Küçürek Hikaye (Küçürek Öykü)

Küçürek Hikaye (Küçürek Öykü))

Hikâyenin bir alt türü olan küçürek hikâye, çok kısa metinlerdir. Küçürek öykünün ortaya çıkışında farklı sanat dallarındaki minimal yaklaşımın son yıllarda hikâyede de karşılık bulması etkili olmuştur.
Küçürek hikâyenin tanımı ve özellikleri hakkında çeşitli görüşler vardır. Türk edebiyatında küçürek hikâye türü için “minimal öykü”, “çok kısa öykü”, “öykücük”, “kısa kısa öykü”, ”kıpkısa öykü” gibi terimler kullanılmıştır.


Bu tür hikâyeler 750 kelimeden az olan öykülerdir. Bunlar arasında tek cümlelik hikâyeler de vardır. Küçürek hikâyede hacminden dolayı hikâyenin unsurlarıyla ilgili pek çok ayrıntıya yer verilmez, şiirde olduğu gibi yoğun ve imgesel anlatımdan faydalanılarak hikâye kurgulanır. Hikâyede verilmeyenlerin okur tarafından tamamlanması beklenir.
Küçürek hikâyeler; insan yaşamından dondurulmuş kısa anlar, yaşanmış küçük olaylar, anekdotlar, kurulan düşlerden birisi, bir monolog, bir içsel konuşma olarak okuyucunun karşısına çıkar. Bu tür hikâyelerde de diğer hikâyelerde olduğu gibi insana özgü gerçekler (bireyselleşme, yalnızlık, yabancılaşma vb.) tematik yapıyı oluşturur. Küçürek hikâyelerde çok küçük bir olay ya da durum anlatıldığı için şahıs kadrosu, zaman ve mekân gibi yapı unsurları sınırlıdır. Küçürek hikâyede anlam anlatılan şeyde değil, anlatılmayan, gizlenen şeyde ortaya çıkar. Bu yüzden yoğun, dolaylı anlatıma ve sembolizme dayanmaktadır.


Küçürek hikâyenin batı edebiyatında önde gelen isimleri Julio Cortazar (Hulyo Kortazar), Dino Buzzati (Dino Buzati), Franz Kafka, Oscar Wilde’dır (Oskır Vayld). Türk edebiyatında ise Ferit Edgü, Sevim Burak, Necati Tosuner, Refik Algan, Tezer Özlü, Hulki Aktunç, Hürriyet Yaşar, Küçük İskender, Taner Karakoç, Cemal Şakar, Tarık Günersel, Mehmet Harmancı, Murat Yalçın ve Haydar Ergülen’dir
Necati Tosuner’in “Yakamoz Avına Çıkmak” adlı kitabının birinci bölümünde küçürek hikâyeler yer alır. Sekiz on cümleden oluşan bu çok kısa hikâyeleri, ilk bakışta kısacık bir “an”ı anlatıyor gibidir. Ancak bu hikâyelerin zengin bir çağrışım dünyası vardır.

Türk edebiyatında küçürek hikâyenin en önemli temsilcilerinden biri Ferit Edgü’dür. Bu tür için, “minimal öykü” terimini kullanmıştır. Bu türdeki hikâyelerinde yalınlığa ve hiçbir fazlalığı için- de barındırmayan yapıya ulaşmak arayışındadır. Bir heykeltıraşın mermerin içindeki gizli biçimi bulmak için o koca sert kütleyi küçülte küçülte kendi öz yapıtına varmaya çalışması gibi o da eserlerinde “dil”in içindeki cevhere ulaşmaya çalışır. Betimlemekten ve uzun uzadıya anlatmak- tan hoşlanmayan yazar gereksiz bulduğu ifadeleri çıkararak en az ifadeyle anlatımın sınırlarını zorlar. Yazar; küçürek hikâye türünü, az sözle çok söyleme imkânı sağladığı, bireysel temaları işlemeye uygun bir tür olduğu için daha çok tercih etmiştir.
Ferit Edgü; eserlerinde sıradan insanların yaşantısını kısa, sade fakat yoğun ve simgesel bir anlatımla işler. Onun en önemli özelliği, olaydan çok kişilerin anlık durumlarını ön plana çıkar- masıdır. Tek bir “an”ın aktarımı olan küçürek hikâyeleri ile daha insancıl ve doğru bir geleceği sunmaya çalışır.
Hikâyelerindeki kişiler genellikle isimsiz ve siliktirler. Bu kişiler sadece konuşmaları ve dü- şünceleri oranında hikâyede yer alırlar. Bununla birlikte zaman ve mekân gibi yapı unsurları da açıkça ifade edilmeyip sezdirilir. Daha çok gösterme (diyalog) tekniğinden yararlanılan bu hikâ- yelerde okur, olaylara aracısız olarak bizzat tanık oluyormuş duygusuna kapılır.

Ferit Edgü (1936 – … )

İstanbul’da doğdu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümün- de başladığı eğitimini Paris’te sürdürdü. 1977 yılından itibaren kurucusu ol- duğu yayınevini yönetti. Edebiyat dünyasına çeşitli dergilerde çıkan şiirleriyle giren Ferit Edgü, Sait Faik’i okuduktan sonra hikâye ve romana yönelir. Hikâye ve romanlarında genellikle varlıklı kesim ve aydınların bunalımlarını, bireyin yalnızlığını, yabancılaşma duygusunu, mutsuzluğunu yer yer fantastik bir anlatımla ele alır. Her zaman yenilik peşinde olan yazar, özgün üslubuyla edebiyatımızda önemli eserlere imza atarak hikâye, deneme ve romanlarıyla çeşitli ödüller almıştır.
Eserleri: Kaçkınlar, Bozgun, Av, Bir Gemide, Çığlık, Ressamın Öyküsü, Doğu Öyküleri, Do Sesi (hikâye); Kimse, O (roman); Ah Minel Aşk (şiir); Tüm Ders Notları (deneme)…

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Hikaye

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Hikaye (1923-1940)

Millî Edebiyat sanatçılarının da eser vermeye devam ettiği Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında daha çok, gözlemci gerçekçiliğe dayalı hikâyeler yazılmıştır. Bu dönemde bazı sanatçılar hikâyelerinde toplumsal konuları, Cumhuriyet devrimlerini, yeni kurum ve değerleri ele alırken bazıları da bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeler yazmıştır.

Bu yıllarda Reşat Nuri Güntekin’in Leyla ile Mecnun; Fahri Celalettin Göktulga’nın Telak-ı Selase; Ercüment Ekrem Talu’nun Teravihten Sahura; Nahid Sırrı Örik’in Eski Resimler; Sadri Ertem’in Bacayı İndir Bacayı Kaldır; Memduh Şevket Esendal’ın Otlakçı, Pazarlık; Sabahattin Ali’nin Ses, Kamyon; Sait Faik Abasıyanık’ın Son Kuşlar, Lüzumsuz Adam adlı eserleri tanınmış hikâye örneklerindendir.


Cumhuriyet Dönemi yazarlarından Sabahattin Ali, Kamyon adlı olay hikâyesinde, yoksulluk nedeniyle büyük kente çalışmaya giden genç bir köylünün acıyla sonlanan yolculuğunu, gerçekçilik akımına bağlı olarak anlatmıştır.

Cumhuriyet Dönemi’nde Hikâye (1940-1960)

Cumhuriyet Dönemi’nin 1940-1960 yılları arasında bireyin iç dünyasını esas alan, toplumcu gerçekçi, modernist, millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazılmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeler yazmışlardır. Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Fakir Baykurt, Haldun Taner, Talip Apaydın gibi toplumcu gerçekçi yazarlar; hikâyelerinde köy ve köylünün sorunları, toprak kavgaları, köyden kente göç gibi toplumsal konuları ele almışlardır. Nezihe Meriç, Yusuf Atılgan, Ferit Edgü modernist çizgide hikâyeler vermişlerdir. Hüseyin Nihal Atsız, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Sevinç Çokum millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazmışlardır.


Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Yaz Yağmuru; Kemal Bilbaşar’ın Cevizli Bahçe; Orhan Kemal’in Ekmek Kavgası, Çamaşırcının Kızı; Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı)’nın Merhaba Akdeniz; Samim Kocagöz’ün Telli Kavak, Koca Öküzün Ölümü; Kemal Tahir’in Göl İnsanları; Yaşar Kemal’in Sarı Sıcak; Haldun Taner’in Yaşasın Demokrasi; Ziya Osman Saba’nın Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi; Sabahattin Kudret Aksal’ın Gazoz Ağacı; Muzaffer Buyrukçu’nun Katran; İlhan Tarus’un Köle Hanı; Tarık Buğra’nın Oğlumuz; Fakir Baykurt’un Efendilik Savaşı; Nezihe Meriç’in Bozbulanık adlı eserleri bu dönemin tanınmış hikâyelerindendir.


Tarık Buğra, Oğlumuz adlı hikâyesinde bir anne-babanın kendilerinden gittikçe uzaklaşan genç oğulları hakkındaki endişe ve korkularını ele almıştır. Yazar, bu eserinde bireylerin iç dünyalarını yansıtan bir tutum sergilemiştir:

Tanzimat Edebiyatı Döneminde Hikaye (Öykü)

TANZİMAT DÖNEMİ HİKÂYELERİ

Tanzimat Edebiyatı Döneminde Hikaye (Öykü)

TANZİMAT DÖNEMİ HİKÂYELERİ

Divan edebiyatımızın halk hikâyelerini bir tarafa bırakırsak Avrupa’daki anlamıyla hikaye türü edebiyatımıza Tanzimat Edebiyatı Dönemi’nde girmiştir. Çeviri ile başlayan bu süreç, taklitler ile devam ederek gelişmiş ve asıl kimliğini kazanarak günümüze kadar gelmiştir. Bu dönemde birçok eser tercüme edilmiştir.

Tanzimat Dönemi’nde çeviri eserler için söz konusu olan dil ve ahlak sorunları yerli eserlerin de başlıca sorunları olmuştur. Türk edebiyatında öykü alanındaki yerli ürünler, Ahmet Mithat Efendi‘nin 1870’te basılan “Kıssadan Hisse” ve “Letaif-i Rivayat” adlı öykü kitaplarıdır. Ahmet Mithat Efendi, Tanzimat edebiyatı öykülerinde olaylar çoğunlukla günlük yaşamdan veya tarihten alınmıştır.

Olayların olmuş ya da olabilir izlenimini bırakması gerektiği konusunda bütün Tanzimat hikâyecileri birleşmişlerdir. Eserler genel olarak duygusal, acıklı konular üzerine kurulmuştur. Tanzimat öyküsünde genellikle tutsaklık, zoraki evlilikler, Batılılılaşma, kadın erkek ilişkileri gibi temalar işlenmiştir.

İlk öykülerde topluluk önünde anlatılan meddah öykülerinin etkisi ve tekniği görülür. Dönemin önemli hikâyecileri Ahmet Mithat Efendi, Emin Nihat, Şemsettin Sami, Nabizade Nazım, Sami Paşazade Sezai’dir.

Yorumlar (1)
sema 4 yıl önce
çok güzeldi