Atasözleri ve Deyimler, Atasözleri ve Açıklamaları, Türkçe Atasözleri M

Atasözleri ve Deyimler, Atasözleri ve Açıklamaları, Türkçe Atasözleri M

Atasözleri ve Deyimler, Atasözleri ve Açıklamaları, Türkçe Atasözleri

Atasözleri ve Anlamları İçin Tıklayınız.

A B C Ç D E F G H I İ K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler ve Anlamları İçin Tıklayınız.

A B C Ç D E F G H I İ K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

M Harfi ile Başlayan Atasözleri ve Anlamları

Mahkeme kadıya mülk değil: Kamu görevini yürüten kişiler o makamlarda sonsuza kadar kalmaz. Zamanla biri gider bir başkası gelir.

Mal canı kazanmaz, can malı kazanır: Can gittiği zaman yani insan öldüğü zaman hiçbir şey o canı geri getiremez. Servet, varlık yok olduğu zaman bir şekilde geri getirilebilir.

Mal canın yongasıdır: İnsan, malına, varlığına gelen zarardan, canına gelmiş gibi acı duyar. Verdiği emekten dolayı malı onun bir organı kadar değerli olur gözünde.

Mal istersen bedeninden, evlat istersen belinden: Kişinin gerçek malı kendi emeğiyle kazandığı, gerçek evladı da kendisinden doğandır. Yani öz olandır.


Mal malamatı örter: Zenginlik, servet kişinin ayıplarını ve kusurlarını örter.

Malı ongun olanın adı angın olur: Malından çok ürün alan kişinin ismi, namı her yerde duyulur.

Marifet iltifata tabidir: Başarılı kişiler desteklenip takdir görürlerse daha iyi işler yaparlar.

Mart ayı, dert ayı: Mart ayı, mevsim değişikliğinin olduğu ay olduğu için bu ayda hastalıklar baş gösterir. Kişiler için sıkıntılı bir ay olur.

Mart çıkmadıkça dert çıkmaz: Kışın önemli hastalıkları ancak mart ayının bitmesiyle ortadan kalkar.

Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır: Mart, esasında bahar ayı olduğu için kişiler ısınmak için bu ayı bahar ayından sayarlar. Bu ayda ısınma için mevcut odunlar tükendiğinden kazma ve kürekler yakacak olarak kullanılır.

Maşa varken elini ateşe sokma: İşi tehlikesiz bir şekilde yapmak varken tehlikeli yoldan o işi yapmamak gerekir.

Mayasız yoğurt tutmaz: Her şey için mutlaka belli bir sermayenin, ana malın olması gerekir.

Mektepten çıkan eşek marsıvandan çıkmaz: Ne kadar okusalar da bazı kişilerin söz ve davranışları cahillerin söz ve davranışları gibidir.

Meramın elinden bir şey kurtulmaz: Azimle ve merakla bir işe başlandığı zaman o işte her şekilde başarı elde edilir.

Merdiven basamak basamak çıkılır: En yüksek makamlara belirli bir sıra gözetilerek çıkılır.

Merhametten maraz doğar: Kimi kişiler için yapılan iyilik, onlara gösterilen yumuşak yüz, ince davranış bir şeye yaramaz. Hatta onların kişiye kötülük yapmalarına neden olabilir.

Meyhaneciden şahit istemişler, bozacıyı göstermiş: Uygun olmayan işlerde çalışana ancak onun meslektaşları ona şahit olabilir.

Meyveli ağacı taşlarlar: Toplum hayatında başarılı, bilgili, beceri sahibi kimseler çoğunlukla kıskançlık uyandırırlar ve onlara saldıran çok olur.

Mezar taşı ile övünülmez: İnsan, geçmişteki atalarıyla değil de kendisiyle övünmelidir. Kendi yaptıklarıyla ön plana çıkmalıdır.

Mızrak çuvala sığmaz: Göz önünde olan, herkesçe bilinen gerçeklerin saklanmaya çalışılması, örtbas edilerek yokmuş gibi gösterilmesi olasılık dışıdır.

Milletin ağzı torba değil ki büzesin: Başkalarının söyleyeceklerine engel olmak mümkün değildir.

Minareyi çalan kılıfını hazırlar: Büyük bir suç işleyen ya da yolsuzluk yapan kişi önceden onu gizleyecek önlemleri alır. Böylece bu suç veya yolsuzluk kolay kolay ortaya çıkarılamaz.

Mirasa nereye gidiyorsun demişler, esip savurmaya demiş: Kişi kendi emeğiyle kazandığı parayı kolay kolay harcamaz. Miras kalan parayı da ham vurup harman savurur ve hemen bitirir.

Miri malı balık kılçığıdır, yutulmaz: Devlet malını gözetmeyen onu yanlış kullanan kişi er veya geç bunun bedelini öder.

Misafir ev sahibinin kuzusudur: Misafir her konuda ev sahibine göre hareket eder.

Misafir misafiri istemez, ev sahibi ikisini de: Misafir, kendisinin misafir olduğu bir yerde bir başka misafirin gelmesini istemez. Ev sahibi ise her ikisini de istemez.

Misafir on kısmetle gelir, birini yer dokuzunu bırakır: Yüce yaradan, gönlü geniş, mert insanlara yani misafir ağırlayanlara fazladan rızık verir.

Misafir umduğunu değil bulduğunu yer: Misafir, ev sahibine tabi olduğundan kafasında çok farklı şeyler geçse de ev sahibi neyi ikram ederse onu alır.

Mum dibine ışık vermez: Makam mevki sahibi kişiler, yabancılara yaptıkları iyilikleri kendi yakınlarına göstermezler.

Mum yanmayınca pervane dönmez: Güzel ortaya çıkmayana kadar taliplileri görünmez.

Müft olsun da zift olsun: Bazı kişiler bedava olduğu için yenmeyecek şeyleri yerler, beş para etmeyen şeyleri alırlar.

Mühür kimde ise Süleyman odur: Bir işte kime yetki verilmişse söz onda biter, onun buyruğu geçer.

Mürüvvete endaze olmaz: Yiğit olmanın, mert ve iyiliksever olmanın bir ölçüsü olamaz. Kişi, ne kadar mert ve cesur olursa o kadar değerlidir.

Mahkeme kadıya mülk değil.

Hiçbir kimse, bulunduğu kamu hizmetinde ömrünün sonuna kadar kalmaz. Bir süre sonra bu işe başkası getirilir.

Mal adama hem dost, hem düşmandır.

Mal adama dosttur, çünkü ona rahat bir yaşayış sağlar. İyilikler yapma, hayır işlerine yardım etme olanağı verir. Düşmandır, çünkü kişinin azmasını kolaylaştırır. Bundan başka mala söz dikenler çok olur. Bu yüzden anlaşmazlıklar çıkar; mal sahibinin canına bile kıyılır.

Mal canı kazanmaz, can malı kazanır.

İnsan mal kazanacağım diye sağlığını, canını tehlikeye düşürmemelidir. Tam tersine, sağlığını korumak, canını kurtarmak için malını harcamaktan çekinmemelidir. Malı kazanan insandır. Can sağ olmalıdır ki mal kazanılabilsin.

Mal canın yongasıdır.

Mal canın bir parçası gibidir. Malına zarar gelen kişi, canından bir parça gidiyormuş gibi üzülür.

Malı mala canı cana ölçmeli.

Malımız ve canımız bizim için ne değerde ise başkalarının da kendileri için o değerdedir. Öyleyse bizim malımıza ve canımıza gelmesini istemediğimiz bir zararın başkasının malına ve canına gelmesini nasıl hoş görebilir, buna nasıl izin verebiliriz?

Malını yemesini bilmeyen zengin her gün züğürttür.

Züğürt, yokluk içinde bulunduğundan yiyemez. Varlıklı olduğu halde yiyemeyenin züğürtten ne farkı var?

Malın iyisi boğazdan geçer.

Malın işe yaraması, sahibinin onu kullanabilmesi, yiyebilmesi ile olur. Kişi malını yiyemedikten sonra o mal neye yarar?

Malı ongun olanın adı angın olur.

Malından çok ürün alan kişinin adı her yerde anılır.

Mal istersen bedeninden, evlat istersen belinden.

Kişinin gerçek malı, babadan kalan değil, kendi emeğiyle kazandığı maldır. Gerçek evlat da kendisinden doğmuş olandır; üvey yada “edinilen” evlat, öz çocuğunun yerini tutamaz.

Mal malamatı örter.

Zenginlik, bir kişinin ayıplarını, kusurlarını kapatır.

Mart ayı, dert ayı.

Mart ayında havalar sık sık değişir. İnsan kendini koruyamaz; hasta olu.

Mart ayların çingenesidir.

Öteki aylardan her birinin bir kişiliği, bir soyluluğu vardır. Mart ise soysuz, güvenilmez, ne yapacağı bilinmez kişilere benzer.

Mart çıkmadıkça dert çıkmaz.

Kış hastalıkları, mart sona ermedikçe bitmez.

Mart dokuzunda çıra yak, bağ buda.

Martın dokuzu olunca bağların her halde budanması gerekir. Bu iş, gündüz yetiştirilemezse gece çıra ışığında yapılmaya değecek kadar önemlidir.

Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.

Mart ayında şiddetli soğuklar olur. İnsan dışarı çıkamaz. Odun, kömür de azaldığından kazma, kürek saplarını yakacak duruma düşer.

Mart martladı, tavuk yumurtladı.

Mart kendini gösterince tavuklar yumurtlamaya başlar.

Martta sürmez, eylül ekmezse sabahı bırak.

Çiftçi, işlerini zamanında yapmazsa ürün alamaz. Bu gibi kimseler üstesinden gelemedikleri çiftçiliği bırakmalıdırlar.

Martta tezek kuruya, nisanda seller yürüye.

Mart ayının kurak, nisan ayının yağışlı olması, çiftçinin yüzünü güldürür.

Martta yapmasın, nisanda dinmesin.

Ekin için, martta yağmur yağması zararlı, nisanda çok yağması yararlıdır.

Martta yağar, nisan övünür; nisan yağar, insan övünür.

Martta yağan yağmurla ekinler nisanda gelişir. Nisanda yağan yağmurla başaklar olgunlaşır, dolgunlaşır. Bu da çiftçiyi sevindirir.

Maşa varken elini ateşe sokma.

Başka birine yaptırabileceğin tehlikeli işe kendin girişme.

Mayasız yoğurt tutmaz.

Çok para kazanabilmek için, az da olsa, elde bir sermaye olması gerekir.

Maymun yoğurdu yemiş, artığını ayının yüzüne sürmüş.

Kurnaz kimse, işlediği suçu başkasının, hele bön birinin üstüne yıkmasını bilir.

Mazlumun ahı, indirir şahı.

Güçlü kimse zulmetmemelidir. Zulmeden her halde yıkıma uğrar. Zulüm gören kimsenin bedduası, padişahı tahtından indirir.

Meramın elinden bir şey kurtulmaz.

Bir işi yapmaya azmeden ve ona dört elle sarılan kişi her halde başarıya ulaşır.

Merdiven ayak ayak çıkılır.

En yüksek yere, yavaş yavaş yükselerek çıkılır.

Merhametten maraz doğar.

Kimi kişiler, kendilerine acıyıp iyilik edenlerin başını derde sokarlar yada bu iyiliği kötüye kullanırlar.

Mescide gerek olan meyhaneye haramdır.

İnsanın kendisine ve benimsediği yere gerek olan şeyi yabancıya vermesi doğru değildir.

Meyhaneciden şahit istemişler, bozacıyı göstermiş.

Uygunsuz iş yapan kimse, haklı olduğunu göstermek için kendisine benzeyen birini tanık gösterir.

Meyhanecinin yüzünü bayram topu güldürür.

Ramazan’da herkes ibadete koyulu; günah olan içkiyi keser. Bunun için meyhaneci ancak bayram gelince bol müşteri bulur.

Meyveli ağacı taşlarlar.

Çoğu zaman, bilgili, becerikli kimselere sataşırlar.

Mezar taşı ile övünülmez.

Kişi, geçmişteki atalarıyla değil, ancak kendi değeri ile övünebilir.

Mısıra “yağmur geliyor” demişler; “çapan birlik mi?” demiş.

Mısır bol su ister; ama çapalanmazsa sudan gereği gibi yararlanamaz.

Mızrak çuvala sığmaz.

Herkesin gözü önündeki gerçekler örtbas edilmez.

Minare de doğru, ama içi eğri.

Doğru görünen nice kişiler vardır ki iç yüzlerini bilenlerden nasıl düzenbaz ve hain oldukları öğrenilir.

Minareyi çalan kılıfını hazırlar.

Kolay kolay gizlenemeyecek denli büyük bir suç işleyen, bunun ortaya çıkmaması için gereken önlemleri daha önce alır.

Minareyi yaptırmayan yerden bitmiş sanır.

Değerli, önemli hiçbir iş yapmamış olanlar, yapılmış olan büyük, önemli işleri kendiliğinden oluvermiş sanırlar.

Mirasa “nereye gidiyorsun?” demişler; “esip savurmaya” demiş.

Kişi kendisinin kazandığı malı elden çıkarmaya kıyamaz, ama miras kalan malı har vurup harman savurur.

Miras helal, hele al demişler.

Miras, mirasçının hakkıdır. Ama alabilirse…

Miri malı balık kılçığıdır, yutulmaz.

Devlet malını kendine mal etmek çok zordur. Birçok engeller buna olanak vermez. Verse de bu mal rahatça kullanılamaz ve günün birinde hesabı sorulur.

Misafir ev sahibinin kuzusudur.

Konuk; yemek, gezmek, eğlenmek, yatmak vb. konularda ev sahibinin çizdiği programa uymak zorundadır.

Misafirin umduğu ev sahibine iki övün olur.

Konuk, ne denli gerçekleşebileceğini düşünmeden ev sahibinin kendisine çok şeyler ikram edeceğini umar. Ama bakar ki sofrada umdukları yok.

Misafirin yüzsüzü sahibini ağırlar.

Kendisinin ağırlanması gereken yüzsüz konuk geldiği evde ya yiyecek bulunur; ya da beklenmedik bir yerden o sırada yiyecek gelir. Misafirin kısmetini Tanrı’nın göndermiş olduğuna inanılır.

Misafir misafiri istemez. Ev sahibi ikisini de.

Misafir, gittiği yere başka bir misafirin gelmesini istemez. İster ki bütün ağırlamalar yalnız kendisi için olsun. Ev sahibi ise her misafire ayrı ayrı hizmet etmeyi borç bilir, ama hiç misafir gelmese de rahatım bozulmasa diye düşünür.

Misafir on kısmetle gelir; birini yer, dokuzunu bırakır.

Türkler inanırlar ki konuk, ev sahibine fazla bir gider yüklemez. Tanrı, konuğun yediğinden kat kat fazlasını, konuk ağırlıyor diye, ev sahibine verir.

Misafir umduğunu değil bulduğunu yer.

Konuk, ev sahibinin kendisini çok şeylerle ağırlamasını bekleyebilir. Amaev sahibi ona ancak evinde bulunanı ikram eder.

Misafir üç gün misafirdir.

Geleneğe göre konukluk hakkı üç gündür. Konuk bir yerde iç gün kalırsa ne ev sahibi bunu fazla bulur, ne de konuk uzun kaldım diye üzülür. Ama üç günden sonrası, her ikisi içinde sıkıcı olur. Konuk, senli benli bir arkadaş ise, üç günden sonra konukluğu bırakıp ev sahibine yardımcı olmalıdır.

Miskçiyle konuş, miskine bulaş; pisçiyle konuş, pisine bulaş.

Bir kişi, arkadaşlık ettiği kimse iyi ise iyi, kötü ise kötü huylar kapar.

Misk yerini belli eder.

Değerli kişi, nerede olsa varlığını gösterir.

Miyancının kesesi bol olur.

İki kişi arasında uzlaştırıcılık yapan kimse, anlaşmalarını kolay sağlasın diye, birinin zararına bol keseden öneride bulunur.

Mum dibine ışık vermez.

Bir kimse, başkalarına bol bol yapıtığı yardımı kendi yakınlarına yapmaz.

Mum yanmayınca pervane dönmez.

Güzel yoluna baş koyanların ortaya çıkması için güzelin görünmesi gerekir.

Müflis bezirgan eski defterlerini karıştırır.

Tüccar züğürtleyince, belki bir kimsede alacağım kalmıştır diye eski defterlerini gözden geçirir.

Müft olsun da zift olsun.

Birçok kimse bedava bulunca yenmeyecek şeyleri yer; işe yaramayan şeyleri alır.

Mühür kimse ise Süleyman odur.

Bir işte kime yetki verilmişse baş odur. Söz ondan biter. Onun buyruğu geçer.

Mürüvvete endaze olmaz.

Yardım ve iyilik için ölçü, sınır yoktur. Kişi, yapabildiği ölçüde çok yardım ve iyilikte bulunabilir.

Yorumlar (0)