Türk mitolojisinde ejderhanın öldürülüşü

TÜRK MİTOLOJİSİNDE EJDERHANIN ÖLDÜRÜLÜŞÜ

Prof. Dr. Erdoğan Altınkaynak

ÖNSÖZ

Türk mitolojisinde var olduğu tasavvur edilen yer altı dünyasında da bir ejderha vardır. Efsanevi kuş “Zümrüdüanka” ve ya “Simurg” geçen masallarda kahramanın yer altına inerek suyu hapseden ve su karşılığında kendisine sunulan insanları yiyen bu ejderhayı kahraman öldürür ve kralın kızını ölümden kurtarır. Ejderha ile suyun hapsedilişi veya mevsimler ile de bir ilişki de düşünülebilir. 
Oğuz Kağan veya Aziz Giorgi de toplumun başına musallat olan ejderhayı öldürür.


Anlatımlarda geçen ejderha gerçekten ejderha mı, yoksa toplumun başına musallat olan bir bela mı? Veya bunların dışında bir esaretten kurtuluşun simgesi mi? Veya hayatın ve tabiatın yeniden şenlenmesi, canlanması ile mi ilgilidir? Tebliğimizde bu konu ele alınacak ve değerlendirmelerde bulunacaktır.



Anahtar kelimeler: ejderha, ölüm, düşman, mitoloji, hayat, su.



Anlatım esasına dayalı Türk Halk edebiyatı metinlerinden masallarda, destan ve hikayelerinde Yeraltına inme, yeraltı ejderhasını öldürerek insanları susuzluktan kurtarma, yeraltında yaşadığı tasavvur edilen büyük kuşun yavrularını kurtarma ve bu büyük kuşun yardımıyla yeryüzüne çıkma motiflerini içeren bir kısım vardır. Bu epizodun  Anadolu, Gagauz, Azerbaycan, Kazak, Kırgız, Kıbrıs, Romanya,  Tatar, Bulgar (eski), Yakut, Altay anlatımları hemen hemen birbirinin aynıdır. İran’da yaşayan Kaşgay Türkleri arasında ve Tuva ile Moğollar arasında da yer altı dünyası ile ilgili epizotları içeren kaynaklara ulaştık. (Aras, 2001. (AB, satır, 186, 187, ) (AB. satır 207, 208). (AB. Satır, 1758, 1759)


Masalların dışında, dini destanlardan,  Hikaye-i Kesikbaş’da da Hz. Ali’nin yer altına indiği ve orada Müslümanlara tebelleş olan Dev’i öldürüp, insanları kurtardığı, İsmi Azam duası ile de tekrar yeryüzüne çıktığı zikredilmektedir. (Ocak, 1989.13-15.) Hikaye-i Kesikbaş ile Eski Yunan, Hint, Japon, Arap ve Mısır, Ermeni, Gürcü mitolojileri ve Şan Kızı Destanı arasında bir bağ kurulabilir.(Baştu, 1991, 26-28, 78-79.) 


Yeraltına inme, yer altı dünyası, büyük kuş ve suyun ejderha tarafından hapsedilmesiyle ilgili anlatım esasına dayalı metinleri Türkiye’de: Tahir Alangu, (Alangu, 1990, 118-157) Ali Berat Alptekin,(Alptekin, 1982.) Umay Günay (Günay, 1975, 326-334, 501-508.), Esma Şimşek(Şimşek, 2001, 52-59.),  Pertev Naili Boratav(Boratav, 1992, 87-92.) metin olarak yayınlamıştır. Bu anlatımın Türkiye’de yayılım alanı olarak, İstanbul, İzmir, Çorum, Edremit/Balıkesir, Kırşehir, Eskişehir, Sivas, Çankırı, Kastamonu, Ankara, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum, Tunceli, Kars, Gaziantep, Yozgat, Adana gösterilmektedir. Buna ilave olarak Elazığ’ı da buraya ekleyebiliriz. (Boratav 274-275. 1968, s.75-86.) Bu ve buna benzer pek çok masal katalogunda, araştırma ve tezlerde yer altına inme motifiyle ilgili masal yayınlanmıştır. 


Türkiye dışı Türk Dünyası anlatım metinlerinde: Saim Sakaoğlu’nun hazırlamış olduğu Kıbrıs Türk Masalları’nda bu “Zümrüt Halka Kuşu” adlı masal(Sakaoğlu, 1983, 100-112.) Henüz yayınlanmamış olan ve Harid Fedai vasıtasıyla elimize geçen, “Masal Coğrafyamız” adlı, Kıbrıs Masalları muhtevalı, araştırmacı Mustafa Gökçeoğlu imzalı kitaptan, Zümrütüanka Kuşu ve Yer altı Padişahının Kızı adlarında iki masal da yer altı dünyası ile ilgili epizoda rastlamaktayız. Kazaklarda, Kırgızlarda Er Töştük masalında bu bölüm karşımıza çıkmaktadır. (Kudınova, 1987, 155-177; Janusakova, 1980, 7-31.)

Gagauzlarda, Baboğlu’nun hazırlamış olduğu Masallar adlı kitapda Ayı Kulak adlı masal Anadolu masallarında yer alan yer altı dünyası ile bire bir örtüşmektedir. Konu ile ilgili olarak Köstence’de sunduğumuz tebliğde detaylı bilgi vermiştik. (Altınkaynak, 1999.) Azerbaycan’da, Melik Memmed Nağılı (masalı) tamamen yer altı dünyası ile ilgilidir. Altaylılarda (İnan, 1987,351-352.) Eski Bulgar Türklerinde (Baştu, 134, 136, 138, 140, 142.) de bu epizotlara rastlarız.


Türklerin dışında ejderhanın öldürülmesi ile ilgili olarak anlatımlara diğer halklarda da  “Eski Yunan mitolojisinde (Can, 1970, 494) Hindistan’da, Araplarda ve Mısırlılarda, Japonlarda. (Mackenzie,1996, 305-306-307.) Ermenilerde, (Ermeni Halk Nağılları, 1988, 61-72.) Gürcülerde (Ğulandi, 1986, 62-69; Şenicje, 1991, 187-211, -  272-289.), Ukrainlerde (Uzvenko,174 – 181;245 – 252) rastlamaktayız.


    Türklerde yer altı dünyası ve ejderhanın öldürülüşü ile ilgili anlatımları içeren metinlerde motifleri ve mitolojik unsurları 1. Yeraltına inme ve yer altı dünyası, 2. Yeraltında yaşayan büyük kuş, 3. Yeryüzüne çıkma 4. Suyu hapseden ejderha ve ejderhanın öldürülüşü, 5. Su tanrısına kurban verme başlıklarına ayırmaktayız. 


Bu bölümlerden yazımızda yer alan konu “Suyu hapseden ejderha” ve onun öldürülüşü ile ilgili olacaktır.

Suyu Hapseden Ejderha ve Onun Öldürülüşü
Yunan mitolojisine göre yeryüzündeki yılanlar  Perseus’un bir kılıç darbesiyle başını koparttığı Meduza’nın yeryüzüne damlayan kanından meydana gelmişti. (Can, 225.)


Su ve ejderha arasında da derin bir ilişki görülmektedir. (Mackenzie, 292) Sümer’lerden Hitit’lere, Anadolu’dan Kafkasya’ya kadar uzanan geniş bir alanda İlluviyenka adlı dev bir yılanın çeşitli öyküleri anlatılmıştır. Bu yılan bazen tanrılarla, bazen de kartallarla savaşmaktadır. 
Antikçağın Orfik dininde evrenin oluşması, Kybele’yle Ofiyon adlı yılanın sevişme sarsıntılarıyla açıklanır. Attika’lıların ilk kralları Kekrops, İkinci kralları Erektheus birer yılandır. Sümer’lerin yaratılış efsanelerinde gökyüzü ve yeryüzü tanrılarını yaratan Lakmu’yla Lakamu, erkek ve dişi birer yılandır. 


Mısır efsanelerinde gökyüzünde yaşayan yılan Apofi, her gün güneşi doğudan batıya taşıyan  tanrı Ra’nın  peşinde dolaşır, bir gün onu sokup öldürür. İskandinav tanrısı Votan, çok sık olarak  yılan kılığına girer. Slav efsanelerinin kahramanı Vseslaviç bir yılanın oğludur. Yunan tanrılarından, hastaları iyileştiren Asklepios, Evleri ve kentleri koruyan Agatbodaemon bir yılandır. Yılan tapımı ilk çağda çok yaygındır ve çeşitli topluluklarda saptanmıştır. Toprak altında yaşayan yılanın, ölü atalarla ilişkili bulunduğu, onların ruhlarını taşıdığı kabul edilmiştir. Yılan, çoğunlukla, yer yüzünü ve yer altını simgelemiştir. Yunan mitolojisinde topraktan yaratılanların tümü yılan biçimlidir. 


Amerika yerlileri için bütün yer altı güçleri yılandır. Günümüz ilkellerinde yılan tapımı süre gelmektedir. (Hançerlioğlu, 698)
Hemen hemen bütün dünya inançlarında suların ruhu, efendisi veya tanrısı bir ejderha/yılandır. Ejderha Çinlilerde Su tanrısıdır. (Mackenzie, 56.) Türklerde meşhur boynuzlu yılan “evren“ genellikle sulak yerlerde yaşar. 


Eski Mısırlılarda yılan, nehrin ruhuydu. Nil gibi Osiris’de bir yılandı. Dolayısıyla, annesi de bir yılan biçimindeydi. (Mackenzie, 59.) Mississippi Nehri boyunda birbirine benzer  tapınak kümelerinde ve birbirinden ayrı mezarlarda taşlara oyulmuş tüylü (ya da boynuzlu) yılan desenleri bulunmaktadır. Aynı yılan desenleri çanak çömlek üzerine de işlenmiş, hayvan ve ağaç kabuklarına da oyulmuştur. Bu yılan, Mississippi yöresinde olduğu gibi, Meksika’nın ana vadisi içinde de her yerde görülmektedir. Rio Grande Vadisi’nden.

Batıda Arizona merkezine kadar olan yerlerde yaşayan Kızılderili köylüler de tüylü bir yılana taparlar. (Marriot –Rachlin, 1995, 74.) Aslında buradaki ejderha veya yılan Çeyeni kabilesinden bir gencin tabuya aykırı hareket etmesinden dolayı cezalandırılan ve Mississippi’nin ruhu haline dönüştürülen bir insandır. (Marriot –Rachlin, 78.) Bu yılanlar da, yani su tanrıları da kendilerine kurban adanmasını isterler veya hediye verilmesini isterler. İşte bu yılanlar öldürüldükten sonra da sular kabarır ve hayat yeniden başlar. Tıpkı bahar aylarında, boz topraklardan gelen bulanık sular gibi. Bu suların renginin erozyon nedeniyle bulanıklaşması ile ejderhanın öldürülmesi arasında bir bağ kurulmuştur diyebiliriz. (Mackenzie, 55.) 


Çin’lilerin “ejderha kuyu”ları, genellikle derin bir dağ mağarasının içinde bulunur. Bu kuyunun, kaynağını ejderhaya borçlu olduğuna inanılır. ... Ünlü bir ejderha kuyusu, Hu-Cheu’daki Pien Dağı’nın tepesinde bulunur. Bir mağaradan akar ve adı “Altın Kuyu Pınarı”dır. Mağara “Altın Kuyu Mağarası” olarak bilinmektedir ve dibine hiç kimsenin ulaşamayacağı kadar derin olduğuna inanılır. 
Kudüs yakınlarında da bir ejderha kuyusu vardır. Diğer ejderha kuyuları İrlanda ve İskoçya gibi çok batıdaki bölgelerde bulunmuştur. Cromarthy’deki  “Damla Mağarası” olarak adlandırılan mağaraların en dip köşelerinde bir iblis vardır.

Anadolulu Tayfun’un mağarası da benzer niteliktedir. Yunan efsanesine göre gözlerinden ışıklar saçan, bu yüz başlı canavar, bir gün Sicilya’daki çiftlikleri yerle bir etmek için, üzerlerine dolu, sel ve ateşten nehirler gönderecektir. Rhone Nehri’nin taşkınlarının sebebinin “drac” olduğuna inanılır. Mısır’da, Set, toprakta bir delikten içeriye doğru sürünen “ve orada kendini gizleyerek yaşayan” bir “kükreyen yılana dönüşmüştü. Mısırlı “ejderha katili” Horus’tan kaçabilmek için, daha önceden de timsah ve su aygırı şekillerine girmişti. (Mackenzie, 56-57.)  Çocukluk yıllarımda, su şebekelerinin bulunmadığı dönemlerde evlerin avlularında su kuyuları bulunurdu ve evin su ihtiyacı bu kuyulardan kaşılanırdı. Her evin kuyusunun içinde bir yılan olduğuna inanılırdı. Eğer kuyu kurursa veya suyu azalırsa içindeki yılanın göçtüğüne ya da suyu kasıtlı olarak kestiğine inanılırdı.


Samoalı tanrıların kralı bir ejderhaydı. Brown’ın anlattıklarına göre, “Bu tanrı sadece göğüs kısmına kadar bir insanın, bunun altında ise bir su yılanının gövdesine sahipti. Bu su yılanının gövdesi okyanusun dibinde ve göğüsten kafaya kadar olan kısım ise evde uzanırdı. Bu, her şeyin bağlı olduğu tanrıydı. Daha sonra gelen tanrılar, onun hizmetçileriydi. (Mackenzie, 67.)
Tibet’te, yılan ve kuş birleştirilmişti ve bu “birleşik yaratığa” boynuzlu bir insan başı konulmuştu. (Mackenzie, 70.) Su, ağaç yılan arasındaki ilişki ile yuvalarını ağaçlara yapan kuşlar arasındaki bağlantı bir yerde kuş ve yılan çekişmesinin temelini mi oluşturuyor diye bir soru düşüncelerimizi meşgul etmektedir.

Hindistan’ın Naga’ları sadece su tanrıları değildi, aynı zamanda, Dr. Rhys Davids’in vurguladığı gibi ağaç ruhlarıydı. Ejderha ibadetinin ardında, genellikle “ağaç ve kuyu ibadeti” olarak bilinen olaylarla ilgili inançlar bulunmaktadır. Gal hikayelerinde,  kutsal ağaç kutsal kuyudaki bir “yaratık” tarafından korunur ve bu “yaratığın” bir biçimi de somon balığı; ağaçta ise “gök gürültüsü kuşu”dur. Ejderha, ağaç ve kuş, yağmur yağdıran gök gürültüsü tanrısı ile ilgilidir. (Mackenzie, 72.)
İzlanda hikayelerindeki ejderha katili Sigurd, ejderhaların kalplerini yer ve hemen kuşların dilinden anlamaya başlar.

Aynı şeyi, Alman edebiyatının Siegfried’i de yapar. Tyano’nun Apollonius’u, Arabistan’da bilgeliği, ejderhaların kalplerini yiyerek elde ederler. (Mackenzie, 74.)


Kuş Tanrılar ile Yılan Tanrılar arasındaki çekişme, biraz da onların beslenme ve yaşam mücadelesi ile ilgilidir. Bilinen en eski metinlerde dahi böyle bir çekişme vardır. Hindistan’da kuş-tanrılar (Garuda’lar) Naga’lara (yılanlara) düşmandır ve sıradan kabartmalarda “kartal” şeklindeki Garuda’ların , yılan şeklindeki Naga’ları taşıdıkları resmedilmiştir. Kartala benzer kuşlarla, yılanlar arasındaki bu ebedi çekişme, Babil mitolojisinin konularından biridir. (Mackenzie, 68.) Polinezya’da kuş-tanrı ile yılan-tanrı arasındaki ebedi mücadele, ağaç oymalara kazınmıştır. Mısırlıların, adalılar tarafından da benimsenen, kanatlı diskinin ortasında, gagasında çırpınan bir yılan olan bir kuş vardır.

Keza, Orta Amerika topluluklarında da bu kuş ve yılan mitleri bulunmaktadır. (Mackenzie, 69.) Kuş ve yılan hikayelerine, İlyada destanında bile rastlanır. Hector, kahramanları ile beraber, Eski Yunanlıların karargahının duvarlarını aşmak üzere ileri atıldığında, havada, pençelerinde hala canlı durumda olan ve çırpınan “kan kırmızısı renginde canavarı andıran bir yılan taşıyan bir kartal belirir.” Debelenip duran yılan, kartalı sokmayı başarır ve bunun sonucunda kartal yılanı hemen ağzından düşürür. (Mackenzie, 69.) Büyük kuşun yılanları avladığı dünyadaki tek ülke, Afrika’dır. Söz konusu olan kuş, günümüzde Güney Afrikalı çiftçiler tarafından, yılanlarla mücadele etmek üzere evcilleştirilmiş olan, ünlü sekreter kuşudur. (Mackenzie, 69-70.)


Zu efsanesinin bir başka sunumunda, kartal, kendini bir öküzün vücuduna saklamış olan bir yılan tarafından cezalandırılır. Kartal  et yemek üzere gelince, yılan tarafından yakalanır ve öldürülür.Kuşlar ve yılanların birbiriyle mücadelesinde insanlar daima kuşların tarafını tutmuştur. (Makas, 2000,170) Anlatım esasına dayalı metinlerde de bu kural  değişmemektedir. Yılanlar veya  yeraltındaki gizli sırları bilen sürüngen cinsli ejderhalar tıpkı yeraltındaki kartallarda veya kuşlarda olduğu gibi tanrısal güçlere sahiptirler. “Ejderha tükürüğü” iyileştirici özelliklere ve bir tanrının vücudunun nemindeki yaşam özüne sahiptir. (Mackenzie, 76.)


Türk mitolojisinde yılanları yaratılış ve bekçilik görevleriyle tanıyoruz. Ayrıca 12 Hayvanlı Türk Takviminde burçların birinin adı Yılan’dır. (Yıldırım, 1998, 145.) Altay Türklerinin yaratılış efsanesinde, Tanrı, Dokuz Dallı ağacın beş dalının dışındaki meyveleri yememeleri için canlılara gözcülük yapsın diye yılan ve köpeği tayin etmişti. Yılan görevi esnasında uykuya daldığı için kendisine emanet edilenler zarar görür ve Tanrı tarafından cezalandırılır. Yılan artık insanlar tarafından görüldüğü yerde öldürülecektir. (Çınar, 1996, 160.) 
Bunlardan başka yine meşhur bir masal ya da efsane vardır Şahmaran adıyla. Bu konuda Seyidoğlu’nun detaylı bilgi verdiği makalesi burada zikredilmelidir. (Seyidoğlu, 1998, 86-92) Ancak, Şahmaran efsanesi ile yer altı dünyasındaki hayat ağacını bekleyen yılan birbirinden çok farklıdır. Yılanın hayat ağacını beklemesi ve yer altı dünyasındaki devasa kuşu-kartalı nesilsiz bırakması ile Adem ile Havva’nın cennetten kovulmasına sebep olan süreç içindeki yılan arasında bir paralellik var gibi durmaktadır. Bu durum hayat ağacını bekleyen yılan ile eski Türk dini arasında bir ilişki kurulabilir mi sorusunu da aklımıza getirmektedir.


Aslında burada su tanrısı ile kastedilen şey ejderhadan başka bir şey değildir ve pek çok inanç sisteminde veya mitolojide bu hadiseye rastlamaktayız. Her sene Nil nehrine bir bakire kurban etme geleneği eski Mısır’da ortaya çıkmıştı. (Mackenzie, 287.) Çok eski bir zamanda, insanların Japon nehir, göl ve havuz ejderha tanrılarına kurban edildikleri bilinmektedir. (Mackenzie, 294)
İnkalar, yağmur tanrısı Virakoşa’ya canlı insan kurban ediyorlardı. (Hançerlioğlu, 1975, 676.) Antil Adalarında yaşayan kara derililer de Vudu’ya ak derili genç kızları kurban ediyorlardı. (Hançerlioğlu, 677.)


Mısır mitindeki Hathor-Sekhet, insanları katletmeyi durdurması için sarhoş edilmişti ve bu amaçla kavanozlardan bol miktarda kan kırmızı renginde bira dökülmüştü. Susa-no-wo, bir yeryüzü tanrısının kızı için düzenli olarak –anlaşıldığı kadarıyla senede bir kez- gelen ejderhayı sarhoş etmek üzere sake (prinç birası) sağlıyordu. Onu öldürdüğünde, Hi Nehri “bir kan nehrine dönüştü”.(Mackenzie, 286-287.) Susa-no-wo, cennetten sürüldükten sonra, bir nehrin yakınlarında yaşlı bir adam halindeki dağ tanrısının oğlu toprak tanrısı Ashi-na-dzu-chi (ayak vurucusu) ile karşılaşır. Onun bakire kızı Kush-inada-hime (Harikulade-prinç-tarlası-güneşi-bakiresi) bir ejderha tarafından elde edilmek istenmektedir. Susa-no-wo, Kush-inada-hime’yi kendisiyle evlenmek karşılığında sekiz dilli ejderhayı öldürür ve iki kişinin evliliğinden Oho-toshi-no-komi (büyük ekin tanrısı), Uka-no-mitama (Muhteşem Yiyecek Ruhu) ve istediğinde yılan ve insan biçimine girebilen, Idzumoun tanrısı, Ohonamichi (Büyük İsim Sahibi) doğar. (Mackenzie, 305-306-307.)


Habeşler kralı Kepheus’un güzel kızı Andromeda’yi Danae’nin oğlu Perseus deniz canavarından kurtarır ve onunla evlenir. (Can, 227.)
İnsanoğlunun yılanlarla mücadelesi ve bu mücadeleyi anlatan hikayeleri folklorik dine de girmiştir. Hazreti Adem ve Havva’nın cennetten kovulmasına sebep olan yasak meyveden yemelerine cennetin bekçisi olan yılanın gafletinden yararlanan şeytan sebep olmuştur. Anlatılanlara göre yılan, ayakları olan bir varlıkmış. Şeytanın oyununa alet olduğu için Tanrı tarafından cezalandırılarak ebediyyen sürünmeye mahkum edilmiş. İşte bu ayakları alınarak cennetten kovulan yılan ile ilgili olarak Anadolu’da  “Yılanın ayaklarını görenler cennetlik olur” inancı vardır. Bir başka rivayette ise Şeytan cennete, cennetin bekçisi yılan suretinde girmiştir.

Yılanlarla ilgili pek çok inanç vardır. Bir yılan öldürülür ve yakılırsa veya canlı canlı ateşe atılarak yakılırsa yağmur yağacağına inanılır. Buna benzer inançların Anadolu”ya yakın zamanda gelerek yerleşmiş Özbeklerde ve Kazaklarda da olduğunu görüyoruz. (Çevik, 12.) 


Hıristiyan inancında çok önemli bir yere sahip olan Aziz Giorgi’de at üstünde ve elinde bir mızrak ile bir ejderhayı öldürürken resmedilmektedir. Ayrıca bu tasvirin Ukrayna’nın L’vov, Kiev, Rusya’nın Moskova, Gürcistan’ın Tiflis şehirlerinde heykeli ve ikon satılan mağazalarda ikon halinde resimlerine de rastlamaktayız.  Bu bir efsanedir. Aslında Aziz Giorgi’nin gerçek hayatında böyle bir mücadele yoktur. Aziz Giorgi’nin mücadelesi zalim yöneticilere karşı Hıristiyanlık inancını müdafa etmesidir. Bu durumda ejderha, İmparator Diokletioane oluyor. 


Oğuz boylarının atası sayılan Oğuz Han’da toplumun başına musallat olan, at sürülerine zarar veren bir canavarı öldürür ve toplum tarafından kendisine hanlık ünvanı verilir. Bize göre burada Oğuz bir canavarı veya ejderhayı değil bir tabuyu yenmiştir ve „tabuya ilişen de tabu olur“ kuralı gereğince ideal tip olarak karşımıza çıkar.

SONUÇ


İfade edilemeyen şey, bilinmiyor demektir. İnsanoğlu ifade edemediği olayları, varlıkları, davranışları, benzetme (teşbih, mecaz, mübalağa) yoluyla hafızalarında canlandırırlar.  Bu benzetme, benzeyen şeyin hikâyesini de beraberinde doğurur. Masallar ve mitler bu hikâyelerin değişik versiyonlu parçaları gibi görünmektedir. Su, kaynağından çıktıktan sonra kıvrıla kıvrıla akar. Su yatağı ile yılan şekli arasında bir bağ vardır.

Aynı benzerlik hareket etmeleriyle de kurulabilir. Ejderhanın kanı ile de baharın coşkun zamanında suyun rengi arasında da böylesine bir ilgi kurulabilir. Mitolojideki suyu hapseden yılan ile ilgili hikâyelerin temeline bunun konulması gerekir diye düşünüyoruz.


Anlatıma dayanan türlerde kahramanlar olağanüstü bir işi başarmadan toplum tarafından kahraman olarak kabul edilmez. Kahramanlar aynı zamanda bu olağanüstü işi bir tabuyu yıkarak ve tabunun yerine geçerek kahraman olmayı gerçekleştirirler. Ejderha bu noktada bir tabu olarak görülebilir.
Yer altı dünyası ölüm ve tekrar doğum ile ilgilidir. Anlatım esasına dayalı metinlerde dünyalar arası seyahat eden kişilerin basit insanlar olmadığı görülmektedir.

Tanrısal güce sahip olan bu kişiler çok zor şartlara katlanabilir, korkunç mahlûklarla mücadeleye girişebilir ve onları alt edebilir. Bu kişilerin yer altına inmeleri, onların miracı olarak yorumlanmalıdır. Yer altına inen kişiler, aynı zamanda iyiler ile kötülerin çekişmesinde mağdur iyileri temsilen zalim-korkunç kötüleri alt ederler. 


Yer altı dünyasında kötüler ve kötülüklerin temsilcileri ile mazlum durumda yaşayanlar vardır.  Aslında yer altı dünyasındaki iyiler ile kötülerin çatışması Tanrının veya yaratıcı gücün yer altındaki hükümranlık haklarıyla da doğrudan ilgilidir. Yer altında kötülere galebe çalanlar ilahi güç verilenler ile ilahi gücü kendilerinde bulunduranlardır. Bu kahramanların yer altına inmeleri de olgunlaşmaları, kâmil olmaları ile doğrudan ilgilidir diye düşünülebilir. Ve yer altı dünyası ile yer altına ait inançların giriftliği, yerleşik hayata, ekinciliğe geçme ile bağlantılıdır.

Göçebe, hayvancı veya toplayıcı toplumlarda yer altı dünyasından daha çok gök ve gökyüzü ile ilgili inançlar ağır basmaktadır, karmaşıktır veya bu toplumlar yerleşik hayata geçtikten sonra yer altı ve yer altına ait düşünce sistemlerinde değişiklikler olmaktadır. Her iki görüş de doğrudur.
Bu yer altına inerek kötüyü alt etme bir yerde toplumun karşılaştığı büyük tehlikeyi alt etme, esaretten kurtarma, düşmanı yok etme gibi de değerlendirilebilir. Ve bu mücadeleler daima iyilerin zaferiyle sonuçlanmaktadır. 


Kuşlar ile yılanlar arasında beslenme zinciriyle bağlantılı bir ilgi vardır. Ancak, ne hikmetse, kuşlar ile yılanların mücadelesinde leyleklerin hiç bahsi geçmemektedir. 
Suların coşması, baharın gelmesi veya hayatın yeniden canlanması demektir. Baharın çoşkun zamanında suların bulanıklığı ile ejderhanın öldürülmesi arasında bir bağ vardır ki bu bağ ejderhanın kanı münasebetiyledir. Bu başlangıca dayalı olarak insan (özellikle bakire) kurban edilmesi değişik toplumlarda mevcuttur. Ancak bu hadise bir şekilde sona erdirilmiştir. (Türklerde insanların kurban edilmesi hadisesi yoktur) Bakirenin, ejderhaya veya su tanrısına kurban edilmesi bir şekilde son bulduktan sonra, olayın hatırası, anlatım türlerinde de yerini almıştır denilebilir. Buradaki bakire ile manevi olarak değeri yüksek bir kavram; halk, anne, vatan, idol veya tabu kastediliyor olabilir.



Bibliyografya
Abdülkadir İnan, Türk Folklorunda Simurg ve Garuda, Makaleler ve İncelemeler, I,  Ankara 1987.
Ahmet Yaşar Ocak, Türk Folklorunda Kesik Baş, Ankara 1989.
Aleksandra Ğulandi, Gürcü Halk Masalları, (Paskunci), Tiflis 1986.
Ali Abbas Çınar, Türk Dünyası Halk Kültürü Üzerine Araştırma ve İncelemeler, Muğla 1996.
Ali Berat Alptekin, Taşeli Platosu Masallarında Motif ve Tip Araştırması, I, Yayınlanmamış Doktora Tezi, A.Ü, Edebiyat Fakültesi, TDE. Bl, Erzurum 1982.
Alice Marriot – Carol K. Rachlin, Kızılderili Mitolojisi, Çev: Ünsal Özünlü, Ankara 1995.
Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi (1), Ankara 1989. 
_____________, Türk Mitolojisi (2), Ankara 1995.
Bilge Seyidoğlu, Kültürel Bir Sembol: Yılan, Prof. Dr. Dursun Yıldırım Armağanı, Ankara 1998.
Donald A. Mackenzie, Çin ve Japon Mitolojisi, Çev: Koray Akten, Ankara 1996, 305-306-307.
Dursun Yıldırım, Türklerin Yılbaşı Özgürlük Günü Bayramı, Türk Bitiği, Ankara 1998. 
Erdoğan Altınkaynak, Bir Gagauz Masalı ve Türkiye’deki  Varyantları, “Ayı Kulaklı”, KİBATEK Sempozyumu, Romanya – Köstence, 1999.
Ermeni Halk Nağılları, (SSRİ Halklarının Nağılları) Çev: Sabir Tarverdiyev, Azerbaycan 1988.
Esma Şimşek, Yukarıçukurova, Masallarında Motif ve Tip Araştırması, II, Ankara 2001. 
Evgeniya Kudınova, Skazki Naradov SSSR, Er- Tostik , Alma-Ata 1987, 155-177; ayrıca bkz. 
F. Janusakova, Kazahskiye Narodniye Skazki, Er- Tostik, Alma-Ata 1980
Hayat Aras,  Alday-Buucu Destani Esasında Tuva Turkcesi'nde İsim, Ankara, 2001. 
Joseph Campbell, İlkel Mitoloji, Çev: Kudret Emirağaoğlu, Ankara 1995.
Mikail Baştu, Şan Kızı Destanı, Çev: Avidan Aydın, Ankara 1991.
Orhan Hançerlioğlu, İnanç Sözlüğü, İstanbul 1975.
Özkul Çobanoğlu, Halk Bilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş, Ankara 1999.
P.N. Boratav, L’épopée d’Er-Töştük etle conte populaire.“ Volksepen der uralischen und altaischen Völker”, Vortragedes Hamburger Symposions von 16,-17 Dezember 1965 Wiesbaden, O.Harrassowitz yayınevi, 1968, s.75-86.
_____________, Az Gittik Uz Gittik, İstanbul 1992.
Saim Sakaoğlu, Kıbrıs Türk Masalları, Ankara 1983.
Şara Şenicje, Gürcü Halk Masalları, (Paskunci), Tiflis 1991.
Şefik Can, Klasik Yunan Mitolojisi, İstanbul 1970.
Tahir Alangu, Billur Köşk, İstanbul 1990.
Umay Günay, Elazığ Masalları, (İnceleme), Erzurum 1975.
Viktoria Uzvenko, Ukrainski Narodni Kazki, Legendi Anekdotpi, Molol 1989.
Zeynel Abidin Makas, Türk Dünyasından Masallar, İstanbul 2000. Türk Mitolojisi, Ejderha isimleri, Ejderhalar, Ejderha sembolü anlamı, Ejderha mitolojisi

Yorumlar (0)