TÜRKÇENİN YAŞI - PROF. DR. OSMAN FİKRİ SERTKAYA

ULUSLARARASI TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER KURULTAYI 13-15 KASIM 2017, ANKARA
TÜRKÇENİN YAŞI


(Kırıkkale Bilimyurdu, Türk dili ve Edebiyatı öğrencisi Şeyma Irmak'a, kurultaydaki büyük emek ve çabaları için teşekkürlerimizle...)

PROF. DR. OSMAN FİKRİ SERTKAYA
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
İSTANBUL – 2017

0. Türkçenin yaşı konusu bir çok kişi tarafından değerlendirildi. Bu konuda çok çeşitli görüşler ileri sürüldü. Herkes kendi görüşünü dile getirdi. Ben de kendi görüşümü burada dile getiriyor ve öncelikle diyorum ki Türkçenin yaşı konusunda hiç bir kimse kesin bir tarih ileri süremez. Sürerse de doğru olmaz. Ancak bu günden geriye doğru kademe kademe gidersek, tahmini bir tarihi tespit edebiliriz.

I. Giriş: 60’lı yılların ortalarında İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenciliğe başladığım zaman hocalarım Ahmet Caferoğlu ile Muharrem Ergin’den öğrendiğim bilgilerin başında genellikle şu sözler geliyordu: “Türk dili bir bütündür. 7. yüzyıldan itibaren tarihlendirebildiğimiz yazılı metinlerden öğrendiğimize göre Türk yazı dili müşterek bir yazı dili idi. Bu müşterek yazı dili 11.-12. yüzyılda Kuzey Türkçesi (Kıpçak grubu) ve Güney Türkçesi (Oğuz-Karluk grubu) olarak ikiye ayrıldı. Güney Türkçesi de Özbek ve Uygur Türkçelerinin konuşulduğu Güney Doğu Türkçesi yani Karluk Türkçesi ile ile Türkmen, Azeri ve Osmanlı Türkçelerinin konuşulduğu Güney-Batı Türkçesi yani Oğuz Türkçesi olarak ikiye ayrıldı.

(Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, İstanbul, 1962, § 7-10).
20. yüzyılda komünist sistem çağdaş Türkçeyi 21 parçaya böldü ve her birisini de müstakil bir Türk dili olarak kabul etti. Türkçe böyle parçalandı. Bu çağdaş “diller” şunlardı: Çuvaş, Tatar, Başkır(t), Karayim, KaraçayBalkar, Kırım Tatar, Gagauz, Osmanlı, Azeri, Türkmen, Özbek, Uygur, Nogay, Karakalpak, Kazak, Kırgız, Altay, Hakas, Tuva, Tofalar ve Yakut (= Sahalar). (Nikolay Aleksandroviç Baskakov, Tyurkskiye Yazıki [Türk Dilleri], Moskova, 1960, 248 s.)

Biz Türkiye türkologları olarak Rusların “Dil” dediklerine “Lehçe” veya “Türkçe” diyoruz. Yani Rusların “Özbek Dili” ifadesi bizde, Türkçenin birliğini ve tekliğini göstermesi açısından ya “Özbek Lehçesi” ya da “Özbek Türkçesi” olarak ifade ediliyor”.

2. Malzeme: Yıllar yılları kovaladı. Meslekî bilgilerimiz ile kullandığımız dil malzemesi, hocalarımıza göre, daha arttı. Özellikle Sovyet blokundaki yayınlara daha kolay erişebildik. Sözgelimi Göktürk harfleri ile yazılmış “runik” Yenisey metinleri Hüseyin Namık Orkun’un Eski Türk Yazıtları adlı eserinde 40 küsür idi. Bugün Yenisey havalisinde bulunan metin sayısı 240’ı geçti. Keza Moğolistan’da bulunan runik metinlerin sayısı da 150’yi geçti. Yani malzeme bakımından hocalarımızdan daha da ilerideyiz. Ayrıca bir çoğumuz da Sovyet blokundaki soydaşlarımızın lehçelerini hocalarımızdan daha iyi inceleme imkânı buldu.

3. Değerlendirme: Ben Göktürk harfli metinlerde “Orman” anlamına gelen bir kelimeyi analiz ettim. Bu kelimenin 24 örneğinin Göktürk harfleri ile 5 ayrı imlâ şeklinde yazıldığını gördüm. 1. yis (yiş?) 4 örnek; 2. yıs1 (yış?) 1 örnek; 3. y2ış (12 örnek); 4. yıs (yıs?) (6 örnek);5. yış (yış?) (1 örnek) Eğer bu kelime aynı kelime ise niçin değişik imlâlar ile yazılıyordu? Ben bu değişik imlâlı kelimeleri Eski Türkçe ile Çağdaş Türk lehçelerinin ses kurallarına göre değerlendirdim. Ortaya değişik bir sonuç çıktı. Şöyle ki: 1.Eski Türkçe kelime başı s- = Sahalar Türkçesi kelime başı s-: Eski Türkçe kelime sonu -s/-ş = Sahalar Türkçesi kelime sonu -s:

Eski Türkçede Altay, Ongin, Terh, Taryat yazıtları ile Irk Bitig’de yis imlâlı kelime Sahalar Türkçesi’ndeki sis telâffuzu ile örtüştü. 2. Eski Türkçe kelime başı y- = Hakas Türkçesi kelime başı ç-: Eski Türkçe kelime sonu -s/-ş = Hakas Türkçesi kelime sonu -s:
Eski Türkçede Tunyukuk ve Şine-usu yazıtlarındaki yıs ve y2is imlâlı kelime Hakas Türkçesi’ndeki çıs telâffuzu ile örtüştü.

3. Eski Türkçe kelime başı y- = Şor Türkçesi kelime başı ç-: Eski Türkçe kelime sonu -ş = Şor Türkçesi kelime sonu -ş:
Eski Türkçede Köl Tigin ile Bilge Kağan yazıtlarında y2ış imlâlı kelime Şor Türkçesi’ndeki çış telâffuzu ile örtüştü.

4.Eski Türkçe kelime başı y- = Kırgız Türkçesi kelime başı c-: Eski Türkçe kelime sonu -ş = Kırgız Türkçesi kelime sonu -ş:
Eski Türkçede Köl Tigin ile Bilge Kağan yazıtlarında de y2iş imlâlı kelime Kırgız Türkçesi’ndeki cış telâffuzu ile örtüştü. (Osman Fikri Sertkaya, “yıs (yış?) / yis1 / yis / yiş kelimesi ve akrabaları üzerine”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştımaları Enstitüsü, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 13, Bahar 2003, s. 1-10).

Böylece bir kelimenin imlâsından hareketle Çağdaş Türk lehçelerindeki sis, çıs, çış, cış söyleyişlerinin Eski Türkçedeki şekillerine bakarak Eski Türkçe devresinde de Türk lehçeleri olduğu anlaşıldı. 7. yüzyıldan itibaren tarihlen- direbildiğimiz Türkçenin müşterek bir yazı dili olmadığı, 1400 yıl öncesinde bile en az dört Türk lehçesinin yaşadığının bu şekildeki tespitinden sonra, aklıma hep şu soru geldi. Acaba Türkçe ne zaman tek dil idi de zaman içerisinde lehçelere ayrıldı? Bunu anlamak için tarih içerisinde geriye giderek Türkçenin izlerini aramak ve Türkçenin tahmini yaşını tespit etmek gerekiyor. Türkçenin yaşı için önce Türkçe yazılı metinlere bakalım.

4.1 Türkçe yazılı metinler: Irk Bitig: (930-2017 = 1087 yıl) Türkçe yazılan en eski kitabımız Göktürk harfleri ile kağıt üzerine yazılan Irk Bitig adlı 105 sahifelik bir fal kitabıdır. Irk Bitig’in sonundaki yazma kaydı şöyledir: bars yıl ikinti ay biş yigirmike ... içimiz isig sengün ıt açuk üçün bitidim “Pars yılının ikinci ayının onbeşinde ... ağabeylerim İsig Sengün ve It Açuk için yazdım”. Bu tarih 17 Mart 930’dur. Kısacası Irk Bitig 1087 yıl önce yazılan ilk Türkçe kitaptır. Dili sadedir. Tensi men. Yarın kiçe altun örgin üze olurupan mengileyür men. Ança bilingler. “Göğün oğlu’yum. Gündüz ve gece (dâimâ) altın tahtın üzerine oturarak sevinçli olurum. Böyle biliniz”.

4.2 Çoyr yazıtı: (687/688-2017 = 1330 yıl) Tarihi tespit edilebilen taş üzerine kazılmış en eski Göktürk harfli metin Orta Moğolistan’ın Çoyr bölgesinde bulunduğu için Çoyr anıtı diye bilinen bir Göktürk heykelinin üzerindeki yazıttır. 1990’ın yazında Moğolistan’ın baş şehri Ulan-Bator’da 6 satırlık bu yazıtı inceledim. Metin içerisinde İltiriş Kağan unvanı geçiyordu. Göktürk ordusunun başında olan Kutlug Kağan’ın 687 yılında Tola nehri kenarında yapılan savaşta Dokuz Oğuzları yenerek Göktürk hakimiyeti altına almasından sonraki yeni unvanının İltiriş Kağan olduğunu ve İltiriş Kağan’ın da 692 yılında öldüğünü dikkate alarak bu taşın yazılma tarihi 687-692 yılları arası olarak tarihlendi. Tercihan 687-688 yılı. Artık ilim âleminde bu tarihlendirme kullanılmaktadır. Çoyr yazıtı tarihi tespit edilebilen en eski Göktürk harfli belge olup 1330 yaşındadır.

(Osman Fikri Sertkaya, “Göktürk harfli Çoyr yazıtı”, Orkun, 5. sayı, Temmuz 1998, s. 33-38; Osman Fikri Sertkaya, “Göktürk harfli Çoyr yazıtı”, The Golden Cycle, Proceedings of the John D. Soper Commemorative Conference on the Cultural Heritage of Central asia, UCLA Conference Center at Lake Arrowhead, October 1-4, 1998, 2002, s. 216-224; Osman Fikri Sertkaya, “Die Runen-Inschrift von Coir”, Bahşı Ögdisi, Festschrift für Klaus Röhrborn anläßlich seines 60. Geburtstags/60. Doğum Yılı Dolayısiyle Klaus Röhrborn Armağanı, Freiburg-İstanbul 1998, s. 349-361.)

Moğolistan 1990
Ancak Çoyr yazıtından önce yazıldığı anlaşılan fakat tarihleri olmayan Göktürk harfli belgelere bakarsak, bu tarihi 170 yıl kadar geriye çektiğimizde yani Göktürk devletinin kuruluş yıllarına kadar geriye gittiğimizde yazılı metinlerimizin 15 yüzyıl, yani 1500 yıllık geçmişi olduğunu görürüz.

5. Türkçe kaynağa dayanmayan yazılı metinler: (M. S. 687/688 – M. Ö. 3500 = 42 yüzyıl)

5.1 Göktürk kağanının 607 tarihli mektubu: (607-2017 = 1410 yıl) Göktürk Kaganı Ch’i-min’in 607 yılında Çin’deki Sui hanedanı imparatoru Yang-ti’ye gönderdiği mektubun Çince nüshası Sui-shu tarihi içerisinde kayda geçmiştir. Prof. Dr. Masao Mori “Ch’i-min Hakan’ın bir Çin imparatoruna gönderdiği mektubun üslubu üzerine” adlı makalesinde (Reşid Rahmeti Arat İçin, Ankara, 1966, s. 363-371) sonuç olarak “607 senesinde bir Göktürk hakanının bir Çin imparatoruna gönderdiği ve yalnız Çince nüshası muhafaza edilen bu mektubun, önce Göktürkçe yazılıp sonradan Çinceye çevrilmiş olduğunu kabul edersek, kuvvetle muhtemeldir ki, Göktürk’ler en geç yedinci asrın başlarında ‘Rünik Türk alfabelerini’ kullanmak taydılar” görüşünü ileri sürmektedir.

5.2 Göktürk Devleti’nin bir başka söyleyişle Türk Kağanlığı’nın 550-680 yılları arasındaki ilk hanedanı devresine ait üzerinde tarihi kayıt geçen bir yazıt bu güne kadar bulunmamıştır. Ancak Bu devreye ait birincisi sogd alfabesi ikincisi de Brahmi alfabesi ile yazılan iki yazıt bilinmektedir. Bulunma yerlerine göre verilen isimleri ile Huis Tolgoy yani Göbek Tepe yazıtı ile Bugut Yazıtıdır. 5.2a Brahmi harfleri ile yazılan Huis Tolgoy (Göbek Tepe) yazıtı: (5952017 = 1422 yıl) Brahmi harfleri ile yazılan 11 satırlık metin Muhan Kağan’ın torunu Niri Kağan’ın 595-604 yıllarındaki hükümdarlığı devresine aittir. Yazıtın dili üzerindeki görüşler henüz net değildir. Göbek Tepe yazıtı 1422 yaşındadır.

5.2b Sogt harfleriyle yazılan Bugut yazıtı: (580-2017 = 1437 yıl) Bugut Yazıtı: Bulunduğu yerin adı ile Bugut Yazıtı şeklinde isimlendirilen bu yazıtın üç yüzü İran dillerinden Sogtça ile yazılmıştır ve ilk hanedanın beşinci Göktürk kağanının mezar taşıdır. 572-580 yılları arasını anlatan metin ilk beş Göktürk kağanı ve devreleri hakkında da bilgi vermektedir. Hâlen Moğolistan’ın Çeçerleg Müzesi’nde bulunan bu yazıtın dördüncü yüzü Brahmi harfleri ile yazılmış olup, harflerin aşırı tahrip olması yüzünden henüz okunamamıştır. Bugut yazıtının Türk tarihi bakımından bir değeri de yazıtın üzerinde dişi kurttan süt emen elleri kesik bir çocuğun kabartmasının bulunmasıdır. Bu kabartma Türk destanlarından Ergenekon-Bozkurt Destanı’na işaret eder.

5.3 Aramey (Arami) harfleriyle Türkçe yazılan Artaşes yazıtları: (M. Ö. 190+2017 = 2207 yıl) M. Ö. 190 yılında Ertaş = Artaş(es) adlı Ermeni çarı Arami harfleri ile Türkçe yazılan sınır taşları diktirmiştir. Batı Azerbaycan’da, 1906’da Kulalı, 1932’de de Yukarı Karanlık kentlerinde, bulunan iki sınır taşı hâlen Erivan’da Bilimler Akademisi’nde korunmaktadır. Her iki yazıt da dört satırdan oluşmakta olup Arami (Aramey) harfleri ile sağdan sola doğru yazılmıştır. Çeşitli bilginler tarafından çeşitli dillerde okuma denemeleri yapılan taşlar Prof. Firidun Celilov tarafından Türkçe olarak okunup çözülmüştür. Artagşasi / Melik bireyi / yeritir. / Bunda kongultı. “Artaşes Melik’in sireyi (merzi) arazisidir. [Sınır taşı] buraya konuldu”.
(Firidun Celilov, “Artaşes çağından kalma yazılı daşlar” başlıklı makalesi ile Facebook’daki “Ermeniye Hükümdarı Artaşes’in (Ertaş’ın) Türkçe yazıtları” başlıklı yazısı: (11 Ekim 2017).

5.4 Hun devrinden Türkçe metin: M. Ö. 328 + 2017 yıl = 2345 yıl). Hun devrinde M. Ö. 328’de Chin shu’da 10 Çin ideogramı ile yazılmış olan Türkçe bir metin geçer. 115 yıldan beri üzerinde onlarca araştırıcının çalıştığı bu metnin son okunması ile anlamlandırması şöyledir. Çin ideogramlarının Latin harfleri ile okunuşu: su keter erken boklug-gu tuktang. Bu ibarenin eski Türkçe karşılığı. sü kėter ärkän Boklug(g)u tutuŋ “When/as army goes out, capture the Boklug. [Ordu gider iken, Boklug(g)u tutunuz”]. Bu Türkçe ibare 2345 yaşındadır.

(Son iki yayın için bk. Andrew Shimunek - Christopher I. Beckwith - Jonathan North Washington - Nicholas Kontovas - Kurban Niyaz, “The Earliest Attested Turkic Language the Chieh Language of the Fourt Cantury A. D.” Journal Asiatique, 303/1, 2015, s. 143-151; İvan Dobrev, “İç Asya Bulgarcasında ilk ve en erken metin olan Pugu beyti”, Türkologiya, 2015/4, s. 53-60.)

5.4 Hun devrinden Türkçe metin: M. Ö. 328 + 2017 yıl = 2345 yıl).

5.5 Türkçenin tarihi kaynaklara göre yaşı için Göktürklerden daha da gerilere gittiğimizde, Hun devresinde bir çok Türkçe kelimenin kullanıldığını görüyoruz. Prof. Dr. Talât Tekin Hunların Dili adlı eserinde Çin kaynaklarına ve Çinli hocaların yayınlarına dayanarak Çin kaynaklarında Türk soylu olan ve arkaik bir Türkçe konuşan Hun’lara ait kut, ordo, temir, tengri, yabgu, yemci (= ebçi) vs gibi bir çok kelimenin Hun devrinde de kullanıldığını naklediyor. Naklediyor diyorum çünkü bu görüşlerin sahipleri Çinli araştırıcılar. “Bu kelimeler bizim kelimelerimiz değil, bunlar Türlerin kelimeleridir” diyorlar.

Dîvânü Lugati’t-Türk metninde kırŋak (satır kenarındaki düzeltmede ise kıŋrak) şeklinde geçen ve “et ve hamur kesmeye yarayan satıra benzer bir kesici” anlamına gelen kıŋrak kelimesi’nin Çin kaynaklarından M. Ö. 1022’ye ait Şien-Tanşu’da da kıŋrak şeklinde geçmesi “Çin kaynaklarında yazıya geçen en eski Türkçe kelime” olarak tarihi tespit edilen en eski Türkçe kelime oluyor. Buna göre M. Ö. 1022’ye 2017’yi eklersek kıŋrak kelimesi 3039 yaşında oluyor. Bir başka söyleyişle Türkçenin yaşı 30 yüzyıldan da fazla geriye gidiyor.

6. Tarih içerisinde daha gerilere giderek Sümerce ile Türkçe arasındaki ilişkilere bir göz atalım. Dünya medeniyetinin öncüsü sayılan ve yazılı tarihi başlatan Sümerler M. Ö. 3800 ile M. Ö. 1800 tarihleri arasında Aşağı (Güney) Mezopotamya’da yaşadılar. Dilleri ise bugün Avrupada Latincenin kiliselerde konuşulması gibi, Sümer tapınaklarda konuşularak M. Ö. 1000 yılına kadar devam etti. Yukarı (Kuzey) Mezopotamya’da yani Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesinde Fırat ve Dicle nehirleri arasında yaşayan Türkler ile Sümerler arasındaki kelime alış verişleri Fritz Hommel’den Osman Nedim Tuna’ya kadar incelenerek her iki kavim arasındaki kelime alış verişi ispat edilmiş ve böylece Türk dilinin varlığı yaklaşık olarak en az M. Ö. 3500’lere kadar geriye götürülmüştür ki bu gün itibarı ile bu 55 yüzyıl veya 5500 yıl eder.

Fritz Hommel Sümerceden seçtiği 200 kelimeyi Eski Uygur Türkçesi kelimeleriyle karşılaştırdı. “Zwei hundert sümero-türkische Wort vergleichungen als Grundlage zu einem Kapitel der Sprachwissen schaft [Dil biliminde yeni bir dönemin başlangıcı olarak iki yüz Sümer-Türkçe kelime karşılaştırması]” adlı çalışma sını 1915 yılında Uygur Türkçesi’nin önde gelen iki araştırıcısına F. W. K. Müller ile A. A. von Le Coq’a takdim etti. Fritz Hommel’in bu çalışması 1919’da B. Niels tarafından Ur Dynasty Tablets de yayımlandı. Daha sonraları batılılar Sümercenin turanî yapısı üzerinde durmaktan da vaz geçerek “Sümerce Sami ve HintAvrupa dillerinden olma yan nev’i şahsına münhasır bir dildir” demeye başladılar.

Osman Nedim Tuna’nın çalışması: Prof. Dr. Osman Nedim Tuna bu konuda Fritz Hommel’den sonra çalışan ikinci kişidir. 1947-1948 ders yılında başladığı Sümerce-Türkçe kelime karşılaştırmalarını 40 yılı aşkın bir şekilde devam ettirmiş ve Sümer ve Türk Dillerinin Târihî İlgisi ile Türk Dilinin Yaşı Meselesi adlı çalışmasını 1990 yılında yayımlamıştır. Osman Nedim Tuna yüzlerce Sümerce kelime arasından 168 Sümerce kelimeyi seçerek Türkçe ile karşılaştırmış ve 16 ses denkliği ile kelime alış verişini ispatlamıştır. Böylece Türk dilinin yaşı tarih içerisinde M. Ö. 3000’lere uzanarak 50-58 yüzyıl, yani 5000-5800 yıllık bir geçmişe sahip olmaktadır. Böyle bir dilin işlek ve hakim bir dil haline gelebilmesi için en az bin yıllık bir geçmişinin de olması gerekiyor.
Osman Nedim Tuna’nın çalışmasının değeri 16 ses denkliği ile Sümerce-Türkçe karşılaştırılması sonucunda Sümercede Türkçe kelimelerin tespiti dilbilimciler tarafından üç şekilde açıklanabiliyor. 1. “Sümerce ile Türkçe akraba dillerdir” diyecekler. Ama bu iki dilin ayrı diller olduğu ispatlanmıştır.

2. “Sümerlerle Türkler birlikte yaşıyorlardı” diyecekler. Ama Sümerlerin aşağı Mezopotamyada yalnız yaşadıkları biliniyor.

3. “Sümerlerle Türklerin yakın komşuluk ilişkisi ile kelime alışverişleri olmuştur” diyecekler. O zaman da bu yakın komşunun Sümerlerin kuzeyinde, yani Yukarı Mezopotamya’da yaşamış oldukları ortada belirecek.

Yukarı Mezopotamya tabiri ile Doğu Anadolu bölgesinde Fırat ve Dicle nehirlerinin civarları kasdedilmektedir. O zaman Doğu Anadolu Bölgesi en az 5000 yıllık Türk yurdu olmuyor mu?
Cumhuriyetin ilk yıllarında Sümercenin, Hititçenin ve başka dillerin Türkçenin ilk şekillerinin olduğu söylenmişti. Ancak O. N. Tuna’ya göre Sümerce ile Türkçe eklemeli diller grubundan olan iki ayrı dildir. Aralarında akrabalık ilişkisi de yoktur. Türkçenin böyle işlek ve hakim bir dil haline gelebilmesi için en az bin yıllık bir geçmişinin daha olması gerekiyor kanısındayım. Böylece Türkçe için 6500 yıllık bir derinliğe erişebiliyoruz. Prof. Dr. Osman Nedim TUNA ise Altay Dilleri Teorisi adlı çalışmasında Türk dilinin yaşını, dilbilimi ölçütlerine dayanarak, 9350 yıl olarak” hesaplamıştır.

7. Türk dilinin tarihi sınırları, çağdaş sınırları ve yer yüzündeki yayılımı:
Binlerce yıllık geçmişi olan Türkçenin Sümer, Çin, Arami alfabeleri ile yazılan metinleri dışında son 1500 yıllık metinlerinin de çeşitli coğrafî bölgelerde ve tarih içerisinde Göktürk, Uygur, Mani, Süryani, Brahmi, Çin, Arap, Ermeni, Grek, Kiril, Latin gibi alfabelerle yazılı metinlere dayandığını biliyoruz.

Göktürk ve Uygur alfabesi örnekleri
Bu gibi çeşitli alfabelerle yazılan Türkçenin konuşma sınırları ise şöyledir: Güney Sibirya üst sınır olarak alındığında Mançurya’dan başlayarak Kuzey Doğuda dünki isimleri Yakut Türkleri 1990’dan sonraki isimleri ise Sahalar Türkleri olan soydaşlarımızın Lena-Amur nehirlerinin kıyılarından Kuzey Batıdaki Çuvaş Türklerine kadar, Asya’da aşağılara inersek Hindistan’ın ortalarına kadar, Avrupa’da Uralları geçip Balkanlardan daha yukarılara gidersek Estergon, Zigetvar, Avusturya önlerine kadar, Afrika’ya gidersek bütün Kuzey Afrika ve Habeşistan’ın altında Tuareglere kadar uzanan bir coğrafyada Türkçe yüzyıllardır 20’den fazla değişen lehçesi ile konuşulan bir dildir.

Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan Türkçe bugün Asya’nın büyük bir kısmında, Avrupa’da, Afrika’da konuşuluyor. Amerika’da bazılarına göre 300.000, bazılarına göre kıtanın bütününde 500.000 kişi Türkçe konuşuyor. Bugün Avustralya’da 50.000 ile 80.000 arasındaki bir nüfus Türkçe konuşu yor. Anadil olarak, birinci dil olarak, Türkçe konuşuyor. Kısacası dünya üzerindeki beş kıtada tarih içerisinde yayılarak genişleyen tek dil Türkçe dir.
Türkçe ile tarih içerisinde çağdaş olduğu bilinen dillerden Sümerce M. Ö. 3500 - M. Ö. 1000 yılları arasında konuşulmuş, M. Ö. 1000 yıllarından da takriben Milât yıllarına kadar ibâdethâne dili olarak kullanılmıştır. Sümerce 2000 yıldan beri ölü bir dildir.
Yine Türkçe ile tarih içerisinde çağdaş olduğu bilinen ve “kutsal yazı” anlamına gelen hiyeroglifler ile M. Ö. 2700 ile M. Ö. 400 arasında yazılan Mısırlıların dilleri de 2000 yılı aşkın bir zamandan beri ölü bir dildir.

Türkçe ile tarih içerisinde çağdaş olduğu bilinen dillerden sadece Çince bugün yaşayan bir dildir.
Türkçe ile tarih içerisinde çağdaş olduğu bilinen dillerden sadece Çince bugün yaşayan bir dildir. Bir an için Çin kavminin başka bir gezegenden geldiklerini ve dünyaya geldikleri yıla bir diyerek takvimlerini başlattıklarını var sayalım. Çinlilerin de kullandıkları 12 hayvanlı takvimin başlangıcı M. Ö. 2637 yılından başlamakta ve her 60 yıllık dönemi bir asır sayılmaktadır. Buna göre 1984-2043 yılları Çin takviminde 78. asırdır. Takvimin başlatıldığı M. Ö. 2637 yılından bu güne kadar geçen süre milâdî sisteme göre takriben 4654 yıl yani 46 buçuk yüzyıla tekabül etmektedir.

Çin kavmi takvimlerini başlattıkları zamandan bu güne kadar tek alfabe kullanmışlar ve M. Ö. 3. yüzyılda ortaya çıkardıkları yazı dili alfabesini zaman içerisinde geliştirmişler, komşuları Koreliler, Japonlar ve diğerleri de Çin alfabesini kendi dillerine uyarlamışlardır. Bu gün Mandarin, Kanton, Fujien, Hakka başta olmak üzere 12 temel şiveden oluşan Çince hep aynı coğrafyada konuşulmuş, bu yüzden de dilbilimciler Çinceyi “izole dil” olarak tavsif etmişlerdir.
Dünya üzerindeki nüfus sayımlarına göre konuşulan birinci dil Çince, ikinci dil Hintçe, üçüncü dil Latin Amerikada da konuşulan İspanyolca, dördüncü dil iletişim dili olarak İngilizce, çünkü Hindistan, Pakistan gibi ülkelerde de konuşuluyor. Beşinci dil ise Türkçe dir. Bu sıralama bana ait değildir. UNESCO’nun yaptığı bir tespittir.

Beş kıtada konuşulan dil


Sonuç olarak : 10 bin yıla yakın bir zamandan beri yer yüzünde yayılarak varlığını devam ettiren ve 20’den fazla lehçesi ile beş kıtada konuşulan tek dil TÜRKÇE’dir. Yer yüzünde benzer bir örneği yoktur. Saygılarımla arz ederim.

Yorumlar (0)