KOŞUK VE KOŞMA KARŞILAŞTIRMASI, KOŞUK VE KOŞMA ARASINDAKİ BENZERLİKLER, KOŞUK VE KOŞMA ARASINDAKİ FARKLAR

KOŞUK VE KOŞMA KARŞILAŞTIRMASIKOŞUK VE KOŞMA ARASINDAKİ BENZERLİKLERKOŞUK VE KOŞMA ARASINDAKİ FARKLAR

KOŞUK VE KOŞMA KARŞILAŞTIRMASI, KOŞUK VE KOŞMA ARASINDAKİ BENZERLİKLER, KOŞUK VE KOŞMA ARASINDAKİ FARKLAR, KOŞUK, KOŞMA, Koşuk Nedir? Koşuk Özellikleri, Örnekleri

KOŞUK VE KOŞMA ARASINDAKİ BENZERLİKLER

İkisi de aşk, tabiat, güzellik, kahramanlık, ayrılık gibi konuları işler.

İkisi de hece ölçüsüyle yazılır. 

İkisinde de kafiye düzenleri genelde aynıdır (aaab(abab, abcb), cccb, dddb… şeklindedir.)

İkisinin nazım birimi dörtlüktür, dörtlükler halinde yazılır.

İkisininde de genelde yarım kafiye kullanılır.

İkisinde de dil sade ve yalındır.

İkisinde de lirik bir söyleyiş hakimdir.

KOŞUK VE KOŞMA ARASINDAKİ FARKLAR

Koşuklar İslamiyet öncesi Türk edebiyatı nazım biçimi, koşma ise İslami Dönem aşık edebiyatı nazım biçimidir.

Koşuklar anonimdir, koşmaların ise söyleyeni bellidir. (Karacaoğlan, Erzurumlu Emrah vb)

Koşuklar sığır ve şölen törenlerinde  şaman, kam, baksı ve ozan adı verilen din adamları tarafından okunmuştur, koşmalar ise aşıklar tarafından söylenmiştir.

Koşuklar dini törenlerde doğmuştur, koşmalarda ise böyle bir durum yoktur.

Koşuklar anonim olduğu için son dörtlükte bir ozan mahlası geçmezken koşmalar ozanın mahlası yer alır. (Tapşırma)

Koşuklar kopuz eşliğinde; koşmalar saz eşliğinde söylenir.

Koşmalar koşukla benzer şekil özellikleri taşımasına rağmen İslami Dönem'de yeni konular işlenmeye başlanmış, konuları, ezgileri ve yapıları bakımından türlere ayrılmıştır.

Koşmalar ezgilerine göre ve yapılarına göre olmak üzere ikiye ayrılır. 

a-Ezgilerine göre koşmalar: Özel bir zegiyle okunurlar ve hece sayısı dikkate alınmaz. Ankara koşması, Acem koşması, Kerem, kesik Kerem, Gevherî, Sümmâni koşması gibi.

b-Yapılarına göre koşmalar: Koşmalar yapılarına göre 7'ye ayrılır. 

Yapılarına göre koşmalar

1-Düz koşma: Âşık edebiyatında en sık kullanılar tür. Adi koşma olarak da adlandırılır. 

2-Yedekli koşma: İki şekli vardır. İlki koşma-mani halidir. Koşma bendlerinin arasına aynı kafiyede bir bayati bendi ya da 7 heceli bend girer. İkincisi yedekli 5'li koşma diye adlandırılır. 8'li hece ölçüsüyle yazılır. İlk bend 5, ikinci ve yedek sayılan bend 4 dizelidir

3-Musammat koşma Divan Edebiyatı ındaki musammat gazele benzer. İç kafiyeli koşmalardır. Her dizenin birinci ve ikinci kısımları kafiyelidir. 6+5 duraklı kalıpla yazılır.

4-Ayaklı koşma: İlk bendin dize sonlarına, diğer bendlerin ise sadece son dizelerine ziyade eklenerek oluşturulur. Ziyadeler 5 hecelidir. Genellikle musammat koşma şeklinde yazıldıklarından musammat ayaklı koşma da denir

5-Zincirleme koşma: Bendlerinin dördüncü dizesinin kafiyesi bir sonraki bendin ilk dizesinin başında tekrarlanan koşmalardır. Genellikle destanlarda kullanılır.

6. Zincirleme Ayaklı Koşma:

Ziyadelerin zincirleme tipindeki koşmalar ilavesiyle meydana gelen koşma tipidir.

7. Koşma Şarkı

Bu tür koşmaların dördüncü mısraları her mısranın sonunda kavuştak- nakarat-   olarak tekrarlanır.  Kuruluş olarak şarkıya benzeyen bu tip koşmalara Türkü dendiği de olmaktadır.

KONULARINA GÖRE KOŞMALAR

Koşmalar konularına göre dört çeşittir:

a) Güzelleme

Âşık edebiyatında insan ve doğa güzelliklerini işleyen koşmalar. Genellikle aşık olunan kadın, kız, gelin, dağ ağaç, hayvan, çiçek gibi unsurlar işlenir.

b) Koçaklama

Konusu savaş, yiğitlik, kahramanlık, olan koşmalardır. Coşkun ve yüksek tempolu söyleyişleri vardır. Halk edebiyatımızda bu türün en güzel örneklerini Köroğlu ile Dadaloğlu vermiştir. 

c) Taşlama

Bir kimseyi yermek veya toplunun bozuk yönlerini iğneleyici bir dille eleştirmek için yazılan şiir. Âşık edebiyatı nazım türüdür. Hiciv eleştiri, alay, yergi, ironi konulu koşmalardır.

 d) Ağıt

Doğal afet, ölüm, hastalık vb. çaresizlik, korku, heyecan, üzüntü, isyan gibi duyguları ifade eden ezgili koşma veya anonim  şiir  türüdür.  Genek olarak ölümden duyulan üzüntüyü ve ölenin arakasından söylenen duyguları dile getirir. İslamiyet öncesi dönemdeki saguların devamı hatta sagu kelimesinin ağıt kelimesine dönüşmüş şeklidir. Ağıt söyleme işine ağıt yakma, ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir. [4]Ağıt türü aşık edebiyatı ve koşma türlerinden birisi olduğu gibi anonim ağıtlat da vardır. Anonim ağıtlarla aşık edebiyatının ağıtlar söyleyenin belli olup olamaması, söyleyen kişinin halk ozanı olup olmaması ve son dörtlükte mahlasın veya tapşırmanın olup olmaması ile anlaşılır veya ayırt edilir.

YAPILARI VE KONULARINA GÖRE KOŞMA ÖRNEKLERİ

Koşma Örneği

Eğer benim ile gitmek dilersen
Eğlen güzel yaz olsun da gidelim
Bizim iller kıraçlıdır açılmaz
Yollar çamur kurusun da gidelim

Karac’oğlan der ki buna ne fayda
Hiç rağbet kalmadı yoksula bayda
Bu ayda olmazsa gelecek ayda
On bir ayın birisinde gidelim

                      Karacaoğlan,

MÜRÂCAA KOŞMA ÖRNEĞİ:

Uykudan uyanmış şahin bakışlım
Dedim sarhoş musun söyledi yok yok
Ak ellerin elvan elvan kınalım
Dedim bayram mıdır söyledi yok yok

Dedim ne gülersin dedi nazımdır
Dedim kaşın mıdır dedi gözümdür
Dedim ay mı doğdu dedi yüzümdür
Dedim ver öpeyim söyledi yok yok

Dedim aydınlık var dedi aynımda
Dedim günahım çok dedi boynumda
Dedim meh-tab nedir dedi koynumda
Dedim ki göreyim söyledi yok yok

Dedim vatanın mı dedi ilimdir
Dedim bülbül müdür dedi dilimdir
Dedim Nesimi Şah dedi kulumdur
Dedim satar mısın söyledi yok yok

                                 KUL NESİMİ

ÖRNEK TECNİS KOŞMA:


Derd-i dilim arttı yârimin derdim 
Seksende doksanda yüzde seyr eyle 
Gonca güllerini yârimin derdim 
Gerdanda dudakta yüzde seyr eyle

Sel gelince yıkılırmış yar dedim 
Al hançeri vur sineye yâr dedim 
Yeter cevr ü cefa etme yâr dedim 
Cism ü bedenimi yüz de seyr eyle

Çeşmîyâ bin gazel yazdım dîvâne 
El bağladım yâre durdum dîvâne 
Dedi var yıkıl git behey dîvâne 
Aşkın deryasında yüz de seyr eyle (Çeşmi)

ÖRNEK MUSAMMAT KOŞMA: Miratî 

Ey cemâli parlak kadi toparlak 
Lebleri bal kaymak sükker misin sen 
Boynuma lâle tak hele bir yol bak 
Bu kadar yalvarmak ister misin sen

Lebler kırmızı la'l kaşları hilâl 
Gözler âhû misâl bulunmaz emsâl 
Bilmem bu ne hayâl bilmem bu ne hâl 
Bu ne parlak cemâl ülker misin sen

Mir'âtî hem-vâre yanıktır yâre 
Yüreğimde yâre oldu bin pâre 
Gönül başka yere düşmez ne çâre 
Bir başka nigâre benzer misin sen 

ÖRNEK AYAKLI KOŞMA: 

Ey benim cânânım can içre canım 
Şûh nev-civânım olma bî-vefa rahm eyle bana 
Ben sana kurbanım gel kes gerdanım 
Dök yerlere kanım tek ol aşina olma bî-vefa

Nar-ı aşkın serde düştüm yek derde 
Şeklin perilerde yoktur kişverde 
Ellerin hançerde zerrin kemerde 
Her gördüğün yerde gel bakma kıya can sana feda

Sevdim sen dil-beri hûblar serveri 
Gördüm şeklin peri oldum müşteri 
Çeksen de hançeri kessen bu seri 
Gayri şimden geri sen şah ben Gedû kul oldum sana 

                                                    AŞIK GEDAİ

ÖRNEK ZİNCİRLEME KOŞMA

O ki yaratıldık turab-ı Tûr'dan 
Perverdigâr Hak Subhan'ı biliriz 
Turabın aslını yarattın nurdan 
Nurdan evvel bir mekânı biliriz

Mekanda var iken nice bin şeher 
Anı ziynet kıldı murg-u meher 
Günde yetmiş kere eyledi teher 
Ekl ettiği rızk u nânı biliriz

Rısk-u nâne visâl eyledi Hûdan 
Yoktan var edildi o zaman Âdem 
Cinandan cihana bassan da kadem 
Anı nisbet dü cihanı biliriz

Du cihanda yer gök çarh u felekler 
Hesaba muntazır suda semekler 
Arş-ı Alâ Mühteha'da melekler 
Ne zikirde kelâm kânı biliriz

Kelâm kânı zikir ederler gayet 
Yalan değil günü bugün bir hayat 
Altı bin altı yüz altmış âyât 
Emr-i haktan biz Furkan'ı biliriz

Furkan'da nice âyet yerince 
Nice sinek nice murg u karınca 
Mağrip meşrik kûh-ı Kaf'a varınca 
Hükmeyleyen Süleyman biliriz

Zülâlî şevketten ummaz hiç bac'ı 
İzhar eder günahkara ilacı 
Başına örterler mürüvvet tacı 
Fahr-î âlem şah sultanı biliriz

                                              Zülalî 

KOŞMA ŞARKI ÖRNEĞİ

İki dilber gördüm güller içinde
İkisi de nazlı cana uygundur.
İsmini gizlerim diller içinde
Biri nazlı ceylan biri toygundur.

Kaçan bir naz ile eylese reftar
Kemendi zülfünü eyleyip etvar
Şehr-i melahatte o şiirn güftar
Biri nazlı ceylan biri toygundur.

…….

Gevheri nedendir kadı tûbalar
Eyleme aşıka hoş hoş abalar
Eynime giydirdi gitti abalar
Biri nazlı ceylan biri toygundur.

                                  

                                 GEVHERİ

GÜZELLEME ÖRNEĞİ

Evvel sen de yücelerden uçardın
Şimdi enginlere mi indin gönül
Derya deniz dağ taş demez aşardın
Kara menzilini aldın mı gönül

Yiğitliğim elden gitti yel gibi
Damağımda tadı kaldı bal gibi
Hoyrat eli değmiş gonca gül gibi
Bozulmuş bağlara döndün mü gönül

                                      Karacaoğlan,

   

Güzelleme

Dinleyin ağalar medhin eyleyim
Elma yanaklımın kara kaşlımın
O gül yüzlerine kurban olayım
Dal gerdanlımın da sırma saçlımın

                            Noksanî

ÖRNEK KOÇAKLAMA: 


BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ'NE
Benden selam olsun Bolu Beyi'ne 
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir

Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icad oldu mertlik bozuldu 
Eğri kılıç kında paslanmalıdır

Köroğlu düşer mi yine şanından
Ayırır çoğunu er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından 
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır

                                 Köroğlu,

………………………….

Yiğitler silkinip ata binende Derelerden boz kurtlara ün olur Yiğit olan döne döne döğüşür Kötüler kavgadan kaçar dön olur

                                             Köroğlu,

ÖRNEK TAŞLAMA:  

Bir vakte erdi ki bizim günümüz
Yiğit belli değil mert belli değil
Herkes yarasına derman arıyor
Devâ belli değil dert belli değil

Fark eyledik ahir vaktin yettiğin
Merhamet çekilip göğe gittiğin
Gücü yeten soyar gücü yettiğin
Papak belli değil Kürt belli değil

Adalet kalmadı hep zulüm doldu
Geçti şu baharın gülleri soldu
Dünyanın gidişi acayip oldu
Koyun belli değil kurt belli değil

Başım ayık değil kederden yastan
Ah ettikçe duman çıkıyor baştan
Harâba yüz tuttu bezm-i gül-istan
Yayla belli değil yurt belli değil

Çark bozulmuş dünya ıslah olmuyor
Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor
Aşık Ruhsatî dediğini bilmiyor
Yazı belli değil hat belli değil

                                 Deliktaşlı Ruhsat

…………………..

Ormanda büyüyen adam azgını Çarşıda pazarda insan beğenmez Medrese kaçkını softa bozgunuSelam vermeğe dervişan beğenmez

                                      Kazak Abdal,                        

Nesini söyleyim canım efendim
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim.
                                        Serdarî

ÖRNEK AĞIT: 

Yurt yuva kıldığın tenli mereği
Düzüp koşmak idin tepir eleği
Şu kavdan yaptığın tecir tereği
Divan-ı Bâri'ye yadigâr götür

Elinde ördüğün çöpür ağını
Kâhan eylediğin kelem bağını
Şu kabal biçtiğin sap orağını
Al ulu Tanrı'ya bergüzar götür

Yetim gömleğini diken iğneyi
Her gün yal verdiğin topal ineği
Ayran topladığın şu ak küleği
Mahşer yığnağına sakla, sar götür

Üç kot arpa, beş kot çavdar ekerdik
Kesmik ekmeğine hasret çekerdik
Namertlere ağı merde şekerdik
Sözünü tekrar et iftihar götür

İle kısmet balsa bize pay taştı
Yokluktan derdimiz deryalar aştı
Açlıkla uğraşmak hayli savaştı
Çektiğin mihnetten ah ü zâr götür

Yetim kalmış idin emzik tavında
Gamınla kardeştin gençlik çağında
Bir gül yeşertmedi vuslat bağında
Gönül yaraların hep berat götür

De ki Kadir Mevlâm bize ilişme
Dünyada sızıyan çıbanı deşme
Celâli Baba'dan sorma, söyleşme
Bu dertli çobandan bir selam götür

                                       Celâli Baba

………………….

Koşuk Nedir? Koşuk Özellikleri, Örnekleri

Sığır törenlerinde (av şenlikleri) ve şölenlerde söylenen aşk, kahramanlık, doğa sevgisi temalı şiirlere genel olarak "koşuk" denmiştir. Daha çok lirik, pastoral ve epik özellikler taşıyan bu şiirler belli bir ezgiyle söylenmiş, bu ezginin oluşması için kopuzdan da yararlanılmıştır. Şiirler daha çok törenlerde söylendiği için şiir söyleme eylemine bugün için dans olarak adlandırılabilecek ritmik öğeler de katılmıştır.

Koşuklar, her ne kadar sözlü gelenek içinde oluşmuşsa da bunların günümüze kadar ulaşması bu şekilde yani sözlü gelenekle mümkün olmamıştır. Bunun en önemli nedeni Türklerin medeniyet ve coğrafya değiştirmeleri, bunun doğal sonucu olarak da dildeki kimi sözcük ve seslerde çeşitli değişikliklerin olmasıdır. Bu şiirleri Türk boyları arasından derleyen kişi, Kaşgarlı Mahmut'tur.

Gerek koşuk gerekse de sagu dediğimiz şiirler "Divânü Lûgâti't-Türk"te başı sonu belli olan manzumeler halinde verilmemiş; bunlar, sözü edilen eserde -bu eser Türk dilinin ilk sözlüğüdür- madde başı olan Türkçe sözcüklerin cümle içi kullanılışlarını göstermek için dörtlükler halinde birer örnek metin olarak sunulmuştur. "Divânü Lûgâ-ti't-Türk'teki bu şiir parçaları günümüz Türk dili uzmanlarınca Türk şiirinin genel özellikleri dikkate alınarak art arda sıralanmış ve birer manzume olarak ortaya çıkarılmıştır.

"Divânü Lûgâti't-Türk'ten alınan aşağıdaki şiirler, Türk dilinde ortaya konmuş ilk şiirler değildir fakat bunlar halk ağzından derlenmiş, yani sözlü gelenek içinde yaşam bulmuş ve yaşarlığını devam ettirmiş ilk şiirlerdir. Yapılan araştırmalar sonucunda en eski Türk şiirinin Uygurlar döneminde yazıldığı ortaya çıkarılmıştır. Ama bu şiirler sözlü gelenekten derlenmemiş, yazılı olarak ortaya konmuştur, dolayısıyla bunların yazılı edebiyat ürünü olarak değerlendirilmesi gerekir.

Eski Türkçe ileTürkiye Türkçesi ile

Öpkem kelip ogradım
Arslanlayu kökredim
Alplar başın togradım
Emdi meni kim tutarÖfkelenip dışarı çıktım
Arslan gibi kükredim
Yiğitler başını doğradım
Şimdi beni kim tutabilir.

Kanı akıp yoşuldu
Kabı kamug deşildi
Ölüg birle koşuldu
Togmuş küni uş batarKanı akıp boşandı
Derisi baştan başa deşildi
Ölülerle bir oldu
Doğan güneş işte batıyor

Kaklar kamug kölerdi
Taglar başı ilerdi
Ajun tını yılırdı
Tütü çeçek çerkeşürKuru yerler hep gülerdi
Dağbaşları göründü
Dünyanın soluğu ılındı
Türlü çiçekler sıralandı

Etil suwı aka turur
Kaya tübi kaka turur
Balık telim baka turur
Kölün takı küşerürİtil suyu akar durur
Kaya dibini oyar durur
Bütün balıklar baka durur
Gölü bile taşırırlar

Bulnar mini öles köz 
Kora mengiz kızıl yüz 
Andın tomar tükel tuz 
Bulnap yana ol kaçar(O) baygın göz(ler) beni avlıyor (ve üzerinde)
Kara benler (bulunan o) pembe yüz (beni tutsak ediyor)
(Bütün güzellikler) ondan damlıyor (sanki)
(Beni) tutsak ediyor, sonra da kaçıp gidiyor

Avlap meni koymangız 
Ayık ayıp koymangız 
Akar közüm uş tengiz 
Teğre yöre kuş uçarBeni avlayıp bırakmayın (ne olur)
Söz verip sözünüzden caymayın
Gözlerim(den) deniz gibi (yaşlar) akıyor işte
(Öyle ki akan gözyaşlarımın) çevresinde kuşlar uçuşuyor

Yığlap udu artadım 
Bağrım başın kartadım 
Kaçmış kutuğ irtedim
Yağmur kipi kan saçar(Beni bırakıp giden sevgilimin) ardından ağlayıp mahvoldum 
Bağrımın (kapanmış olan) yarasını (yeniden) deştim 
(Ve) kaçıp gitmiş olan mutluluğu aradım durdum 
(Gözlerim) yağmur gibi kan(lı yaşlar) saçıyor (şimdi)

Yüknüp manga imledi 
Közüm yaşın yamladı
Bağrım başın emledi
Elkin bolup ol keçer(Sevgilimin hayali beni görünce) eğilip bana işaret etti 
(Kendini göstermekle) gözlerimin yaşını silmiş (ve)
Bağrımın yarasını tedavi etmiş oldu
(Ne yazık ki sonra) bir konuk gibi kaçtı gitti

Yorumlar (0)