19. YÜZYILDA SANATÇININ KONUMU

19. YÜZYILDA SANATÇININ KONUMU

Devletin yenileşme hareketi şüphesiz ki sanatçının duruşunu etkileyecektir. Devletin Tanzimat fermanıyla resmileştirdiği değişim projesi ıslahat fikriyle gerçekleşir. Bu anlayış ise, devletin kurumlarında ikiliğin doğmasına sebep olmuştur. Doğu-Batı denklemine dayanan ikilem ara dönemin zihniyetini oluşturmuştur. Sanatçı bu ikilemi gerek fikirlerinde; gerek eserlerinde açığa çıkarmıştır. Osmanlı aydınlarınca Batı edebiyatı denilince akla ilk olarak Fransız edebiyatı gelir. Bu yüzden ara dönemde sanatçılar çeviri ve adaptasyonlarını Fransız edebiyatından yapmışlardır. Bunun sonucu olarak Fransız edebiyatının medeniyet anlayışı Türk sanatçılarının fikir ve hayal dünyasına yansımıştır. Fransız romantikleri büyük ölçüde Türk şair ve yazarları etkilemiştir.

Tanzimat devri edebiyatçılarının büyük çoğunluğu imparatorluğun devamını ve dolayısıyla onu kurmuş olan Osmanoğulları hanedanının bu devletin başında kalmasını isterler. Çağdaş bir siyasi rejim olarak sadece meşrutiyeti düşünmelerinin sebebi de budur. Çoğunluğun sanatçı olduğu aydınların bu tutumu, siyasi ortamın bir gereksinimi olarak “Osmanlıcılık” ideolojisinin doğmasını sağlamıştır.

Tanzimat sanatçılarının ilk kuşağı sayılabilecek Şinâsi-Namık Kemal-Ziya Paşa mektebi halkı eğitmeye yönelmişlerdir. Şinâsi, eserlerinde aklın önemine dikkat çekerek pozitivist düşüncenin edebiyatımıza girmesini sağlar. Aynı zamanda medeniyet, kanun, adalet gibi kavramları eserlerinde işleyerek düşünce dünyasına sokar. “Milletim insandır, vatanım yeryüzü” sözü ise, Şinâsi’nin dünya görüşünü vermesi açısından önemlidir. Sanat anlayışını verdiği eserlerle ortaya koyan Şinâsi, hem şeklen; hem de zihniyet olarak geleneğin kalıplarını yıkmaya çalışır. Bu duruşuyla Şinâsi’nin edebiyatın batılı anlamda modernleşmesini istediği açıktır. Fakat Şinâsi’nin öğretici tavrı ve aksiyon adamı olmayışı isteğini fiile dökmesini engellemiştir.

Öte taraftan Namık Kemal görüşleriyle yol açıcı bir konumdadır. Osmanlıcılık fikrini savunan Kemal, hürriyet fikri etrafında yenilik taraftarı olarak görüşlerini dile getirmiş ve kendisinden sonraki nesli etkisi altında bırakmıştır. Klâsik edebiyatın hayal dünyasını karşısına alarak sık sık eleştiren Namık Kemal, sanatla ahlâkın birleşmesi görüşünü savunur. Klâsik edebiyatı bu yönüyle eleştirir. Edebiyatın gerçekçi olmasını isteyen Kemal, “edebiyat-ı sahiha” (gerçek edebiyat) terimini kullanarak bu görüşünü ifade etmiştir.

Ziya Paşa ise, yenilik taraftarı olmasına rağmen görüşlerinde gelgitler yaşamıştır. 1868’de yayımladığı Şiir ve İnşâ makalesiyle Klâsik edebiyatın dilini eleştirip Halk edebiyatını yüceltirken 1871’de çıkardığı Harâbât antolojisinin giriş kısmında bu görüşlerinin aksini savunmuştur. Hatta bu nedenle Namık Kemal tarafından eleştirilir. Ziya Paşa fikirlerinde yaşadığı geri dönüşleriyle Tanzimat zihniyetinin ikilemini yansıtması bakımından önemlidir.

İkinci kuşak olarak nitelendirebileceğimiz Ekrem-Hâmid-Sezâi mektebi, Namık Kemal etkisiyle yenilik fikrini sürdürürken, sanata karşı takındıkları tavır farklılaşır. Birinci kuşağın sanata yükledikleri pragmatik (faydayı ön plana alan) anlayış, özellikle Recâizâde Mahmut Ekrem’in sanatla ilgili görüşleriyle değişir. Sanatçı kendi hissiyatına yöneldiği için sanatı da “daha çok - yine değişik ölçülerde - insanı ve onun şahsî macerasını ele alır. Böylece, Tanzimât edebiyatında, yeniden bir muhteva ve ona uygun bir dil ve üslup değişikliği kendini gösterir.” Elbette bu değişim her sanatçı için söz konusu değildir. Özellikle Ahmet Mithat Efendi verdiği eserleriyle yeni yeni oluşan okur kitlesini eğitme amacı taşır ve bu yönde eserler verir.

Ekrem gibi edebî ürünlerin batılı anlamda tamamen yenileşmesini savunan bir grubun yanında geleneğin ihmaline karşı çıkan bir grubun varlığı da söz konusudur. Bu sanatçıların başında Muallim Nâci gelmektedir. Görüldüğü üzere ara dönemde sanatçının konumu toplumu değiştirme, biçimlendirme amacından uzaklaşarak sanatın kendi içindeki değişim dönüşümüne kaymıştır. Bu durumun yaşanmasında II.Abdülhamit yönetiminin politikalarının rolü olduğu söylenebilir. Fakat bireysel yönelimler (özellikle Ekrem ve Hâmid’in yaşadıkları olaylar) ve Fransız edebiyatının etkisi (romantizmin etkisi) göz ardı etmemek gerekir.

Yorumlar (0)