımız sözlük çalışmamızda doksan dolayında bu ek ile türemiş söz (neteglik, netegliksi söz) belirledik. 
 Burada belirlediğimiz bu sözlerden bir bölümünü veriyorum.
 Güney Azerbaycan ile İran’ın Türkçe söyleşen Türk topluluklarında son kırk - elli yıl içerisinde “OLAĞAN” sözü dışında çok sayıda Türkçe kökenli söz yerleşmiş, bugün de yerleşmektedir.    
 Kuzey Azerbaycan’da da bu sözle birlikte Türkiye’de kullanılan yüzlerce söz yerleşti.   

& AĞLAĞAN (neteg.) = Vara yoğa ağlayan, ağlak, ağlamsak. < “ağla-gan” 
& BURAĞAN (ad; netegliksi ad; yel adı) = Kasırga, katı yel. < “bur-ağan” / “bor-ağan” 
& DƏLƏYƏN (ad; netegliksi ad; yel adı) = Ağaçkakan. bkz. ağacdələn. < “dəl-əgən”
& GƏZƏYƏN (neteg.) (I) = Çok gezen, gezmeyi seven. < “gəzə-gən”   
gəzəyən (neteg.; kılık bilim) (II) = “anl. çek.” Kılık (ahlak) bakımından yenil, yüngül, hafifmeşrep.
& GÜLƏYƏN (neteg.) = Çok, sık gülen, çok gülmeyi seven. < ” gül-əgən”
& HÜRƏYƏN (neteg.) = Çok ürüyen, havlayan (köpek). < “hür-əyən” < “ür-əyən”
& KƏSƏYƏN (ad; netegliksi ad; kemirgen) = Çöl sıçanı. < “kəs-əgən”
& KÜSƏYƏN (neteg.; davranış bilim) = “bir söz, davranış karşısında” Birden küsen, darılan. bkz. dəymədüşər (II). < “küs-əgən”
& QAÇAĞAN (neteg.) = Çok ivek, yıldam (hızlı) kaçan. Yürüyüşü yeğin, ivek, ivecen (at, it, hayvan). Ürkek, kişileri, ayrıksı yaratıkları görünce bütün gücüyle kaçan. < “qaç-agan”
qaçağan at (neteg. eyl. tamlaması) = Kaçan, ürkek at.
& QALAĞAN (neteg.) = Erincek, üşengeç, tembel “Farsça.: “BALAKEN, ŞƏKİ Yöre ağızları” < “qal-agan” < “kal-agan”
& QAPAĞAN [gapağan] (neteg.) = (köpek için) Saldırıcı, çok saldırıp tutan, ısıran, dişleyen. krş. qapan. < “qap-agan” < “kap-agan”
qapağan it [gapağan it] (neteg. tamlaması) = Saldırıcı, çok saldırıp tutan, ısıran, dişleyen köpek. 
& SIZAĞAN (neteg.) = Sızmakta olan, sızacak nitelikte olan. < “sız-agan”
Maye, sızan, sızıb keçən su.
& TƏPƏYƏN (neteg.) = Sık sık tekme, tepik atan.: “UCAR Yöre ağzı”  bkz. təpikatan. < “təp-əgən”
& UÇAĞAN (neteg.) = Çok iyi, yıldam (hızlı) uçan. < “uç-agan”
& ÜRKƏYƏN (neteg.) = Birden, ansızın ürken, sık sık ürkünce kapılan. Evcil olmayan, vahşi. < “ürk-əgən”
& VURAĞAN (neteg.) = Boynuzla, tekme ile vuran, tepen (boğa, koç, at ..) < “vur-agan” < “ur-agan”
---                              ---                             ---
TÜRKMEN TÜRKÇESİNDE: -AĞAN / -EĞEN

TÜRKMEN ÖĞRENCİLERİN ARASINDA 
yaşanmış BİR ANI, bir ÖYKÜCÜK:

 2001 yılında, Kazakistan - Türkiye Ahmet Yesevi Üniversite’sinde okutman olarak çalışıyordum. Bir gün biri Kafkasya Türkmenlerinden, üçü Türkmenistan Türkmenlerinden dört öğrenci ile benim evimde oturmuş, Türkmen yemekleri yiyorduk.
 Sözün gelişinden denk getirerek Türkmen Türkçesinin ses yapısı ile anlam bilgisine uygun olarak bu Türkçe kolunda olmadığını çok iyi bildiğim “BOLAĞAN” sözünü bir saat içerisinde, ayrı söylemlerde beş - altı kez kullandım. Öğrenciler değişik, ayrıksı bir söz işittiklerinde genellikle bana soruyorlardı. Ancak, bu sözün anlamını sormadılar! Sonra, yine kullandım. Bu kez onlardan biri de “OLAĞAN (mümkün, normal, alışılagelen)” anlamında kullandığını gördüm. 
 Bu öğrencilerle sözlük çalışması yaptığım için Türkmen sözlükleriyle daha çok içli - dışlı olmuşlardı. Sonra sordum:
--- Türkmen Türkçesinde “BOLAĞAN” sözü var mı?
 Dördü birden:
--- Vaar, dediler. Yok, biliyorum, yok!
 Evimde büyük Türkmenceden Türkmenceye büyük sözlüklerin hepsi vardı. Yemekten sonra öbür odadaki sözlükleri getirttim. Aradılar, taradılar, bulamadılar. 
 Ortak soruları şu oldu:
--- YAĞŞI, BİZ ŞU SÖZÜÑ MÃNISINI NǞHḮLİ BİLDİK!?  
--- Sözün kökünü bildiğiniz için, sözün ekine yad (yabancı) olmadığınız için.

 Bu Türkçe kolunda “BOL-” eyleminden ad (neteg., netegliksi söz) türemiş olan dört çağdaş koldan biridir.
 Bu ek ile gerek nesne alan, gerekse nesne almayan binlerce söz türemiş, sözlüklerde yerini almıştır. Ayrıca, bu ek ile yeni türetilen sözler daha önce işitilmemiş olsa bile anlamları kolayca sezilebilmektedir.  

& ASĞIRAĞAN (neteg.) = Sık sık askıran, sık hapşuran.
& AÑALAĞAN (neteg.) = Sık sık şaşıran, sık sık şaşırıp duran.   
& BORAGAN [boroğon] (ad; netegliksi ad; yel; yağış) = Boran: Kar yağarken çıkan soğuk, katı yel. bkz. boran.
& DEPEĞEN (neteg.) = Sık sık tepen, tepmeyi alışkanlık edinen. bkz. depek.
TÜRKMEN ATASÖZÜ: Depeğenden daşrak. ≡ Tepeğenden, sık sık tepip durandan, tekme atandan uzakça (uzak durmalı.)
& GEYNEĞEN [geyneğen] (neteg.) = İyi, yakışan giyimler giymeyi seven, bunu alışkanlık edinen (kimse). 
& GÜLEĞEN (neteg.) = Çok gülen, gülmeyi seven.
& İÇEĞEN (neteg.) = İçki içmeyi, esritici içecekleri içmeyi çok seven, sık sık içki içen.
& KÖPELEĞEN (neteg.) = Sayı olarak sürekli artan, çoğalan. bkz. köpelgiç. 
--- KÖPELMEK : Çoğalmak.
& SOLAĞAN (neteg.) = Solmaya yatkın, görünümü, tüsü (rengi) kısa sürede solan, solabilecek olan. 
---                              ---                             ---
ÖZBEK TÜRKÇESİNDE “-АҒОН [-ÄĞÅN]”.
ÖZBEK TÜRKÇESİNDE EYLEMDEN NETEGLİK (FİİL) YAPIM EKİ:
-АҒОН [-ÄĞÅN]: 

& БИЛАҒОН [bïläğån] (neteg.) = Çok bilen, bilgili, öğrenmeye, bilmeye düşkün, yatkın.
билағон ўқитучи [bïläğån oḳıtuçi] (neteg. tamlaması) ≡ Çok bilen, çok bilgili öğretmen.

& ЁЗАҒОН [yåzäğån] (neteg.) = İyi yazan, çok güzel yazan.
Тимур ёзағон ёзувчи.  ≡ Timur çok güzel yazan yazar.

& ЁТАҒОН [yåtäğån] (neteg.) = Ha deb yotaveradigan, köp yotadigan eşak.
“Yatağan, yatmaya düşkün. Sık sık yatan.”
ЁТАҒОН КЕЛИН [yåtäğån kelin] (neteg. tamlaması) ≡ Yatağan gelin. Çok yatmaya düşkün, sık sık yatan gelin.

& СЎКАҒОН [sökäğån] (neteg.) (Türkçe) = Sövgücü, çok söven, sık sık söven, küfürbaz “Arapça + Farsça”.
 Köp sökinädïgän, bolär - bolmäsgä sökädïgän, sökinäverädïgän, sokånğıç. bkz. sokånğıç. 
sökäğån bålä (neteg. tamlaması) ≡ Sövgücü çocuk. 

& ТОПАҒОН [tåpäğån] (neteg.) (I) = “aranılanı, gerekli olanı” Çok iyi bulan, kısa sürede bulabilen.
Ёрқиной топағон қиз экан! [Yårḳınåy tåpäğån ḳız ékän!] ≡ Yarkınay “aranılanı” çok iyi, kolayca bulan (bulabilen) kız imiş!

ТОПАҒОН [tåpäğån] (neteg.) (II) = Çok iyi, kolayca akça kazanan, kazanabilen.
Эркин топағон йигит! [Érkin tåpäğån yigit] ≡ Erkin çok iyi akça kazanan delikanlı.

& ЧОПАҒОН [çåpäğån] (neteg.) = “at için” Çok iyi koşan.
чопағон от [çåpäğån åt] (neteg. tamlaması) ≡ Çok iyi koşan at.
 
& ҚОПАҒОН [ḳåpäğån] (neteg.) = “köpek için” Çok saldıran, saldırıp ısıran.
қопағон ит [ḳåpäğån it] (neteg. tamlaması) ≡ “sürekli” Saldıran, saldırıp ısıran köpek, it. 
≡---                              ---                             ---
SONUÇ

 Türk topluluklarında, özellikle büyük Türkçe kollarında kullanılan söz varlığı içinde Türkçe kökenli sözler belirlenerek, işlek, yaygın bir biçimde kullanılmasına çalışılmalıdır.
 Türk toplulukları içerisindeki söz türetme eklerinden “ORTAK SÖZ TÜRETME EKLERİ” özellikle belirlenmeli, bütün ayrıntıları ile ilkin dil yazılarında işlenmelidir.
 Bu yazımızda işlediğimiz ÖZBEK TÜRKÇESİNDE “-АҒОН [-ÄĞÅN]” ekinden türemiş sözleri OTUZ MİLYON Özbek Türk’ü bilmekte, kullanmaktadır;
 AZERBAYCAN TÜRKÇESİNDE “-AĞAN / -ĞAN ; -ƏGƏN / “ƏYƏN” eki ile türemiş sözleri Güney Azerbaycan’da otuz - otuz iki, Kuzey Azerbaycan’da yedi - sekiz milyon olmak üzere, yaklaşık KIRK MİLYON Azerbaycan Türk’ü bilmekte, kullanmaktadır;
 TÜRKİYE Türkçesi ile TÜRKMEN Türkçesinde kullanılan “-AĞAN / -EĞEN” ekinden türemiş sözleri yaklaşık DOKSAN MİLYON kişi bilmekte, kullanmaktadır. 
 DİLDE BİRLİK ÜLKÜSÜ Çağdaş Türkçe kollarının birleşik, kaynaşık bir, birce dil olması değil, birbirine Türkçe kökenli sözler üzerinden olabildiğince yaklaşmış, yaklaştırılmış güçlü bir Türkçe kurma çabasıdır.

Yorumlar (0)