AVRUPA’NIN ESKİ HALKI TÜRKLERDİ

AVRUPA’NIN ESKİ HALKI TÜRKLERDİ

Prof. Anatoli Alekseyeviç KLYOSOV

Anatoli Alekseyeviç Klyosov gibi bir bilimadamı ve şahsiyet hakkında mutlaka bahsetmek gerekir. Hatta bir Azerbaycan Türkçüsü olarak ben dünya şöhretli bu Rus bilim adamı hakkında ilk defa Azerbaycan okuyucusuna söz açmayı kendim için büyük başarı sayıyorum.
Perviz Elay

Keine Fotobeschreibung verfügbar.

Anatoli Alekseyeviç Klyosov kimdir?

Bild könnte enthalten: 1 PersonAnatoli Alekseyeviç Klyosov 20 Kasım 1946’da Rusya’nın Kaliningrad eyaletinde doğmuştur. Doğuştan yeteneğe sahip olan Klyosov önce Kaliningrad Üniversitesini kazanmış daha sonra özel yeteneklerinden dolayı Moskova Devlet Üniversitesinde yeni kurulmuşolan Moleküler Kimya ( daha sonra Biyokimya) Fakültesine gönderilmiştir. Sovyetler zamanında biyolojik kataliz üzerine araştırmalarından dolayı 1978’de Lenin Komsomol’u ve 1984’de SSCB Devlet Mükafatına layık görülmüştür. Genç bilim adamı (38 yaşında) Kimya Bilik Doktoru, Moskova Devlet Üniversitesi Profesörü, SSCB Bilim Akademisinin A.N.Bax Adına Biyokimya Enstitüsünün Laboratuvar Başkanı olmuştur. O aynı zamanda, Sovyetler Birliğinde ilk internet kullanıcısı ve internet hakkında ilk meşhur bilimsel makalenin yazarı idi. 1994’de ABD’nin dünyaca ünlü bilim kuruluşlarının davetiyle ABD’ye yerleşmiştir. 1996-2006 yılları arasında Boston’da sanayi sektöründe polimer malzemeler alanındaki bir şirketin as başkanı ve Ar-Ge müdürü olmuştur.Aynı zamanda kansere karşı yeni ilaçların bulunması üzerine üst düzey bilim adamı ve bu alandaki şirketin as başkanıdır. 

Aynı zamanda Klyosov insan genetiği ve genetik biyokimya üzere Rusya Bilim Akademisinin, Boston ve Harvard (ABD) Üniversitelerinin profesörüdür. Uluslararası Bilim ve Sanat Akademisinin (Stockholm ve Washington bilimsel eliti tarafından kurulmuş) üyesi ve akademisyenidir.
Hal hazırda ABD’nin Massachusetts eyaletinin Nyuton şehrinde yaşamaktadır. 


Onun diller ve etnik grupların DNA- genetik kökleri alanında araştırmaları Akademisyen Klyosov etnik grupların yaranması, gelişmesi, merkezinin ve yayılmasının belirlenmesinde genetik biliminin son başarılarının kullanma metotlarının ilk mucitlerinden ve teşvikçilerindendir. Herhangi tarihi dilin oluşumu ve yayılması ile Genetik bilimde “HAPLOGRUP” gibi belirli etkenler arasındaki ilişki hakkındaki düşünceler artık 1980’lerin sonunda bilimde kendine yer edinmeye başlamıştır. Gerçekte haplogruplara göre belirli milletlerin etnogenezisinde ( tarihi oluşumunda) hangi etnik grupların göçmen, hangilerinin yerli olduğu konusunda fikir söylemek daha belirli olur. Halpogrup etkeni hatta, belirli modern dilin ne zaman şimdiki bölgeye gelmesi hakkındaki mevcut tezleri doğrulamaya, kesinleştirmeye ve bu tez yanlış olduğunda onu inkar etmeye bile imkan sağlamaktadır.

Not: Haplogrup hakkında fikir sahibi olmamız için şunu belirtmemiz gerekir ki, insanın kromozom çiftinin (homolojik kromozomların) aynı yerlerinde (lokuslarında) yerleşik olan aynı genlerin farklı şekillerinde Allel’ler denir. Allel’lerin sırasına ise Haplotip’ler denir. Benzer Haplotip’lergrubuna ise Haplogruplar denir. Genetikler artık 20. Yüzyılın 80’li yıllarında bu kanıya varmışlardır ki, dünyada yaşayan farklı millet ve etnik grupların benzer haplogrupları vardır.Böyle bir düşünce bilimde sağlamlaşmıştır ki, haplogruplar belirli tarihi etnik grubun ve ya dilin vatanını, tarihi yayılmasını ve karışmasını gösterbilir. Haplogruplar özel biyokimyasal analizle ( genellikle marker denilen metotla) belirlendikçe, onlara farklı kod numaraları verilir.

Bild könnte enthalten: Text

Yaşamın şifreleri DNA

Örneğin, Anatoli Klyosov’a göre DNA’ da “R1a” haplogrupunun (Y- kromozom) taşıyıcıları Hindistan’a ve İran’a Farsçayı getirmişlerdir. Araştırmalar, bu haplogrupların Hindistan ve İran topraklarındakimilletlerin gen fonunda M.Ö. İki binli yıllarda ortaya çıkmıştır. Yazılı kaynaklar da tıpkı bu zamanda İran ve Hindistan topraklarına medeniyetçe aşağı olan vahşi nesillerin akınını yazmaktadır. Klyosov şart koşarak bu haplogrupu “ari halpogrupu” olarak adlandırmaktadır. Bu haplogruptan türemiş “R1a1” haplogrupunu modern Hindistan’daHintlilerin %16’sı ( 100 milyon kişi) taşımaktadır. Halbuki, bölgenin yerli ahalisi olan Dravidlerde bu haplogrup o kadar büyük oranda değildir. Hintlilerin içinde üst kastlara ait olan nesillerde (raca, brahman) bu haplogrupların oranı (%72) daha çoktur. Ruslarda ( örneğin, Orlov eyaletinin Rus ahalisi arasında ) genotipte “R1a1” oranı %67’dir. Bilim adamı bu kanıya varmıştır ki, aslında Hint-Fars dillerinin ecdatları Slav dillerininecdatlarının direkt akrabasıdır. Mesele bundadır ki, dilcilik de Slav dilleri ile İran dillerini genetik akraba olarak diğer Hint- Avrupadillerinden (alman, italyan, yunan-frik v.b) giderek ayırmaktadır.Objektif Fars tarihçileri de Fars fanatizmini eleştirirken, şuna dayanmaktadırlar ki, Fars milletçileri Farsları “ arilerle” bağlamakla, kuzeyden 4 Bin yıl önce İran’a gelmiş, yerli (Türk ve elam dilli) yüksek medeniyeti kendi adına bağlayan vahşi (Slav Çingeneleri) modern Farslara ecdat gibi kabul ettiler.

Nisan 2009’da Akademisyen Klyosov Yahudilerin etnogenesi hakkındaki bilimsel eserlerine ve Yahudi halkının tarihinin araştırılmasınaverdiği emeklere göre Kohenlerin (Kohenler, koganlar, kaganoviçler, vs.- Musa peygamberin, kardeşiHarun’unun neslinden olan Yahudi rahipleri) Uluslararası Kurumunun altın madalyasına layık görülmüştür.
Bilim adamı Klyosov hangi benzer haplotip grubunu " Türk haplogrubu" adlandırmaktadır? Bilim adamının fikrince hangi delillere göre Avrupa'nın eski milletleri Türk idi?
Bu sorulara akademisyen Klyosov kendisinin "Hint-Avrupa ve Türk dil ailelerinin karşılıklı ilişkilerinde önemli bilmece ve DNA genelojisi vasıtasıyla onun çözümüne teşebbüs" isimli makalesinde cevap vermektedir. 
Kendi makalesine girişde akademisyen A.A. Klyosov başlıca insan irsiyetinin etkenlerinden biri olan haplogrup anlayışına aydınlık getirmektedir. O gösteriyor ki, insanın mensup olduğu ırk-genler toplumudur (genom). Buraya insanın derisinin, gözlerinin, saçlarının rengi, kelle yapısı, beden ölçüleri vs. dahildir. Toplamda bu etkenleri öğrenen bilim dalı Genetiktir. Geniş anlamı ile haplogrup herhangi bir tarihi milletin oluşumu, göçü ve modern taşıyıcılarını gösterebilir. Genetiğin gelişimi öyle bir hale geldi ki tamamen yeni ve halen de adı kesinleşmemiş bir bilim dalı oluşmaya başladı. Bu bilim dalının genetik bilim ile bir bağı olsa da tamamen ona ait değildir. Çünkü insan irsiyeti hakkında yeni bilim dalı insan kromozomunu öğrenir. Haplogruplar da genelde kişilerin Y-kromozomunun bir parçasıdır. Burada ise genlerden bahsedilemez. Haplogruplar özel olarak biyokimyevi analizle (genelde marker denilen metotla) belirlendikçe onlara farklı kod (R1) numaraları verilir. Örneğin dede ile torunun kan bağını belirlemek için onların haplogrubunu belirlemek yeterlidir.

Akademisyen A.A. Klyosova göre Türk dillerinin ilk taşıyıcıları aynı zamanda bilimde R-1b haplogroupunun taşıyıcıları olmuştur.
Bilim adamı şöyle yazıyor: “DNA– genelojisinin bilgileri sayesinde böyle bir fikir ileri sürülmektedir ki, Eskiden M.Ö. 1. Binli yılların ortalarına kadar Avrasya’dan Atlas Okyanusu'nun Sahillerine kadar İki dil merkezi egemen olmuştur. Bunlar Türk (prototürk) ve Hint-Avrupa, uygun olarak R-1a ve R-1b haplogrup dilleri idi. Bu haplogrup taşıyıcıları 1-2 bin yıl farkı ile karşılıklı istikametlerle göç etmişler. Onların aynı topraklarda üzerine hareketi linguist ve arkeologları şaşırtmış ve Hint Avrupa dillerinin ilk vatanının "kurgan" veya Anadolu tezlerinin ileri sürülmesine sebep olmuştur. 

Sonuç olarak bana göre "Türk dilli" R-1b haplogroupu 16000 yıl önce Güney Sibirya'da oluşarak Volga Nehir’inin orta akını istikametinde, (eski kuyu-kurgan) arkeoloji medeniyetlerinin topraklarından atlayıp, Kafkas ve Anadolu'dan (6000 yıl önce), Yakın Doğudan (5300 yıl önce) ve Kuzey Afrika'dan (3805 yıl önce) geçmiş, Pireney Yarımadasına (3700 yıl önce) dahil olmuş ve sonradan Britanya adalarına kadar (3300 yıl önce) Kıta Avrupa’sına dahil olmuşlar. Prototürk dillerinin Prienelerden Kıta Avrupa’sına geçtiği yol Kelter'in ve italiklerin ecdatlarının yolu olup ve çenvari kadehler medeniyetinin çağıdır.

Böylece Klyosov haplogrup verilerine dayanarak bu fikri ortaya atıyor ki, M.Ö. IV-III binyıllarından M.S I bin yılının sonuna kadar Avrupa'nın egemen dili Türk Dili olmuştur.

Haplogrup verileri de kanıtlıyor ki Türk'ün R-1b haplogroupu M.Ö. 7000 yılından 3000 yılına kadar Avrasya’ya yayılmış ve buradaki irsiyette önemli rol oynamıştır. Avrupa'nın diğer eski dil ailesi olan Hint-Avrupa dillerinin ecdatları (paralel olarak R-1a grubunun taşıyıcıları) M.Ö. 7000 yılından 3000 yılına kadar Avrupa'dan Doğuya doğru ilk türküler (R-1btaşıyıcıları) tarafından sıkıştırılmıştır. Lakin M.Ö. 2000 yılından başlayarak Hint Avrupalılar yine de Avrasya'da ve özellikle de Avrupa'da kendi egemenliklerini tesis etmeye başlamışlardı. 

Makalenin bu yerinde bilim adamı bilimde Türkçülerin ve "iranistlerin" birbiriyle mücadelesine değinmektedir. 
"Yüzyıldan fazladır ki İranistleri veya daha çok Hint-Avrupacılar gibi tanınmış bilimsel akının taraftarları bir taraftan ve Türkçüler diğer taraftan muhataplarının Avrasya'nın eski medeniyet ve dil manzarasına katkılarını karşılıklı olarak inkar etmektedirler. Onlar iddia ediyorlar ki, Avrupa'da ve Asya'da eskiden ya da tamamen Hint-İran ve ya tamamen Türk akımı mevcut olmuştur. Kendi tartışmalarında onlar yumuşamamaktadırlar. 


Lakin tüm bu sorunların izahı çok basittir. Her iki taraf yarı yarıya haklıdır 20- 16 bin yıl önce genetik açıdan Avrasya'nın iki büyük haplogrubu (R-1a R-1b )birbirinden ayrılarak kendi bağımsız gelişimini başlatmıştır. Onlardan R-1a nesli verileri Hint - Avrupa dillerinin taşıyıcılarına, R-1b nesli verileri ise prototürk dillerine aittir. Tarih boyu her iki nesil veri (haplogrup) Avrasya'da sık sık birbiriyle karşılaşmış ve birbirleriyle mücadele etmişlerdir. Aqulinatif Türk dilleri Hint -Avrupa dilleri ile karşılaştırıldığında zamana göre değişmeye çok az maruz kalmışlardır. Ona göre de Türkçüler türk dillerindeki "iranizmleri" çok kolaylıkla Türk dilleri sayesinde izah etmektedirler.


Türkçüler antik tarihçilerin eserlerinde farklı özel eşyalarda ve terim isimlerinde Türk kelimelerine rastlamaktadır. İranistler ise cevap olarak kendi versiyonlarını ileri sürmekteler ki, onlara göre de milattan önce Avrasya’da ne Türkler, ne de Türkçe kelimeler mevcut değildi. Yeri geldiğinde iranistler Türklere karşı baskıcı ölçütler kabul etmekteler. Bu konuda herhangi bir Türkolog çok sayıda örnek verebilir.
Bu makalemde ben bin yıllar önce Avrasya’da hem ari, yani eski Hint-Avrupa dilleri hem de prototürk dillerinin var olduğunu göstermeye çalıştım. Makalemin sonraki bölümü iranistlerle Türkçülerin tartışmalarından bahsetmektedir. 


Aslında bu müzakere sayılmaz. Çünkü Türkçülerin bilim dünyasında nüfuzu kabul görmediğinden 200 yıldan fazla tarihi olan iranist akımı daha güçlü görünmektedir.Örneğin, 1950'li yılların başından itibaren resmi tarih bilimi gösteriyordu ki, İskitler "Fars dilli" olmuşlar. Daha sonra bu konu tartışılmamıştır. Bu konuda karşıt olarak yürütülen argüman ve bilimsel kaynaklar resmi bilim tarafından ya kabul edilmiyor, ya da en az 60 yıl zaman içinde onlar göz ardı edilirdi. Dünya şöhretli bilim adamı kendi eserinde modern Türkoloji’nin en büyük yanlışının Türk dilinin esaslarını Asya’da aramasının olduğunu yazmaktadır. Ancak Hint-Avrupalılara kadarki Avrupa’nın eski ve ölü dilleri arasında

Türk dillerinin arayışına prensip olarak yanaşılmamıştır.

Bununla beraber bilim adamı dilcilik üzerine son araştırmaların Avrupa’nın eski nüfusunun Türk dilli olduğunu gösterdiğini de vurgulamaktadır.
Rusya ve Avrupa’nın bir çok dilci ve tarihçi bilim adamlarının yeni eserlerine atıflar yaparak Klyosov böyle bir sonuca varmıştır ki, modern dünyada ingilizce ne kadar global iletişim dili olmuşsa, M.Ö. IV-III binyılından M.S. I binyılına kadar bu görevi Türk dilleri üstlenmiştir ( "elde edilmiş sonuçlar bu kanıya varmaya olanak sağlıyor ki, en eski zamanlardan 10-12 yüzyıllara kadar Avrupa nüfusunun büyük bölümü Türk dilli idi").

Klyosov kendi makalesinde dil nazariyyecisi N.T. Dyaçokun Türk dillerini yanlış ya da bilerekten gençleştirmesi için ileri sürdüğü düsturu eleştirmiştir. O düstur vasıtasıyla Klyosov yeniden hesaplamalar yaparak göstermiştir ki, en azından Türk dillerinin ilkin şekli 6 bin yıl bundan önce kendi temelli gelişimini tamamlamıştır.

Ancak Dyoçak, aynı düstur ile kendi hesaplamalarında Türk dillerine ortalama 2500 yıl ömür addetmektir. 
Bilim adamı şu kanıdadır ki, bugün Avrupa’da yaşayan birçok yerli milletler sadece kendi prototürk dilini Hint-Avrupa dillerine değişmiş milletlerdir. Klyosov bu milletler içerisine Baskları, Katalanları ve Keltleri dahil etmektedir. Aynı zamanda Klyosov bugün Türk dünyası ile büyük problemi olan Ermenilerin büyük çoğunluğunun Türklerin R-1b haplogrupunun taşıyıcıları olduğunu vurgulamaktadır.
Rusçadan çevirdi ve hazırladı:

Perviz Elay
“Milletçilik” Gazetesi, 29 Ekim 2010

Tarih ile ilgili tüm yazılarımıza şuradan ulaşabilirsiniz:

#Türk #Türkçe #Avrupa #eski türkler nasıl yaşardı #en eski türkler kimlerdir #eski türkler fiziksel özellikleri #eski türkler gumilev #eski türkler isimleri #eski türkler hakkında bilgi #eski türkler kadın #eski türklerde boylar birliğinin oluşturduğu yapı #TDH

Yorumlar (0)