AMA’NIN İŞLEVLERİ - Doç. Dr. Kerime Üstünova  

AMA’NIN İŞLEVLERİ - Doç. Dr. Kerime Üstünova  
 

ÖZET 
Öncül, bağımsız, görevsel bir dil birimi olan “ama”, cümleleri biçimsel olarak 
birbirine bağlarken, bir yandan da onlarda karşıtlık, karşılaştırma, kanıtlama, uyarı, koşul, 
çelişki, sebep bildirme vb. anlam farklılıkları yaratmaktadır. 
anahtar sözcükler: karşıtlık, koşul, çelişki, sebep, olumsuzlama 

1. Ama’nın karşıtlık işlevi: 
Günümüzde, olayları, nesneleri, kavramları incelerken gerçeğe varmak için sıklıkla 
karşıtlık ve çelişki yönteminden yararlanılır. Tahsin Yücel’e (1982, s.131) göre,  “Gerçeğe 
varmanın en geçerli yolu, kavramları, nesneleri, karşıtlarıyla birlikte incelemektir.” Çünkü 
sözün anlamlandırılmasında ön ayak olan karşıtlıklar, birlikte olmak zorundadır. Birinin 
varlığı diğerinin varlığını koşullandırmaktadır. “Öykü kahramanlarının karşıtlıklar ve 
çelişkiler üzerine oturtularak betimlendiği bu yöntem aracılığıyla bir yandan, insan denen 
varlığın özellikleri ortaya konmaya çalışılır, çünkü amaç, bu iki zıt kutuptan başka gideceği 
yeri bulunmayan insanın değişmez gerçekliklerinin parametrelerini gözler önüne sermektir. 
Diğer yandan da bununla anlatıya akıcılık kazandırılır, ani değişimlerle okuyucuda heyecan 
yaratılır.” (Baştürk, 2000; s.79) Ama, bunun için  biçilmiş kaftanlardan biridir. Birbirine 
bağladığı cümleler arasında var olan zıt özelliklerin kurduğu ilişki incelenerek, bir niteliğin 
değişik görüntüleri diğerleriyle ilişkilendirilerek sözün anlamlandırılması sağlanır.  
Annesiyle ilişkisine ait küçük bir hoşluk, küçük bir sevecenlik, karşılıklı oynadıkları 
gizli, sevimli bir oyun, bir incelik anı, adı konmamış ama her iki tarafın da yüreğinde 
sakladığı sessiz bir sözleşme, hiçbir şey, hiçbir şey hatırlamıyordu.    (Mungan, 1999; s.18) 
Cümlelerde yer alan kişi, olumlu-olumsuz tüm yönleriyle metni anlamlandırmaya 
çalışır; karşıtlıkları, ama ile sergiler. 
Bu cadı Texas’ı terk edip gitmişti ama, bir türlü Sam Morris’in hayatından 
çıkmıyordu.          (Mungan, 1999; s.25) 
Örnekte söz konusu kişinin, fiziksel olarak gidişi ile hayatından çıkmadığı için 
gitmemiş varsayılışı iki cümleyle verilmiş, karşıtlık ama bağlacı aracılığıyla gösterilmiştir. 
 3
Aşağıdaki örneklerde de, iki cümle arasında var olan karşıtlık ilgisi “söylenmemesine 
karşın anlama, dışarı b ırakılmamaya karşın başkalarının konuşmasını duyma, yorulmaya 
rağmen yorgunluğu yenme” ama aracılığıyla yüzey yapıya taşınmıştır. 
‘Amatörce duygulanımları’ kendisi gibi bir virtüöz adayının sevgilisine 
yakıştırmadığını açıkça söylememişti, ama ben anlamıştım.       (Kür, 1992; s.13) 
 Mahalleyi seviyordu. Komşularını iyi tanıyordu. Kocası hiçbir yere bırakmıyordu onu 
ama o, geceleri üst kat balkonda konuşulanları duyuyordu.   (Eray, 1990; s.88) 
Kayık gemiye koşuyor, koşuyor, arada yoruluyor, ama yetişme olasılığının verdiği 
coşkuyla her türlü yorgunluğu yeniyor gibidir.      (Kür, 1992; s.10) 
2. Ama’nın çelişki bildirme işlevi: 
İletişimin daha iyi sağlanması, dil içindeki bazı göndergeleri değerlendirmek, dili 
kendi sistemi, kurgusu içinde çözümlemekle olacaktır. Dil birimlerini anlam açısından, 
içerikle biçimin bütünleyicilik bağlantılarını da gözden uzak tutmadan kuşatmaya çalışmak 
gerek.  
“Yemek az, ama lezzetli.” örneğinde ama; kendinden önce ve sonra gelen, ortak öğesi 
yemek olan iki cümleyi biçimsel olarak birbirine bağlamaktadır. Yemeğin az oluşu, lezzetli 
oluşunu sağlamadığı gibi lezzetli oluşu da, az olmasını gerektirmemektedir. Ama’dan sonra 
alıcı, karşıtlık, olumsuzluk gibi daha sık karşılaştığı başka bir beklenti içine girmekte, ancak 
bunları bulamamaktadır. Ortak öznenin farklı özellikleri verilen iki cümle, ama ile birbirine 
bağlanmıştır. 
Ama bağlacıyla bağlanan cümlelerde çelişki farklı kişiler, farklı olgular arasında 
olabildiği gibi aynı olgu, aynı kişi içinde de olabilir. Aşağıdaki örnekte aynı kişide bir 
çelişkiler yumağı olarak karşımıza çıkan durum, kahramanı tanımamıza yol açmaktadır. 
 4
Erkekliğine tutulmuş, erkekliği için ne varsa bırakabilmişti. Ama belki de erkekliği yüzünden 
şimdi her şey bitmişti.       (Asena, 2004; s. 29) 
İlişkinin başlamasına gerekçe olan nitelikler, aynı zamanda ilişkinin bitirilişine neden 
olmaktadır. 
Kolomb’dan geriye bir şiir kitabı kalmaz ama söz konusu mektup sonradan 68 kıtalık 
bir şiir haline getirilir. Ama Kristof Kolomb’un adı pek çok şiirde karşımıza çıkar.  
(Akın, 2003; s.22) 
Kolomb’un şiir yazmamasına karşın mektubunun şiir haline getirilişi ve adının pek 
çok şiirde geçişi tam bir çelişkidir. Ama bağlacı cümleleri birbirine bağlayarak bu çelişkinin 
ortaya çıkışında rol almaktadır. 
3. Ama’nın beklenen olumluluğu olumsuzlaştırma işlevi : 
Ama; biri olumlu, biri olumsuz iki yargıyı birbirine bağlamak; ya da biri olumlu, biri 
olumsuz iki durum arasında ilişki kurmak amacıyla kullanılır. 
Güvenlik güçlerine korumalara emirler yağdırıyor, ama kimse onu dinlemiyordu.   
(Mungan, 1999; s.30) 
“Yağdırılan emirlerin dikkate alınması beklenirken, kimsenin onlara aldırmayışı” yani 
iki cümle arasında var olan anlamsal ilişki, ama sayesinde yüzey yapıda biçimsel ilişkiye 
dönüştürülmüştür.  
Ne yapayım, başka işten anlamam ben. Oğullarına söyledim, baba alışamaz dedim bu 
yaştan sonra. Ama tınmadılar. O dükkâna alışıktır o, ayrılamaz diyorlar. (Uyar, 2003; s.33) 
 5
Gerçi bir tür storlu pencerelerle çevrelenmiş iç yüzeyinde fazla bir şey görünmüyordu 
ama, aynı anda bütün dünyada televizyon kanallarında milyonlarca insan tarafından 
seyrediliyordu.         (Mungan, 1999; s.29) 
“Jülide, anılarım beni tedirgin ediyor,” diye fısıldadım. Ama duymadım sesini, 
soluğunu… Besbelli bu korkunç gürültüden o da ürkmüştü.   (Eray, 1990; s.82) 
Müziğin gözkapaklarımın ardında yarattığı düşün sürdüğünü sandım bir an. Ama öyle 
değildi.          (Kür, 1992; s.10) 
Upuzun bir inilti gibidir adagio. Bitmeyen bir iç çekiştir ya da. Ağlamak isteyenlerin 
şarkısıdır. Ben ağlamak için beklemiyordum ama.     (Kür, 1992; s.12)  
Gümüşle çerçevelenmiş bir huzur içindeki unutulmuşluğunda hiç mi hiç beklemediği 
bir fırtına çıkacak gibidir. Ama hayır, fırtına değildir gelen.    (Kür, 1992; s.9) 
Örneklerde “tınmaları beklenirken tınmamaları”, “görünmediği için seyredilmemesi 
gerekenin seyredilmesi”, “söylenene cevap verilmesi beklenirken verilmemesi”, “düşün 
sürdüğünün sanılmasına karşın sürmemesi”, “ağlamak beklenirken ağlamamanın söz konusu 
oluşu”, “fırtına çıkacak sanılırken, fırtınanın çıkmayışı” ama bağlacı ile yüzey yapıya 
taşınmıştır. 
4. Ama’nın beklenen olumsuzluğu olumluluğa çevirme işlevi : 
İlk cümlede beklendiği belirtilen olumsuzluk, ikinci cümlede umulduğu gibi 
gerçekleşmeyebilir. Bu durumu biçimsel olarak göstermek için, ama bağlacından yararlanılır. 
O güne kadar benden gizli içimde işlemiş durmuş bir saatin tik taklarını ilk defa o 
anda duyar gibi oluyordum. Bu tik tak kalbimin atışı temposunda olsa asla şaşmayacağım. 
Ama değil.         (Taner, 1999; s. 10) 
 6
Örnekte, yüzey yapıya çıkmayan öyle (ama öyle değil), kendinden önce gelen bilgiyi 
reddederek olumluluk işlevini üstlenmektedir. Söz söyleyen, şaşmaması gerekirken şaşıyor. 
5. Ama ile birbirine bağlanan iki cümleden ilkinin yorumlanma işlevi: 
5.1. Eksiltilerden yararlanarak önceki bilgiler yorumlanır: 
Alıcı ile verici arasında kodlama ve kod çözmeye dayalı iletişim anında, vericinin 
amacı, alıcının bilişsel evreninde değişiklik yaratmaktır. Bunu, yeni bilgi sunma, daha önce 
bellekte var olan bilgiyi pekiştirme ya da yalanlama yoluyla yapar. Verici, alıcıyı gereksiz 
zihinsel çabaya sokmamak için, önemsiz gördüğü bilgiyi kullanmaktan kaçınır. Gürkan 
Doğan (1994; s.196), “Bildirişim kuramsal olarak ‘maliyet’ esasına dayanmaktadır. Bildirim 
sırasında dinleyicisini belirli bir yorumlamaya ulaştırmak isteyen bir konuşucu dile getirdiği 
sözceyle bazı ipuçları sağlayabilir ve böylelikle dinleyici de oluşturacağı bağlama ilişkin bir 
yönlendirme sayesinde gereksiz zihinsel çaba harcamaktan kurtulabilir.” diyerek dilin 
gereksiz tekrarı sevmeyişinin nedenlerini bağıntı kuramı çerçevesince açıklar. 
Burnunun direği sızlıyor; ama ağlaması mümkün değil.   (Asena, 2004; s. 28) 
Yazar, görünüşte ama bağlacını kullanarak iki cümleyi karşıtlık ilgisiyle birbirine 
bağlamaktadır. Ancak “burnunun direği sızlıyor” cümlesi ile “ ağlaması mümkün değil” 
cümlesi arasında böyle bir ilgi söz konusu değildir. Aslında bu iki cümle arasında doğrudan 
bir ilişki de sezilmiyor. Çünkü ama ile bağlanan cümleler ortada yoktur. Ayrıca “ağlaması 
mümkün değil” bir sebep cümlesidir. Buna ait bir sonuç cümlesi ise, yüzey yapıda yer 
almamaktadır. Yazar, burada derin yapıda bıraktığı bazı bilgileri ama ve sebep cümlesi 
aracılığıyla açığa çıkarmak istemektedir. Burada tam olarak söylenmek istenen, “Burnunun 
direği sızlıyor, ağlamak istiyor; ama a ğlayamıyor, çünkü ağlaması mümkün değil.” 
söylemidir. Ama bağlacının karşıtlık ilkesinden yararlanılarak kendinden önceki cümle 
 7
ağlamak istiyor ve kendinden sonra gelen ağlayamıyor cümlesi söylenmemiş. Ama’nın 
ardından sunulan sonuçsuz sebep cümlesinin verilişi “ağlaması mümkün değil”, iletişimi 
amacına ulaştıracak; böylece ama’yı ve ardından gelen sebep cümlesini gören okuyucu, 
burada söylenmek isteneni çıkaracaktır. Yazar da gereksiz gördüğü cümleleri kullanmadan 
okuyucuyu istediği noktaya odaklayabilecektir. Bu örnekte ama, aynı zamanda birbirine 
bağladığı iki cümleden ilkinin yorumlanmasına da yol açmaktadır. 
5.2. Dereceleme yapılarak önceki bilgiler yorumlanır: 
Gerçekten de Brüksel’de işlerin böyle yürüdüğü şimdi açıkça görüldü. Bu, daha 
önceki müzakerelerde, zirvelerde de görülmüştü ama 17 Aralık tarihi, stres derecesi 
açısından da pik noktasıydı.           (Sağlam, 2004) 
Yukarıdaki örnekte, ama; cümleler arasında dereceleme yaparak kendinden 
öncekilerin daha iyi yorumlanmasına katkıda bulunmaktadır. Başka zamanlarda da 
görülmüştür; ama bu, diğerinden daha iyidir.  
5.3. Seçenek sunularak önceki bilgiler yorumlanır: 
 Elbette şöhrete kavuşunca boyu uzamadı, ama bu kez de kısa boylu, ufak tefek 
kadınlar dünyanın gözdesi oldular.        (Mungan, 1999; s.15) 
Farklı seçenek sunarak, ama’dan önce gelen cümlenin yorumlanmasını sağlamaktadır. 
6. Ama’nın sebep bildirme işlevi: 
Erken uyumuş, ama artık sıcaktan mı, sineklerden mi bilmem, zifir karanlıkta ter 
içinde uyanmıştım.         (Kür, 1992; s. 7) 
İkinci cümlede verilen “zifiri karanlıkta ter içinde uyanma”nın sebebi emin 
olunmamakla birlikte sıcağa ve sineklere bağlanmış gibi gözükse de okuyucunun kafasında 
 8
ilk cümle sebeplerden biri olarak yer alacaktır. Erken uyunduğu için sıcak ve sineklerin 
katkısıyla erken uyanma gerçekleşmiştir. İşte iki cümle arasında var olan sebep-sonuç ilişkisi 
ama ile ön plana çıkarılmıştır. 
7. Ama’nın koşul bildirme işlevi: 
Ama’nın bağladığı cümlelerden birinin gerçekleşmesi, diğerinin gerçekleşmesine bağlı 
olabilir. Aşağıdaki örneklerde ikinci cümle, ilk cümlede sunulan yargının gerçekleşme koşulu 
olarak verilmiştir. Eğer ikinci cümlelerdeki eylemler yerine getirilmezse, birinci cümlelerdeki 
yargılar söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla; 
Yönetici olmak için yurtdışına kursa göndeririz, ama daha önce biraz bizimle çalışsın. 
cümlesi okuyucu tarafından “Daha önce bizimle çalışmazsa, yönetici olmak için yurtdışına 
kursa göndermeyiz.”, 
Gelirim, ama sinemaya gideriz. 
cümlesi ise, “Sinemaya gitmezsek, gelmem.” anlamında yorumlanacaktır.  
8. Ama’nın karşılaştırma işlevi: 
Aşağıdaki örneklerde birbirleriyle karşılaştırılan cümleler, ama ile bağlanırken, bir 
yandan da aralarında bir çeşit dereceleme yapılmaktadır. 
Eski, ama etkileyici bakışları vardı adamın. Klasikler ölmez, diye geçirdi içinden 
Alice. Klasik numaralar kendilerini fazlasıyla ele verirler, ama hiç ölmezler.  
(Mungan, 1999; s.39) 
Mat bir ten, ölü balıklar gibi bakan ifadesiz ama renkli gözler, kısa kesik hareketler ve 
bütün bu özelliklerle son derece çelişen, göğüsten gelen yumuşacık, şefkat dolu bir ses…          (Mungan, 1999; s.43) 
 9
İspanya bayrağı  gemide de asılıdır. Ama Santa Marina’da, Kolomb’un, mavi fon 
üzerine altın yaldızlı bir çapanın yer aldığı özel bayrağı da göze çarpar. (Akın, 2003; s.15) 
9. Ama’nın kanıtlama işlevi: 
Dinleyici ya da okuyucuyu inandırmaya, ikna etmeye yönelik olan kanıtlama, dilin 
temel ve önemli özelliklerinden biridir. Konuşan ya da yazan, bu yolla etki yaratmayı 
amaçlar. Zeynel-Ayşe Kıran (2001; s. 228), R. Jakobson ve O. Ducrot’a dayalı olarak verdiği 
bilgide, kanıtlamanın dilin bir tür çağrı işlevi olduğunu, alıcının düşüncelerini inançlarını, 
kanılarını değiştirmeye çalıştığını bildirir. Kanıtlama mantıksal akıl yürütmenin karşıtı, 
zorlayıcı ve biçimsel olmayan bir tür akıl yürütmedir. Ama da çeşitli cümlelerde bu işlevde 
karşımıza çıkmaktadır. 
Hâlâ bugün bile onu en çok sakinleştiren şeyin, köpürmüş deterjan olması biraz garip 
karşılanabilir elbet, ama insanların alışkanlıklarından kolay kopmadıkları düşünülünce, bu 
da anlaşılır bir şey olup çıkar.        (Mungan, 1999; s.21) 
Yazar, garip bir durumu kabul ettirmek, garipliğini hafifletmek, okuyucunun düşünce 
dünyasını değiştirmek için cümleleri ama ile bağlamaktadır. “Garip, ama anlaşılır.” 
“Bu iş sana göre değil, ama ne yapalım?” dedi. “Biliyorum, canın sıkılacak, fakat 
insan yavaş yavaş alışır. Gördün ya, kimsenin bir iş yaptığı yok. Mesele o odanın içinde beş 
on saat oturmakta.”           (Ali,  1976; s.157) 
Ama, olumsuz cümleyle bunun karşısında çaresizlik, hayıflanma bildiren cümleyi 
birbirine bağlarken bir yandan da diğer cümlelerin de katkısıyla akıl yürüterek inandırmaya, 
ikna etmeye çalışmaktadır.  
10. Ama’nın benzerlik işlevi: 
 10
Ama’nın bağladığı cümleler arasında benzerlik ilişkisi kurulabilir. Ancak bu benzerlik, 
var olana itiraz edilmiş gibi gösterilerek sağlanabilir. 
Ben bir konuğum, ama sen de siz de birer konuksunuz bu evrende, diyor.  
(Akbal, 1997; s.76) 
Yazar, söz söyleyenle, dinleyenlerin bu evrende konuk oluşunu birbirine benzetiyor. 
Fakat “sadece ben konuk değilim, siz de konuksunuz bu evrende” biçiminde ortaya koyduğu 
düşüncede ilk yargıya itiraz ediyormuş gibi göstererek, “siz de benim gibi bu evrende 
konuksunuz” anlamında benzetme sağlıyor. Benzetme edatı “gibi”yi kullanmadan bunu “ama” 
ile gerçekleştiriyor. 
Kolomb, yola çıkmak için 2 Ağustos 1492 gününü belirlemişti ama o gün aynı 
zamanda İspanya’yı terk etmeleri için Yahudilere verilen sürenin sona erdiği tarihti.  
(Akın, 2003; s.21) 
 Kolumb ile Yahudilerin birbirlerine benzedikleri ortak nokta, İspanya’yı terk 
edecekleri tarihtir. Kolomb, Yahudiler gibi 2 Ağustos 1492 tarihinde İspanya’dan ayrılacaktır. 
Ancak bu benzerlik ama ile sunulmuştur okuyucuya.  
11. Ama’nın  karşı çıkma işlevi: 
İlk cümlede verilen bilgiye ikinci cümlede karşı ç ıkıldığında, ama bağlacından 
yararlanılır. 
Programdan sonra, ikram faslına geçildiğinde yanıma gençten biri geldi. Bana TL’nin 
şu sıralarda değerlenmiş olup olmadığını sordu. Ben de TL, şu sıralarda “değerlenmiş” 
durumdadır dedim. Kendisi, “Ama Sayın Bakan Babacan, TL değerlenmiş diyenler, bu işi 
bilmiyor” diye bugün bir beyanat verdi dedi. Tabii afalladım. Bu işi (ekonominin işleyişini ) 
bilmediğim gerçeğinin bu kadar çabuk ortaya çıkması canımı sıktı.     (Cansen, 2004) 
 11
Benim kafam pek basmaz böyle şeylere ama, gene de ordan buradan duyduklarıma 
göre birbirinin eşi iki gezegen olasılığı çok zayıf değil mi?   (Mungan, 1999; s.41) 
 İlk cümlede sunulan düşünceye karşın ikinci cümledeki bilgiye edilen itiraz, ama’nın 
aracılığıyla öne çıkarılmaktadır. 
Bir kişiye köle tutulduysa, asıldıysa 
Darağaçlarında Amerika var. 
Ama biz yine de direneceğiz 
Sonuncumuza kadar.    Cahit Külebi     (Akın, 2003; s.26) 
Amerika’nın kölelere karşı uyguladığı tutum ne olursa olsun direnmekten 
vazgeçilmeyecektir; ölümlere rağmen sürecektir. Şair, bu karşıtlığı belirtirken ama’nın 
gücünden yararlanmaktadır. 
12. Ama’nın  uyarı işlevi: 
Cümleleri birbirine bağlarken, ama’nın üstlendiği uyarı işlevi, karşıtlık, olumluluk
olumsuzluk, dikkatten kaçma vb. başka anlam özellikleriyle ilişkilendirilerek sunulabilir.  
İşte o an omzuna konan bir martı kulağınıza şunları söyleyecektir: “Kız Kulesi’ne 
bakıyorsun, Kızılderililere de… Ama gerçeği göremiyorsun… Gel benimle.”  
(Akın, 2003; s.13) 
“Bakmak, ama görememek” arasındaki ilişki, olması beklenen eylemin 
gerçekleşmemesi, olumlu olması umulurken olumsuzlukla sonuçlanması tarzında açıklanır. 
Ama; bir yandan bunu sağlarken, bir yandan da uyarıda bulunma işlevini yerine getirmektedir. 
Aşağıdaki örnekte de benzer bir durum söz konusudur. Umulmayan, akla gelmeyen bir 
durum gerçekleşmiştir. 
 12
Bunu hiç düşünmemişti Alice. Ama doğru terim buydu:. Kaçırılmıştı.  
(Mungan, 1999; s.45) 
13. Ama’nın  çaresizlik işlevi: 
Pinta’nın yerine yola devam edecek başka bir gemi aranır ama bulunamaz.  
(Akın, 2003; s.15) 
Baban beni ve namusunu kurtardı, ama işte ben kaldım, o şimdi hapiste. 
Geçen yaz size gelecektim; ama öyle çok misafirim geldi ki! 
Örneklerde ilk bölümde verilen yargıların ikinci bölümlerde elde olmayan nedenlerden 
dolayı istendiği gibi sonuçlanmadığını ve bundan duyulan çaresizliği, ümitsizliği buluyoruz. 
Ama’dan sonra gelen cümlelerde bu duygu öne çıkmaktadır. 
14. Ama’nın  kesinlik işlevi: 
Nasıl başladı, ne vakit başladı, bilemiyorum. Ama ilk belirtiler dokuz on yaşımda iken 
patlak verdi.          (Taner, 1999; s. 9) 
Yazar, olayın gerçekleştiği zamanı kesinleştirirken ama bağlacından yararlanır. İlk üç 
cümlede anlatısına zemin hazırlayan zamanın  kesin olmadığı  görülmektedir.  
İlk yudumdan sonra her şey başkalaşacaktı sanki. İyi ya da kötü, ama mutlaka 
başkalaşacaktı.         (Mungan, 1999; s.40) 
Son cümlede ortaya çıkan kesinlik, ama ile birlikte verilen mutlaka sözcüğünün 
yardımıyla güçlenmiştir. 
Aydınlatan ama çok büyük bir odada yalnızca birkaç mum ya da güçsüz bir ampul 
yanıyormuşcasına ölgün, sarı bir ışık. Belki de bu yüzden daha önce görmemiştim. Ya da 
gözlerimi açtığımda yalnızca ağacın hayalet saydamlığındaki yapraklarına baktığım, keman 
 13
sesinin nereden geldiğini bilmek istemediğim için. Ama işte, müziğin kaynağı belirlenmişti 
artık.           (Kür, 1992; s.14) 
15. Ama’nın  sorgulama işlevi: 
Biri yattığı yerden ya da epey uzak bir köşeden dinliyordu Brahms’ı yeni baştan. Peki 
ama, neden yeni baştan? Ya da yeni baştan olabilir elbet ama, neden sonuna gelmeden yeni 
baştan?          (Kür, 1992; s.14) 
İlk cümlede sunulan bilgi, daha sonraki cümlelerde sorgulanmaktadır. Bu durum, ama 
bağlacı ile yüzey yapıya taşınmıştır. 
SONUÇ: Sözlük anlamı olmayan; ancak görevsel bir biçimbirim olarak tanımlanan 
ama, karşımıza bağlaç göreviyle çıkmaktadır. Biçimsel işlevi en az iki cümleyi birbirine 
bağlamaktır. Fakat  ama’yı yalnızca bu özelliği ile değerlendirip, anlamsal boyutunu gözardı 
etmek, yarattığı anlam farklılıklarını hiçe saymak; onun anlamsal işlevini devre dışına 
bırakmak olur.  Kimi zaman cümleleri karşıtlık ilgisiyle, kimi zaman karşılaştırma ilgisiyle, 
kimi zaman da kanıtlama ilgisiyle birbirine bağlar. Cümlelerin belirttikleri duygu, düşünce, 
oluş, kılış  arasındaki çelişki, koşul, sebep, çaresizlik, uyarı vb. özellikleri biçimsel olarak da 
sergileyen ama’nın anlamsal işlevi bağlamdan hareketle ortaya konur.   
  
Örneklerin alındığı kaynaklar: 
Akbal, Oktay. 1977. İlk Yaz Devrimi-Öyküler. İstanbul; Can Yayınları.  
Akın, Sunay. 2003. Kız Kulesi’ndeki Kızılderili, İstanbul, Çınar Yayınları. 
Ali, Sabahattin. 1976. Kuyucaklı Yusuf. (5. baskı) Ankara; Bilgi Yayınevi.  
Asena, Duygu. 2004. Kahramanlar Hep Erkek. (22.baskı). İstanbul; Doğan Yayıncılık.  
 14
Cansen Ege. 2004. “Ben Bu İşi Bilmiyorum”,  Milliyet Gazetesi, (18.12.2004) 
Eray, Nazlı. 1990. Deniz Kenarında Pazartesi, İstanbul, Can Yayınları. 
Kür, Pınar. 1992. Bir Deli Ağaç, İstanbul, Can Yayınları. 
Mungan, Murathan. 1999; Üç Aynalı Kırk Oda, İstanbul, Metis Yayınları. 
Sağlam, Erdal. 2004. “Ekonomide Streslere Hazırlıklı Olunmalı”, Milliyet Gazetesi  
(18.12.2004). 
Taner, Haldun. 1999. “Onikiye Bir Var”, Bütün Hikâyeleri-3 (5. basım), İstanbul, Bilgi 
Yayınevi. 
Uyar, Tomris. 2003 Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi. İstanbul, Yapı Kredi Yayınları. 
 
Kaynakça 
Aksan, Doğan. 1971. Anlam Bilimi ve Türk Anlambilimi. Ankara; Ankara Üniversitesi 
Basım Evi. 
Atabay, Sevgi; Kutluk, İbrahim; Özel, Sevgi. 1983. Sözcük Türleri. Ankara; Türk Dil 
Kurumu Yayınları; S. 421 
Banguoğlu, Tahsin. 1974. Türkçenin Grameri. İstanbul; Baha Matbaası. 
Baştürk, Mehmet. 2000. “Tahsin Yücel ve Karşıtlıklar Yazını”, Her Yönüyle Tahsin Yücel, 
İstanbul, Multilingual Yayınları, s. 78-85. 
Bilgin, Muhittin. 2002. Anlamdan Anlatıma Türkçemiz. Ankara; T.C. Kültür Bakanlığı 
Yayınları; S. 2874. Kültür Eserleri Dizisi. Başbakanlık Basım Evi. 
Bozkurt, Fuat. 1985. Türkiye Türkçesi. İstanbul; Cem Yayınevi. 
 15
Demir, Tufan. 2004. Türkçe Dilbilgisi. Ankara; Kurmay Yayınları. 
Dizdaroğlu, Hikmet.1974. Tümcebilgisi. Ankara; Türk Dil Kurumu Yayınları; S. 426. 
Doğan, Gürkan.1994. “Ama Bağlacına Edimbilimsel Bir Bakış”, Dilbilim Araştırmaları 
1994, Ankara, Hitit Yayınevi, s. 195-205.  
Durak, Mustafa. 2000. Her Yönüyle Tahsin Yücel, İstanbul, Multilingual Yayınları. 
Eker, Süer. 2003. Çağdaş Türk Dili. 2. baskı. Ankara; Grafiker Yayınları; S.7. Araştırma
İnceleme Dizisi; S. 3. 
Gencan, Tahir Nejat. 1979. Dilbilgisi. Ankara; Ankara Üniversitesi Basım Evi. 
Grönbech, Kare. 1995. Der Türkische Sprachbau, Kopenhagen 1936 (Türkçeye çeviren; 
Mehmet Akalın), Türkçenin Yapısı. Ankara; Türk Dil Kurumu Yayınları; S. 609. 
Hançerlioğlu, Orhan. 1959. Ali. İstanbul; Varlık Yayınları. 
Kıran, Zeynel. 2001. Dilbilime Giriş. Ankara; Seçkin Yayıncılık. 
Koç, Nurettin. 1996. Yeni Dilbilgisi. İstanbul; İnkılâp Kitabevi. 
Kononov, Andrey Nikolaeviç. 1956. Grammatika Sovremennoga turetskogo literaturnogo 
yazyka. Moskva-Leningrad; Sovyet İlimler Akademisi, (basılmamış çeviri; Çağdaş 
Türk Edebî Dilinin Grameri- Türk Dil Kurumu Kütüphanesi). 
Korkmaz, Zeynep. 2003. Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi) Ankara; Atatürk Kültür, 
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları; S. 827. Türkiye Türkçesi ve 
Tarihî Devirler Yazı Dilleri Gramerleri Projesi; S. 9.  
Korkmaz, Zeynep. 2004. “Bağlaçlar ve Türkiye Türkçesindeki Oluşumları”, Türk Dili 
Dergisi, Ankara, TDK Yayınları, C. LXXXIX, S. 638, s. 118-125. 
 
 16
Demir, Gökhan Yavuz. 2005. “Metaforlar-Hayat, Anlam ve Dil” (Lakoff, George-Johnson, 
Mark. 2003. Metaphors We Live By ) İstanbul, Paradigma Yayıncılık.   
Özkan, Bülent. 2004. “Metindilbilimi, Metindilbilimsel Bağdaşıklık ve Haldun Taner’in 
“Onikiye Bir Var” Adlı Öyküsünde Metindilbilimsel Bağdaşıklık Görünümleri”, 
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 13/I, >Adana, s. 167-182.  
Yücel, Tahsin. 1982. Yazın ve Yaşam, İstanbul, Yol Yayınları, 2. basım. 

Yorumlar (0)