Azeri Türkçesi, Osmanlı Türkçesi

Türk dilinin tarihi gelişimi, Türkçenin tarihi gelişim dönemleri

Azeri Türkçesi, Osmanlı Türkçesi

Batı Türkçesinin içinde saha bakımından zamanla iki daire meydana gelmiştir. Bunlardan biri Azeri ve Doğu Anadolu sahasını içine alan doğu Oğuzcası, diğeri Osmanlı sahasını içine alan batı Oğuzcasıdır. Doğu ve batı Oğuzcaları arasında ilk asırlarda çok küçük saha farkları dışında bir ayrılık mevcut olmamış, bu saha farkları yavaş yavaş genişleyerek ancak 17. asırdan sonra doğu ve batı Oğuzca dairelerini meydana getirmiştir.

Bununla beraber arada yine iki yazı dili olacak kadar fark mevcut değildir ve her ikisi de ayni şiveye, yani Oğuz şivesine dayandıkları için Azeri ve Osmanlı Türkçeleri ancak tek bir yazı dilinin kardeş iki dairesi sayılabilirler. Esasen doğu ve batı Oğuzcası arasındaki farklar daha çok şivede yani konuşma dilinde kalmış, devamlı olarak Osmanlı kültür ve edebiyatının tesiri altında kalan Azeri sahasında yazı dili, Osmanlı Türkçe'sinden konuşma dilindeki ile mukayese edilemeyecek kadar az bir ayrılık göstermiştir.

Azeri ve Osmanlı Türkçeleri arasında, daha çok şivede kalan bu ayrılığın sebeplerini doğu Oğuzcasına Oğuz dışı Türk şivelerinin, bilhassa zaman zaman kuzeyden gelen Kıpçak unsurlarının yaptığı tesir ile İlhanlılardan kalan bazı Moğol izlerinde aramak lâzımdır. Bunlardan birincisi doğu Oğuzcasını batı Oğuzcasından bazı şekiller bakımından biraz farklı yapmış, ikincisi ise Azeri Türkçe'sinde bazı Moğol asıllı kelimeler bırakmıştır.

Bilhassa konuşma dili bakımından birbirinden farklı olan Azeri ve Osmanlı Türkçe'si arasındaki başlıca ayrılıklar, kelime başındaki b-m, kelime içindeki q-g, h, ilk hecedeki e-i, kelime başındaki t-d ile akkuzatif ve bazı fiil çekim şekilleri etrafında toplanır. Bu ayrılıklar daha çok konuşma dilinde kaldığı, yazı diline aksedenlerin ise ancak son devir Azeri Türkçe'sinde görülebildiği, Azeri sahasında yetişen başlıca edebî şahsiyetlerin bulunduğu 17. asırdan önce de doğu ve batı Oğuzcaları arasında kayda değer bir ayrılık bulunmadığı için bu iki Oğuz Türkçe'si yazı dili olarak Batı Türkçe'si adı altında bir bütün teşkil ederler.

Kuzey Türkçesi, Doğu Türkçesi

Bunlardan Kuzey-doğu Türkçe'si önce 13 ve 14. asırlarda, bir müddet, Eski Türkçe'nin tabiî ve yeni bir devamı olarak eski ve yeni arasında köprü vazifesi gören bir geçiş devresi hâlinde devam etmiş, sonra 15. asırdan itibaren Kuzey Türkçe'si ve Doğu Türkçe'si olarak iki yeni yazı diline ayrılmıştır. Son zamanlara kadar devam eden bu yazı dillerinden Kuzey Türkçe'si, Kıpçak Türkçe'sidir. Doğu Türkçe'si ise Çağatayca gibi yanlış bir isimle anılan ve Timur devrinde başlayarak 15. ve 16. asırlarda kuvvetli bir edebiyat meydana getirmek suretiyle en parlak çağını yaşadıktan sonra son zamanda yerini modern Özbekçe'ye bırakan yazı dilidir.

Kuzey Türkçesi, Doğu Türkçesi, Batı Türkçesi, Azeri Türkçesi, Osmanlı Türkçesi, Batı Türkçesinin Gelişmesi, Eski Anadolu Türkçesi, Osmanlıca, Türkiye Türkçesi, Türk dilinin tarihi gelişimi

Kuzey-doğu Türkçesi, Batı Türkçesi

Eski Türkçeden sonraki devre gelince, bu devirde Türkçe karşımıza birden fazla yazı dili ile çıkmaktadır. Eski Türkçe'nin sonlarında Orta Asya'daki Türklük âleminin parçalanarak büyük kütleler hâlinde Hazar Denizinin güney ve kuzeyinden kuzeye ve batıya yayılması, yeni kültür merkezlerinin meydana gelmesi, İslâm kültürünün Türkler arasına gittikçe kuvvetli bir şekilde yerleşmesi, yeni mefhumlarla birlikte yeni bir yazının kabulü gibi çeşitli dış sebeplerle beraber Türkçe'nin içinde bir müddetten beri kendisini hissettiren tabiî gelişmeler neticesinde ortaya çıkan büyük değişiklikler yazı dili birliğini parçalayarak Eski Türkçe'nin ömrünü tamamlamış ve ayrılan Türklük kollarının yeni kültür merkezleri etrafında kendi şivelerine dayanan yazı dilleri meydana getirmeleri birden fazla yeni yazı dilinin doğmasına ve gelişmeğe başlamasına sebep olmuştur. Böylece 12-13. asırdan sonra biri Kuzey-doğu Türkçe'si, diğeri Batı Türkçe'si olmak üzere iki Türk yazı dili meydana geldiğini görmekteyiz.

Batı Türkçesi

Batı Türkçesi'ne gelince, bu yazı dili 12. asrın ikinci yarısı ile 13. asrın ilk yarısında teşekküle başladığı anlaşılan, 13. asrın ikinci yarısından itibaren de metinlerini günümüze kadar aralıksız bir şekilde takip ettiğimiz yazı dilidir. Selçuklulardan başlayarak bugüne kadar gelen ve devam etmekte olan bu yazı dili, Türklüğün en büyük ve en verimli yazı dili durumundadır. Batı Türkçesinin esasını Oğuz şivesi teşkil eder. Onun için bu yazı diline Oğuz Türkçe'si de denilebilir. Oğuz şivesi Hazar Denizinden Balkanlara kadar uzanan sahaya yayılmış bulunan Türkçe'dir. Bu saha ise batı Türklerinin yaşadığı sahadır. Onun için Oğuz yazı diline, Oğuz Türkçe'sine umumî olarak Batı Türkçe'si adını vermekteyiz. Türkolojide Batı Türkçe'si için bazen Cenup Türkçe'si veya Cenup Şivesi adı da kullanılmaktadır. Fakat bu Şimal Türkçe'sine göre verilen bir addır ve şüphesiz Batı Türkçe'si kadar uygun değildir.

Batı Türkçesinin Gelişmesi

Batı Türkçesinin yedi asırlık uzun hayatında bazı merhaleler vardır. Bu merhaleler onun iç ve dış gelişme seyri içinde görülen çeşitli safhalardır. Gerçekten Batı Türkçe'si uzun gelişme seyri içinde bugüne kadar iç ve dış yapısı bakımından muhtelif gelişmeler ve değişiklikler göstermiştir. İç yapı bakımından gösterdiği değişiklikler, Türkçe kök ve eklerde görülen bazı ses ve şekil değişiklikleri olup, doğrudan doğruya Türkçe'nin tabiî gelişmesi ile ilgilidir. Dış yapı bakımından Batı Türkçe'sinde görülen çeşitli safhalar ise, Türkçe'nin bünyesi ile ilgili olmayıp, onun, içine karışan yabancı unsurlara göre aldığı değişik görünüşlerden ibarettir.

Demek ki Batı Türkçe'sinde Türkçe'den başka bir de yabancı unsurlar vardır. Bu unsurlar çeşitli Arapça ve Farsça kelime ve terkiplerdir. Türklerin İslam kültürü çerçevesine girmeleri dolayısıyla Türkçe'ye sokulan Arapça ve Farsça unsurlar, Türkçe'yi Eski Türkçeden sonra, yeni yazı dilleri devresinde istilâya başlamış, bu istilâ bilhassa Batı Türkçe'sinde korkunç bir gelişme göstererek bir kaç asır içinde Türkçe'yi âdeta tanınmaz bir hâle getirmiştir.

Arapça ve Farsça unsurların Batı Türkçe'si içindeki durumu yedi asır boyunca hep ayni olmamış ve çeşitli safhalar göstermiştir. Bu sebeple Batı Türkçe'si içinde hem Türkçe bakımından, hem de yabancı unsurlar bakımından birbirinden farklı bir kaç devre var demektir.

İşte 13. asırdan günümüze kadar Batı Türklerinin yazı dili ola gelmiş bulunan Batı Türkçe'si iç ve dış gelişme ve değişiklikler bakımından şu üç devreye ayrılır:

  1. Eski Anadolu Türkçesi
  2. Osmanlıca
  3. Türkiye Türkçesi

Prof.Dr.Muharrem Ergin

Eski Türkçe ve Özellikleri

Eski Türkçe, Türkçenin başlangıçtan 10. yüzyıla kadar olan devresidir. Eski Türkçeden daha gerisi karanlık devirdir. Burada dilimiz Çuvaşça ve Yakutça ile buluşur. Çok daha geride de Türkçe, dâhil olduğu öteki Altay dilleri (Moğolca ve Mançuca) ile birleşir.

Eski Türkçe devresi kendi içinde Göktürk Türkçesi ve Uygur Türkçesi olmak üzere ikiye ayrılır.

Göktürk Türkçesinin bilinen ilk metinleri 8.yüzyılda dikilmiş olan Orhun Anıtları'dır. Orhun Anıtları'nda Göktürk alfabesi kullanılmıştır. Anıtların düzeyli ve işlenmiş bir dili vardır. Anıtlardaki güçlü hitabet üslubu dikkat çekicidir. Orhun Anıtları'nın yazarları Vezir Tonyukuk ile Yolluğ Tigin'dir. Eldeki belgelere göre bunlar Türklerin en eski yazarlarıdır. Bu da Türk yazı dilinin daha eski devirlerde meydana gelmiş olduğunu göstermektedir.

Eski Türkçe döneminin Göktürk Anıtları 'ndan sonraki yazılı ürünleri Uygur Türkçesi eserleridir. Uygur Türkleri Soğd yazısını ve Mani ile Buda dinlerini kabul etmişlerdir. Bu dönemde verilen eserlerin tamamı Mani ve Buda dinleriyle ilgilidir. Bu eserlerin başta gelenleri Altun Yaruk, Irk Bitig ve Sekiz Yükmek'tir.

ORTA TÜRKÇE DÖNEMİ

Bu devre 10. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar olan zamanı kapsar. Türkler bu dönemde yazı dili olarak Karahanlı Türkçesini kullanmışlardır. Bu devrede İslamiyet resmen kabul edilmiş ve alfabe olarak Arap harfleri alınmıştır.

  • Kutadgu Bilig,
  • Dîvânü Lügati't-Türk,
  • Atabet-ül Hakayık ve
  • Divan-ı Hikmet

vb. Karahanlı metinleri bu dönemde yazılmıştır.

Eski Türkçe

Türk yazı dilinin ele geçen ilk örnekleri Orhun âbidelerinin metinleridir. Fakat bu metinler şüphesiz Türk yazı dilinin ilk örnekleri değildir. Çünkü Orhun âbidelerindeki dil yeni teşekkül etmiş bir yazı dili olarak değil, çok işlenmiş bir yazı dili olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bakımdan, Türk yazı dilinin başlangıcını ele geçen bu ilk metinlerden çok daha öncelere çıkarmak gerekir. Türk yazı dilinin sekizinci asırdan sonraki gelişmesi ile mukayese edilerek bir tahmin yürütülürse, Orhun abidelerindeki yazı dilinde hiç değilse bir kaç asırlık bir gelişme mevcut olduğuna kolaylıkla hükmolunabilir. Buna göre Türk yazı dilinin başlangıcını Milâdın ilk asırlarına, hiç olmazsa Orhun âbidelerinden bir kaç asır önceye çıkarmak doğru olur. Fakat Orhun kitabelerinden daha eski bir metin ele geçmediği için bu yazı dilini ancak sekizinci asırdan itibaren takip edebilmekteyiz.

İşte nazarî olarak Milâdın ilk asırlarında başladığını kabul ettiğimiz ve ilk ele geçen metinleri sekizinci asra ait olan bu yazı dili 12 - 13. asra kadar devam etmiş olup, bu devre Türk yazı dilinin ilk devresini teşkil etmektedir. Bu ilk yazı dili devresi ayni zamanda müşterek bir yazı dili devresidir. Yani bu yazı dili bütün Türklüğün tek yazı dili olarak kullanılmış, Orta Asya'da geniş bir sahayı kaplayan Türklük âlemi asırlar boyunca hep ayni dille okuyup yazmıştır. O devirden kalma eserlerde görülen ufak tefek farklar ise saha ve zaman farklarından ileri gelen normal ayrılıklar olup tek bir yazı dilinin hudutlarını aşacak mahiyette değildir.

Kâşgarlı'nın en çok beğendiği ve şivelerle karşılaştırırken "Türkçe" diye adlandırdığı, Hakaniye Türkçe'si, yahut başka eserlerde Kâşgar dili, Kâşgar Türkçe'si adı ile anılan dil hep bu ilk Türk yazı dilidir. Bu yazı dili devresinden gelen eserlerin büyük bir kısmı Uygur yazısı ile yazılmış olduğu için bu devreye Uygur devresi, bu yazı diline de Uygurca denilebilir. Fakat Türkoloji öğretiminde Türkçe'nin bu ilk devresi için bugün en uygun isim olarak "Eski Türkçe" tâbirini kullanmaktayız. Türkçe'nin ondan sonraki çeşitli gelişmelerinin kaynağı hep bu devreye çıkmakla, bugün geniş sahalarda ayrı kollara ayrılmış bulunan Türkçe'nin bütün şekillerinin menşei bu devrede bulunmakta, kısacası, Türkçe'nin bütün yapısı bu devre ile izah edilebilmektedir. Demek ki bu devre Türkçe'nin ana Türkçe devresi, ilk devresi, eski devresidir. Onun için bu devreyi "Eski Türkçe" diye adlandırmak çok yerindedir. Bu kitapta biz de bu ismi kullanacağız.

O hâlde Türk yazı dilinin ilk devresi Eski Türkçe'dir. Eski Türkçeden daha önceki devir ise Türkçe'nin karanlık devridir. O devir artık Eski Türkçe'nin Çuvaşça ve Yakutça ile, bunların da daha ileride Moğolca ile birleştikleri devirdir.

Türkçe tarih boyunca iki gramer yapısına sahip olmuştur. Eski Türkçe devresi Türkçe'nin eski gramer yapısını temsil eder. Ondan sonraki devreler Türkçe'nin yeni gramer yapısına sahip olan devrelerdir.

Prof.Dr.Muharrem Ergin


Kuzey Türkçesi, Doğu Türkçesi, Batı Türkçesi, Azeri Türkçesi, Osmanlı Türkçesi, Batı Türkçesinin Gelişmesi, Eski Anadolu Türkçesi,
Osmanlıca, Türkiye Türkçesi, Türk dilinin tarihi gelişimi, Türkçenin tarihi gelişimi, eski Türkçe, orta Türkçe

TRANSKRİPSİYON ALFABESİ VE TEMEL BİLGİLER

Bir alfabede mevcut seslerin/harflerin bazı özel işaretler kullanılarak başka bir alfabenin harflerine dönüştürülüp onlarla gösterilmesini ifade eden transkripsiyon (Fr. transcription) uygulamada diğer alfabelerin, yaygınlığı sebebiyle Latin alfabesine çevrilmesi şeklinde kendini gösterir. Transkripsiyon Göktürk, Uygur, Kiril, Grek vb. alfabelerin seslerinin Latin alfabesindeki karakterlere çevrilmesi şeklinde görüldüğü gibi daha çok şarkiyat çalışmalarına paralel olarak Arapça metinlerin, Arap alfabesinin kullanıldığı Farsça ve Urduca metinlerin ve aynı alfabeyle yazılmış Türkçe metinlerin Latin harflerine dönüştürülmesi şeklinde uygulanır.

Özellikle şarkiyatçılarla bazı çağdaş Türk âlimlerinden bilimsel çalışma ve neşir yapanlar arasında yaygındır. Bu tür metinlerin Latin harfleriyle yazılmasına “Latinizasyon”, bu duruma getirilmiş metinlere “Latinize” denilir. Teoride yazı çevrimi karşılığında “transkripsiyon” ve “harf çevrimi” anlamında transliterasyon diye anılan iki yöntem söz konusudur. Transkripsiyon usulünde her harfe karşılık bir harf kullanılır. Arap alfabesinde sesli harfler bulunmadığından bu yöntemde ünlüler çeviriye yansıtılmaz:

“من عيّر أخاه بذنب لم يمت حتى يعمله”: “Mn ‘yyr ‘ħh b-źnb lm ymt ĥtty y‘mlh” gibi. Transliterasyon yönteminde ise okuyuş ve telaffuza yansıyan harflerin karşılanması esas olduğu için Arap alfabesindeki ünlüler (harekeler) bu yöntemde karşılık bulur: “Men ayyere eħâhu bi-źenbin lem yemüt ĥattâ yaǾmelehû” gibi. Bu yöntem daha yaygın görülür ve transkripsiyon denince bu uygulama akla gelir. Anılan metinlerin orijinal harfleriyle (Arap harfleri) yazılması esas olmakla birlikte gerek Türkiye’de gerekse diğer ülkelerde eserlerin Latin alfabesine çevrilmesi bir bakıma ihtiyaç halini almıştır ve özellikle şarkiyatçılar için bir zorunluluk olmuştur.

Öte yandan Türkiye’de Arapça metinlerin yanı sıra Arap alfabesiyle yazılmış Türkçe metinlerdeki “هـ خ ح” (hħh), “ص س ث” (ŝsś) “ظ ض ز ذ” (źzżž), “ط ت” (tŧ) gibi benzer sesleri birbirinden ayırmadan okuma alışkanlığı onların Latin harfleriyle gösterilmesini gerekli kılmıştır. Bu seslerin birbirinden ayrılmadan yazılması bilimsel metoda aykırı olduğu gibi kelimelerin asılları konusunda da problemler ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca Hamza el-İsfahânî, Bîrûnî ve İbn Hazm gibi âlimlerin belirttiği gibi Arap alfabesinde sadece noktalarla birbirinden ayrılan, aynı şekle sahip harflerin mevcudiyeti, ünsüzler için müstakil şekillerin bulunmayıp sadece harekelerle gösterilmesi, ibare içinde yer alan kelimelerin sonlarındaki ünlülerin (i‘rab harekeleri) tayininde güçlüklerin bulunması gibi özellikler tarih boyunca “tashif” ve “tahrif” diye anılan birçok hatalı okumaya ve yazıma yol açmıştır. Bu da söz konusu metinlerin sakıncaları bertaraf edecek bir transkripsiyon sistemiyle yazılmasını zorunlu hale getirmiştir.

LATİN KÖKENLİ ALFABELER

Latin harflerini kullanan milletler Arapça metinler için transkripsiyon sistemleri geliştirmiş, şarkiyatçılar ülkeden ülkeye az çok değişen şekiller kullanmıştır. Londra’da kurulan The Royal Asiatic Society, Doğu dilleri için ilk defa standart bir transkripsiyon sistemi belirlemek amacıyla bir komisyona hazırlattığı Sanskrit ve Arap alfabelerini karşılayan harfler listesini 1894’te Journal of the Asiatic Society (JRAS) aracılığıyla yayımlamıştır. 1925’te Kopenhag’da düzenlenen konferansta “Transkription phonétique et translitération” başlığıyla transkripsiyon ve transliterasyon sistemlerini içeren bir bildiri yayımlanmış ve 1926’da bir kitapçık halinde basılmıştır. Alman Şarkiyat Cemiyeti (DGM) bünyesinde İslâm Eserleri Transkripsiyon Komisyonu oluşturulmuş, 1935 yılında Roma’da düzenlenen XIX. Milletlerarası Müsteşrikler Kongresi’nde olduğu gibi değişik şehirlerde düzenlenen toplantılarda transkripsiyon sorunu ele alınmıştır.

Franz Taeschner transkripsiyon önerilerini şu eserlerinde ortaya koymuştur: Vorschlang eines internationalen Transkriptionssystems für die islamischen Literatursprachen, dem 18. Internationalen Orientalistenkongress vorgelegt (Glückstadt-Hamburg 1931); Die Transliteration der arabischen Schrift in ihrer Anwendung auf die Hauptliteratursprachen der islamischen Welt (Leipzig 1935; Wiesbaden [Steiner] 1969).

Ruhi Özcan, İlmî, Millî ve Amelî Transkripsiyon İmlâsı (İMAT) adıyla bir kitapçık yayımlamış (İstanbul 1977) ve uygulama kolaylığı sebebiyle (-h) خ (.h) ح (.s) ث (-k) ق (-z) ظ (-t) ط (-d) ض (-s) ص (-z) ذ(yumuşak) karşıklıklarını önermiştir. Alman şarkiyatçısı Carl Brockelmann’ın Geschichte der arabischen literatur’unda (GAL) uyguladığı transkripsiyon sistemi bir iki değişiklikle Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi ve M. Fuat Sezgin’in Geschichte des arabischen schriptums (GAS) adlı kitabı gibi eserler için benimsenmiştir.

GAL transkripsiyon dizgesinde “ق q, ش š ve ج ğ” iken anılan dergide “ق ķ, ش ş, ج c” olarak değiştirilmiş, “خ ħ, ح ĥ, ث ґ, و w/ū, غ ġ, ع Ǿ, ظ ž, ط ŧ, ص ś, ذ ғ” karşılıklarında ve diğer harflerde uyum sağlanmıştır. Hemze başta a, i, u, içte ve sonda “’” ile; üstün a, esre i, ötre u ile; uzatma harfin üzerine konan tire (-) ile; dişil takısı (ـة) duruşta a, geçişte t ile gösterilmiş; harf-i ta‘rif (ال) kamerî harflerde al-, şemsî harflerde idgamla (aş-, an- gibi) ve tamlama şeklindeki özel isimler tek kelime halinde yazılmıştır.

>

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nce düzenlenen Türk bilimsel çevriyazı Türkçe İslâm Ansiklopedisi, Türk üniversitelerinin bilimsel çalışma ve neşirleri, Arapça, Farsça metin, eser adı, özel isim ve yer adlarıyla Arap alfabesiyle yazılmış eski Türkçe metinler için uygulanmıştır. Bunun önceki sistemden farkı Arap dili seslerinin yanında Farsça ve Türkçe’ye özgü “پ چ ژ ك گ” seslerinin p, ç, j, n, g şeklinde karşılanmış olması, ayrıca “ذ ź, ث ŝ, ق ķ, ض żđ, ش ş” karşılıklarının değişikliği, Türk dilinin fonetik özelliği dikkate alınarak ünlülerin “a, ıi, oö, uü” biçiminde karşılanması, a ile gösterilen üstün harekesinin sadece Muhammed ve Ahmed isimlerinde e ile gösterilmiş olmasıdır.

Yine bu sistemde i‘rab ünlüleri belirtilmemiş, harf-i ta‘rif şemsî harflerde de küçük harfle ve “al-” (al-Nacm) şeklinde, ulama halinde kesmeyle ayrılarak (va’l-) gösterilmiştir. Kitap adlarında sadece birinci kelimenin ilk harfi büyük yazılmıştır. Başta “ibn”, baba-oğul arasında ise bin (b.) olarak kaydedilmiş, uzatma işareti (-) (Abū) ulama halinde Abu’l-Nasr şeklinde yazılmamış, harf-i cerler mecrurlarından tire ile (-) ayrılmıştır.

Zeki Velidi Togan, Tarihte Usûl adlı eserinde bunlardan farklı olarak “ك ñ, ق q, خ x” karşılıklarına yer vermiş, transkripsiyon sisteminde kelime sonu ünlülerinin (i‘rab harekeleri) gösterilmemesi (śāĥib al-gavs al-ĥadīd), gösterilmesi halinde ise tire (-) işaretiyle kelimeden ayrılması (śāĥib-u’l-gavs-i’l-ĥadīd) veya hem ayrılması hem küçük punto ile yazılması (sahib-ü’l-gavs-i’l-hadīd) şeklinde üç seçeneğe yer vermiştir. Alman Şarkiyat Cemiyeti’nin İslâm Eserleri Transkripsiyon Komisyonu’nun sunduğu raporda kelime sonu ünlülerini çizgi ile ayırmadan Arapça için dört, Farsça için iki ve Türkçe için beş biçim önerilmiştir.

Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’nde (DİA) Türkçe İslâm Ansiklopedisi’nin transkripsiyon sistemi uygulanmış, ancak burada Türkçe okuyuş esas alınarak harf-i ta‘rif “al-” değil “el-” şeklinde ve şemsî harflerle birlikte idgamla (eş-şems, en-necm) yazılmış, üstün (-) kalın ünsüzlerde a, ince ünsüzlerde e ile karşılanmış, kelime sonu ünlülerinin harekeleri gösterilmiştir. Arapça-Farsça kelime, özel isim ve yer adlarının imlâsında Türkçe söyleyişe riayet edilmekle birlikte harf devriminden önceki ve sonraki döneme ait isimlerde farklı bir yöntem uygulanmıştır. Buna göre açık hecelerdeki uzunluklar düzeltme (ˆ) işaretiyle (Mâtürîdî), kapalı hecelerdeki uzunluklar ise daha çok terkiplerde gösterilmiştir (Necmeddin → Necmeddîn-i Kübrâ).

Kaf ve gayın harfinden sonra gelen ünlünün kalın olarak uzatılması için düz çizgi (-) kullanılmış (Kāsım, müttakī, Gālib), hece sonundaki gayınlar ise “ğ” harfiyle belirtilmiştir (Suğrâ, fâriğ). Hece sonunda ayın ve hemzelerle bir sessizden sonra hece başında bulunan ayın ve hemzeler “‘’” işaretleriyle gösterilmiştir (Ca‘fer, Mes‘ûd; lü’lü’, Me’mûn). Kelime sonundaki ayınlar genellikle belirtilirken hemzeler belirtilmemiştir (Abdünnâfî‘, Sebe [Sebe’]). Kişi adlarında -baştaki isim zinciri dışında- “b.”den sonra gelen, -isim halinde kullanılan- harf-i ta‘rifli kelimelerin başındaki “el-” yazılmamış (Abdullah b. Mübârek), sıfat ve nisbelerde ise korunmuştur (Abdullah el-Harrâz, Abdülkāhir el-Bağdâdî). Arapça, Farsça ve Urduca kitap ve makale adlarında Türkçe okuyuş esas alınmak suretiyle tam transkripsiyon uygulanmıştır. (Târîħu Baġdâd, Dâǿiretü’l-MaǾârif-i Büzürg-i İslâmî, Ķurǿân-ı Kerîm key Urdû Terâcim, kitâbiyât). Daha çok Türk okuyucusuna hitap eden transkripsiyon sistemlerinde harf-i ta‘rifin “el-” değil “al-” şeklinde, ayrıca şemsî harflerle de idgam edilmeden yazılması isabetli görünmemektedir.

Bu transkripsiyon sistemlerinin incelenmesi, dillerde yaygın ve işlek olan “ت t, ب b, ي y, هـ h, ن n, م m, ل l, ك k, ف f, س s, ز z, ر r, د d” seslerinin, ayrıca özgün sesler olan “پ p, گ g, ع Ǿ, ط ŧ, ص ś, ح ĥ” harflerinin gösterilmesinde uzlaşma bulunduğu, yine özgün sesler olan “ث ج چ خ ذ ژ ش ض ظ غ ق و”; “ذ ź, ғ, ғћ; خ ħ, қћ, x; چ ç, č; ج ғј, ğ; ث ŝ, ґ, ґћ; غ ġ, җћ; ظ ž, z; ض ż, đ; ش ş, š, ѕћ; ژ j, ή ; و v, w; ق ķ, q” şeklinde değişik karşılıklarla gösterildiği sonucuna götürmektedir.

KAYNAKÇA

C. Brockelmann v.dğr., Die Transliteration der arabischen Schrift: Denkschrift dem 19. internationalen orientalistenkongreß in Rom, Leipzig 1935; Türk İlmî Transkripsiyonu Kılavuzu, İstanbul 1946; Transcription phonétique et translittération, Oxford 1962; Transliteration of Arabic Caracters BS. 4280, London 1968; Zeki Velidi Togan, Tarihte Usûl, İstanbul 1969, s. 312-320; Yusuf Ziya Kavakcı, İslâm Araştırmalarında Usûl, Ankara 1976, s. 122-130; Tahsin Banguoğlu, “Arapça Metinlerin Transkripsiyonu Üzerine”, AÜİFD, VIII (1961), s. 179-180; Sâlim Neysârî, “Transliteration of Oriental Words into Latin Characters”, Journal of the RCD Institute, I/3, Tahran 1963, s. 5-11; II/2 (1969), s. 122-127; B. S. Amoretti, “L’onomasticon Arabicum”, L’Oriente Islamica, II, Roma 1971, s. 291-306; “Mukaddime”, İA, I, s. XX-XXII; “Liste des translittérations”, EI² (Fr.), I, s. XIII; DİA, I, “Transkripsiyon İşaretleri”.

İsmail Durmuş cilt: 41; sayfa: 308

ABECELER (ALFABELER) İÇİN TIKLAYINIZ

Göktürk alfabesi için tıklayınız.

Türk dünyası alfabeleri için tıklayınız.

Kazak alfabesi için tıklayınız

Kırgız alfabesi için tıklayınız.

Osmanlı alfabesi için tıklayınız.

Rus alfabesi için tıklayınız.

Tatar alfabesi için tıklayınız.

Sağır-Dilsiz alfabesi için tıklayınız.

Bulgar alfabesi için tıklayınız.

Çin alfabesi için tıklayınız.

Yunan alfabesi için tıklayınız.

Enokyan alfabesi için tıklayınız.

Sanskrit alfabesi için tıklayınız.

Kiril alfabesi için tıklayınız.

Viking alfabesi için tıklayınız.

Mors alfabesi için tıklayınız.

Körler alfabesi, Braille alfabesi için tıklayınız.

Mısır alfabesi için tıklayınız.

Uygur alfabesi için tıklayınız.

Moğol alfabesi için tıklayınız.

Alfabe, Alfabeler, Dünya Alfabeleri, Türk Alfabeleri, Abece, Abeceler, Göktürk alfabesi, Türk dünyası alfabeleri, Kazak alfabesi için tıklayınız Kırgız alfabesi,  Osmanlı alfabesi, Rus alfabesi,  Tatar alfabesi,Tatar alfabesi, Sağır-Dilsiz alfabesi,  Bulgar alfabesi, Çin alfabesi,  Yunan alfabesi,

Abeceler (Alfabeler): Alfabe, alfabe sıralaması 29 harfleri, alfabe sırasına göre, Türk alfabesi kaç harf, İngilizce alfabe sırası, hangisi alfabe sırası demektir, alfabe küçük harfler, alfabe tablosu, alfabenin sıralaması, alfabemiz şarkısı, alfabemiz eğitimhane, alfabe sırası 29 harf, alfabemizdeki harfler, 29 alfabemiz, Türk alfabesi kaç harf, alfabe Türkçe, alfabe şarkıları, alfabe tablosu, alfabe sırası 29 harf, alfabe 29 harf, alfabe öğreniyorum, alfabe küçük harfler, alfabe İngilizce, alfabe, abece, alfabe sırası numaralı, alfabe küçük harfler, alfabenin Türkçe anlamı, alfabe nedir tanımı, harf nedir, alfabe sırası, alfabe nedir tarih, alfabenin tanımı, alfabenin kelimesinin Türkçesi, alfabe harfleri,

Bulgar alfabesi, Çin alfabesi,  Yunan alfabesi, Enokyan alfabesi, Sanskrit alfabesi, Kiril alfabesi,  Viking alfabesi, Mors alfabesi,  Körler alfabesi,Körler alfabesi, Braille alfabesi, Mısır alfabesi,  Uygur alfabesi, Moğol alfabesi,

Alfabe, Alfabeler, Dünya Alfabeleri, Türk Alfabeleri, Abece, Abeceler, Göktürk alfabesi, Türk dünyası alfabeleri, Kazak alfabesi için tıklayınız Kırgız alfabesi, Osmanlı alfabesi, Rus alfabesi, Tatar alfabesi, Sağır-Dilsiz alfabesi, Bulgar alfabesi, Çin alfabesi, Yunan alfabesi, Enokyan alfabesi, Sanskrit alfabesi, Kiril alfabesi, Viking alfabesi, Mors alfabesi, Körler alfabesi, Braille alfabesi, Mısır alfabesi, Uygur alfabesi, Moğol alfabesi,
osmanlica transkripsiyon ornekleri, osmanlıca transkripsiyon metin örnekleri, arapça transkripsiyon harfleri, transkripsiyon alfabesi klavye, Osmanlıca transkripsiyon kelime örnekleri, osmanlica metinler ve transkripsiyonlari, arapça transkripsiyon örnekleri, transkripsiyon alfabesi ile istiklal marşı,

Yorumlar (0)