22.10.2021, 09:59

SOCRATES'TEN TRANSHÜMANİZME

SOCRATES’ TEN TRANSHUMANİZME

Dünya görüşü ve varlık tanımı açısından insanoğlu bazı kavramlarla yüzleşmek zorunda . Bunlar insanın varlık alemindeki yeri ve modern hümanizm .

Hümanizm insanı , varlığın ve anlamın yani her şeyin merkezine koyar. “ insan her şeyin ölçüsüdür “ diyen Socrates’in insanı merkeze yerleştirdiği bu cümle, kimilerine göre zihinsel karmaşa yaratan bir düşünce olarak anlam kazanır .

Geleneksel   görüşün varlık tasavvurunda insan değil varlık dairesi esas alınır . İnsan ve evren bu dairenin içinde, ayrılmaz bir bütündür . İbn-i Sina , duygular ve akıl yoluyla idrak edilen varlığı , aklın ulaşabileceği en güzel ve açık kavram olarak ifade eder. Bu bütünlüğe rağmen insanoğlunun aklı öne alan rasyonalist (akılcı) ben- merkezci tutumu ve varlığa bakış açısı değişmediği süreçte , yaşamın temeline varlık dairesini asla koyamaz . Koyamadığı süreçte insancıl bir yapıya evrilme ve insancıl bir değişim beklenemez. Aklın bilgi kaynaklarından üstün tutulması ise aklı yüceltip , ulaşılmaz yaptığında , Akıl - hikmet buluşması mahşere kalır.

Aklı öne alan akıl ve vahy birlikteliği , bilginin gücü , aklı öne alıp nas’la desteklenmesi akılcı anlayıştır diyen İmam Maturidi , akıl , tefekkür ( şuuruna varma , anlama ) - tedebbür (öncesi sonrası ) – teakkal ( akıl erdirme ,idrak etme) ile Allah’ın emirlerini anlamak düşüncesini savunur . “ Akıl , bilgi ve kalb bir bütündür “ diyen bu görüşü kaleme alan, okuyucuları ile buluşturan mezhepler tarihi öğretim üyesi rahmetli Prof. Hasan Onat’ı rahmetle anıyoruz.

Hümanizmin doğuşunu anlamak cadı avının yaşandığı orta çağ Avrupa’sını , kilisenin insanlar üzerindeki ağır baskısını ve parayla cennet vadettiği dönemi bilmeyi gerektirir . Hümanizm bilim ve bilime susamış sorgulayıcı ,araştırıcı bilim insanlarının, düşünce ve edebiyat dünyasında gelişirken rönesansla yaşam bulur.

Anılanın aksine hümanizm , sevgi  çağrıştıran ,ruhsal derinliği bulunan , kişiye göre anlam kazanan bir kavram değil , adelet ve etik anlayış temelli , insan ben- merkezli bir kavram olarak tarihsel yerini alır.

“ Tanrı – merkezli anlayışın terk edilip , insan – merkezci bakış açısını benimsemek “ .

Anlamı ,dünya hakkında ortak kalıplaşmış fikirler ve prensipleri benimsemez . İnsanı tüm değerlerin üzerinde görür .Hümanizm’de amaç insanın doğasına olan güvenin pekişmesi , her alanda ve anlamda eşitsizliğin yok edilmesi ve etik bir anlama kavuşmasının gerekliliği ifade edilir.

4. Sanayi devriminin teknoloji ve bilimden faydalanarak hümanizm kavramının dönüştürülüp ,gelişmesi , transhumanizm boyutunda kusursuz insana evrilmek olacağının öngörülmesi küresel gücün uzun vadeli projesidir . İnsanların varlık dairesi veya insan merkezli felsefi düşüncelerle yaşamına devam ettiği süreçte ,tek devlet ,tek bayrak ,tek din plan dahilinde dillendirilirken , dünyamızda üstün yetenekli, yüksek zekalı , hastalanmaz   mükemmel insan figürü ,diğer bir deyimle “ Geçiş insanı “ fikri cazip görünse de Tanrıcılık oynamak doğru ve etik midir . İnsanların robotlaştırıldığı, akıllı fabrikaların kurulacağının kurgulandığı sistemde, insanları yönetmek adına insancıl yaşam felsefesini ,özgürlüğünü ve doğal benliğini unutturmak hedef mi ?...

Yorumlar (0)